Türkiye, büyük düşünebiliyor mu?

Irak harekatını, sadece Saddam rejimini devirmekle sınırlı sayıyorsanız çok yanılırsınız. Bu harekat Orta Doğuyu değiştirecek, tanınmayacak hale sokacak. Ankara bu olayın tüm boyutlarını görebiliyor mu? Kuşkum var.

Amerikanın büyük bir hızla hazırlandığı Irak harekatına iki türlü bakış şekli var.

Biri, Başkan Bush’un babası’nın yapamadığını yapmak, koskoca bir savaşta yenilmesine rağmen hala iktidarda kalmayı başaran ve dünya’ya hala kafa tutan Saddam’ı devirmek için harekete geçtiği görüşü. İkincisi, Bush’un amacına ulaşabilmek için, ABD kamuoyu önüne, “İsrail’in güvenliğini sağlamak ve petrol kaynaklarını kontrol altında tutmak” gerekçeleri ile çıktığı, özetle bu harekatı bir kişisel vandetta ve kısa vadeli çıkar hesabı olarak değerlendiren görüş.

Bizce bu değerlendirme son derece hatalı, sığ ve yanıltıcıdır.

Washington’un amaçları içinde, petrol kaynaklarını kontrol altına almak ve İsrail’in güvenliğini sağlamakta mutlaka vardır. Ancak bir süper güç’ün böylesine kısıtlı ve kısa vadeli hedefler için, böylesine büyük riskler alması düşünülemez.

Amerika Birleşik Devletleri bu harekatı Afganistan’ın hemen ardından çok daha büyük gerekçelerle başlatmaktadır. Washington için sadece Saddam Hüseyin’in devrilmesi, Irak’a demokrasi getirilmesi, Irak’ın silahsızlandırılması, yani bir ülkeye BM kararlarına tam uymadığından dolayı ceza verilmesi önemli değildir. Bu hedefler için bunca Amerikalı’nın hayatı risk edilmez, bunca para harcanmaz.

Bu harekatın global hedefi çok daha başkadır.

Washington, 11 Eylül cinayeti sonrası gerçekleştirdiği Afganistan operasyonu ile, dünya’nın bir bölgesine yerleşmiştir. Güneydoğu Asya önemli oranda ABD kontrolüne girmiştir. Eski Sovyet nüfuz alanı olan Orta Asya Cumhuriyetlerine üslerini dikmiştir.

Şimdi sıra Orta Doğu’dadır.

ABD, YENİ BİR DÜZEN KURACAK...

Washington çemberi tamamlamak ve Uluslararası tek süper güç olarak, hegemonyasını tam anlamıyla kurmayı planlamaktadır.

Eğer Irak harekatı kısa sürede ve az kayıpla, yani başarıyla sonuçlanırsa, artık ABD’nin önünde hiçbir engel kalmayacaktır. İstediği politikaları uygulatabilecek, enerji kaynaklarına hakim olabilecek ve dünya’ya bayrağını çekecektir. Bu hedefe varabilmek için de, tüm kaynaklarını, tüm nüfuzunu ve ilerde kimlerle gerçek bir işbirliği yapacaksa, yakın müttefiklerini kullanmakta kararlı görünmektedir.

Irak harekatının temelinde, işte böylesine uzun vadeli ve etkileri bütün bölgede hissedilecek hesaplar yatmaktadır.

Irak’ın demokratikleştirileceği bir Orta Doğu’da Suudi Arabistan, Mısır, İran, Körfez ülkeleri bugünkü statülerini sürdüremeyeceklerdir.

Bölgede yepyeni bir düzen kurulma olasılığı doğmaktadır.

AB DAHİ TUTUM DEĞİŞTİRİYOR...

ABD, Irak’ta başarılı olmazsa, yukarıda sözünü ettiğim senaryo çökecek ve o zaman da, ister istemez “kim nerede hata etti?” soruları sorulmaya başlanacaktır.

Bu sorular, yönetimdekilerin başlarını yiyeceği gibi, ABD’ye beklenen desteği vermeyen müttefiklere bakışı da değiştirecektir. Bu listenin başlarında da, bazı Avrupa ülkeleri (Fransa-Almanya vs..) ve Türkiye bulunmaktadır.

Washington tüm müttefiklerine aynı mesajı yollamaktadır: Artık karar verme zamanı geldi. Ya benimle hareket edin ve yeni bir düzen kuralım veya ilişkilerimizi yeniden dengeleyelim.

Bu mesaj, Fransa ve Almanya’nın dahi tutumlarını esnekleştirmelerine yol açarken, Türkiye’de henüz tam anlaşılamamışa benziyor... Acaba Ankara bu olayın nasıl algılıyor dersiniz?

TÜRKİYE, OLAYIN BÜYÜKLÜĞÜNÜ GÖREMİYOR

Yanılabilirim ancak, Türkiye’yi yönetenlerin Irak harekatının büyük boyutlarını gerektiği gibi, göremedikleri, daha dar bir pencereden bakıp, ABD’nin hedefini sadece petrol ve Saddam’ı devirip gözdağı vermek gibi gördükleri izlenimi son derece yaygın.

Bürokrasisinin bazı odakları, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri ve dışişleri bürokrasisi olayın büyük boyutunu görüyor, ancak seslerini dinletemiyorlar.

Özellikle siyasi yöneticilerimiz küçük hesap ve kısır değerlendirmelere takılmış durumdalar. Resmin tamamını algılayamıyorlar. Belki de haksız değiller. Zira dünyaları küçük. Onlar için, Saadet partisinin eleştirisi, kamuoyundaki bazı dinci grupların tepkileri, Suudi Arabistan, Suriye veya Mısır’ın bakışı çok daha dikkate alınıyor. Oysa bu ülkelerin hiçbir önemi olmadığını, tepkilerinin dikkate alınmadığını, ilerde de alınamayacağını, zaten bunların gizlice ABD’ye göz kırptıklarını göremiyorlar.

Türkiye küçük düşünüyor.

Bu yazdıklarımı “savaş arzulamak” ne pahasına olursa olsun ve ne isterlerse istesinler ABD ile birlikte hareket etme çağrısı gibi algılamayın. Ben başka birşeyden söz ediyorum. Ben, Türkiye’nin temel bir tercih ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekmek istiyorum.

Türkiye ya, çıkarlarına uygun bir çerçeve içinde, ABD ile birlikte hareket edecek ve kısır pazarlıklara girmeyecek. Bu şekilde yeni düzende söz sahibi olacak...

Veya parti içi küçük çekişmeler, Arap ülkelerinin kısır tepkileri ve ideolojik dürtülerinin esiri olup köşesinde sıkışıp kalacak.

Bunun orta yolu fazla yoktur.

Herkesi memnun edecek politikalar da henüz keşfedilmemiştir.

Washington’u pişman ettirecek kısıtlamalar ve nazlanmalarla hareket edilecekse; eğer o kadar cesaret varsa, hem parti hem de ülke olarak intihar etmek isteniyorsa, hiç değilse tam anlamıyla Saddam’ın ve Arapların yanında yer alalım... Yarı gebelikle dış politika yapılmaz.


* * *

(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.
Yazarın Tüm Yazıları