Suriye ile sıcak çatışmaya kayıyoruz…

Türkiye- Suriye ilişkileri giderek geriliyor ve bu tempoda devam ettikçe, yakında sürtüşme daha da ısınacak. Bakın, ayın 10'u oldu ve Esad'dan hiç haber yok. Zaten olmasına da imkan yok. Sırtını İran-Rusya-Çin üçlüsüne dayayan Esad, iktidarını hiçbir şekilde terk etmek veya paylaşma niyetinde değil.

Haberin Devamı

Türkiye acaba Suriye konusunda çok mu acele davrandı? Yoksa, kendini Esad'ı devirme konusuna çok mu fazla bağladı ve şimdi sonuç alamadıkça daha mı sertleşiyor? Olayın boyutlarını büyütüp, işin içine süper güçleri sokma, İran ile arasını bozma pahasına, gereksiz bir sürtüşmeye mi girdi?

          Â

Bütün bu soruları tartışabiliriz, ancak ben bugün size son durumun bir resmini çekmek istiyorum. Nedeni de, durumun giderek gerildiği ve yakın bir gelecekte, sıcak sürtüşmeye kadar kayabileceğinin işaretleri artıyor.

          Â

Başbakan, Çin gezisine çıkarken, "BM temsilcisi Annan ayın 10'una kadar süre verdi. Esad'ın yanıtını bekliyoruz. Ardından adımlarımızı atmaya başlayacağız" demişti. Ayın 10'u oldu ve Esad'dan tatmin edici bir adım çıkmadı. Zaman kazanmaya çalışıyor, göz boyamaya yönelik adımlarla yetiniyor.

Haberin Devamı

          Â

Daha başkası da beklenemezdi zaten.

          Â

Esad, belki uzun vadede kaybedeceği bir mücadele içinde, ancak şu anda duruma hakim görünüyor. Karşısındaki muhalefet hem cılız, hem de ateş gücü zayıf. Rusya - İran ve Çin'in desteğini aldığından bu yana, göreceli şekilde rahatladı. Kendine özgüveni arttı.

          Â

Türkiye, tek başına bölgedeki Suriye muhalefetinin liderliğini sürdürüyor. Üstelik en etkili konumda da bulunduğu için, Washington'dan Paris'e kadar Batı'nın gözü Ankara'nın üstünde.

          Â

Peki, bundan sonra ne olacak?

          Â

Erdoğan'ın seyirci kalması imkansız. Zaten kalmayacağının da işaretlerini sürekli veriyor.

          Â

Son gelen haberler, mülteci sayısı arttığı oranda, Suriye topraklarında tampon bölge oluşturulması olasılığı da artıyor. Bunun resmi adı,  Suriye'nin işgalidir. Bir adım daha atın, Türkiye ile Suriye’nin savaşa girmeleri anlamına gelir.

Haberin Devamı

          Â

Nasıl ki Esad, kazanması imkansız bir mücadele içerisindeyse, Erdoğan da geri dönülmez bir yolda... Bu saatten sonra "Eh ne yapalım, BM bir şey yapamıyorsa, biz de tribüne çıkarız" diyemez.

          Â

İşte bundan dolayı, son derece tehlikeli sulara açılıyoruz.

İRAN GÖNÜL ALIYOR, ANCAK ARTIK VAZO KIRILDI...

          Â

Hangisine inanacağımızı bilemiyorum.

          Â

İran'dan öylesine karmaşık işaretler geliyor, her kafadan öylesine farklı sesler çıkıyor ki, anlayabilene bravo. Daha bir kaç gün öncesine kadar "İstanbul'dan vazgeçtik" açıklaması yapmışlar ve Başbakan’ın sert tepkisine yol açmışlardı. Ardından, İran Meclis'inden Türkiye'nin dürüst hareket etmediğine dair yeni demeçlerle, kaynayan yaraya tuz biber ekilmişti. Birkaç gün daha geçti, şimdi nükleer görüşmelerin 13 Nisan'da İstanbul'da yapılacağı açıklandı.

Haberin Devamı

          Â

Tamam anlıyorum, içerde, radikaller ile iktidarı elinde tutan güçler arasındaki iktidar mücadelesi var. Son söz daima hükümette oluyor, ancak bu çıkan sesleri hafife almak imkansızdır. İran'da kendine özgü bir demokrasi var, ancak Türkiye'deki demokrasi düzeyinde değil. Bir yerlerde ateş yanmıyorsa, hükümet dışındaki güçlerden (Meclis veya Medya'dan) kolay kolay böyle tepkiler çıkmaz.

          Â

İran, seçimini yapmış görünüyor.

          Â

Türkiye'yi nükleer müzakerelerde etkin bir oyuncu olarak görmüyor. Yardımcı olabilecek bir komşu gözüyle bakıyor. Yani Ankara'nın desteğini elde tutmak, o kadar da önemli değil. Buna karşılık Suriye konusunda Türkiye karar verici lider konumda. Çok daha etkili.

Haberin Devamı

          Â

İran, hem Suriye konusunda gözdağı vermek, hem de Erdoğan'ın hiddetini üstüne çekmemeye çalışıyor. Galiba sonunda Başbakan'ı tanımış olacaklar ki, gönlünü almaya çalışıyorlar.

          Â

Ne olursa olsun, Erdoğan- Davutoğlu ikilisinin yeniden dizayn ettikleri Türk-İran Vazosu bir defa çatladı. Bundan sonra da ilişkiler hiç bir zaman kopmayacak, hatta - dış görünüşte - yine dost-kardeş kucaklamalarıyla sürdürülecektir. Ancak bu ikilinin kafasındaki Türk-İran iş birliği, ideal çizgisine gelemeyecektir. Karşılıklı, kerhen, birbirinden nasıl bir oyun geleceğinin hesaplarıyla geçecek.

          Â

Tahran hiç alınmamalı... Ankara'nın ve Türk toplumunun dış politikaya yaklaşımı böyle... Kimi zaman çok duygusal, kimi zaman çok aceleci-sinirli, hatta kırıcı olabiliyor. Bu ilişkileri bugünkü duruma da bir yerde kendileri getirdiler.

Yazarın Tüm Yazıları