Siyaset karşı saldırıya geçti

Son haftalarda, bürokrasi ve siyasi kadrolar ekonominin ellerinden kaçtığı telaşındalar.. Politikacı “artık yeter” diyerek mücadele başlatıyor. Üstelik bu gelişme en beklemediğimiz kişilerden kaynaklanıyor.

Anlaşılan o ki, siyasetçiler artık dayanamaz noktaya geldiler. İktidar olmanın getirdiği ekonomik gücü kaybetmenin sıkıntısı giderek artıyor. Bir yandan bürokrasi elindeki yetkileri, arabaları kaybetmemeye öte yandan politikacılar da vidaları sıkmaya çalışıyor.

Uğur Bayar’ın özelleştirmenin başından alınması bunun işaretlerinden biri olarak değerlendiriliyor. Diğer bir örnekte, özerk kurumlar üzerine düşürülen gölge.

Ecevit’in geçen haftalardaki bir konuşmasıyla başlayan, özerk kurulları yine eskisi gibi siyasi otoriteye bağlama çabasından söz ediyorum.

Biliyorsunuz, Türk ekonomisinin hastalıklarının başında iktidardaki politik kadroların ellerini ekonominin içine sokmaları geliyordu. Devlet Bankaları, Devlet İhaleleri, Devlet Kuruluşlarının paralarını ve kadrolarını kendi çıkarları için kullanma alışkanlıkları vardı.

Özellikle koalisonlarda her parti mutlaka “üretken birkaç Bakanlık” birkaç adette “üretken banka veya KİT’i kendine bağlar, parti kasasına gelir, parti taraftarlarına da iş sağlarlardı.

Bu uygulamalardan kurtulmak için, özerk kurumlar oluşturuldu. Amaç, siyasilerin etkinliklerini azaltmak ve bağımsız, işin ehli insanların atayarak Devlet mekanizmalarının yeniden sağlamlaştırılması idi.

Krizin en kritik günleri yaşandığı sırada bu yasalar çıkarıldı. Kimse birşey diyemedi. TBMM son derece önemli reform kararları aldı ve politikacı’nın etkinliğini yok eden yasalar çıkarttı.

Ne zaman ki kriz biraz yumuşadı, politik eller yine hareketleniverdi. Kaybettiklerini geri alabilmek için inanılmaz küçük oyunlar başladı.

Bu defaki hedef, özerk kuruluşlara yapılacak atamalardı. Yandaşlarını atayabildikleri taktirde, arpalıklara hakim olabileceklerdi.

Eğer Kemal Derviş uyanmasa, geçenlerde böyle bir yasa, kimse farkına varmadan TBMM’den geçirilecekti(!)

Düşünebiliyor musunuz? Bir iktidar, ekonomisinden sorumlu bakanından gizlice, mal kaçırır gibi, yasa değişikliği getiriyor ve yakalanınca da kem küm edip, önüne bakıyor.

Gerekçeleri ne olursa olsun, bunu yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu tutum, yerli ve yabancı yatırımcılardaki güvensizliği daha da arttıracaktır. Daha da önemlisi, reformların geçeci olduğu ve bir fırsatı bulunursa eski uygulamalara dönüleceği açıkça ortaya çıkmıştır.

Bu toplumun önemli bölümü bu insanlara güvenmiyor, inanmıyor. Yine de, ellerini cebimize sokmalarına izin verdirtmemek için gerekn tüm çabayı göstermeliyiz.

*** *** ***

LÜTFEN OKUYUN VE KARAR VERİN

Sualp Kalleci, Ömer Karacan’a yollamış. O da bana iletti. Önce ne olduğunu anlayamadım. Sonra, 2 Mayıs 1985’te TBMM’deki bir oturumun zabtı olduğunu gördüm. Denşet içinde kaldım.

ANAP’ın tek başına iktidar olduğu dönem. Konu, İmar Yasası. Halkçı Parti Kayseri Milletvekili Mehmet Üner (inşaat Mühendisi) ve arkadaşları tarafından bir önerge görüşülüyor. Önergede Yapı Ruhtası almak için. Dilekçeye zemin etüdü projesi (yani arazinin depreme uygun olduğuna ilişkin bilimsel rapor) eklenmesi öngörülüyor.

Bundan sonrasını zabıtlardan okuyalım:

TBMM Tutanaklarından: 14 yıl önce... Mehmet Uner ve arkadaşları tarafından verilen önerge: Yapı ruhsatı almak icin dilekçeye zemin etüdü projesi (arazinin depreme
uygun olduğuna ilişkin bilimsel rapor) eklenmesi zorunludur.

Şimdi tutanakları okuyalım:

Başkan: Komisyon üyeleri ve hükümet bu önergeye katılıyor mu efendim?

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı İbrahim Özdemir (Istanbul): Katılmıyoruz efendim.

Devlet Bakani Kazım Oksay (Bolu): Katılmıyoruz efendim.

Bunun üzerine önerge sahibi Mehmet Uner söz alıyor. Yine tutanaklardan:

Her yerleşim yeri doğal çevrenin bir parçasıdır. Düzenli, dengeli ve sağlıklı yerleşimin baş koşulu, yer seçiminin uygunyapılmasına bağlıdır. Yasa tasarısında jeolojik özelliklerin gözönüne alınmadığı görülmektedir. Oysa ülkemiz doğal afetler açısından böylesine bir ihmalin sonuçlarına katlanır gibi olmadığını yaşayarak öğrenen ve bunu en
iyi bilen ülkelerden biridir. Ülkemiz doğal afetler ve jeolojik nedenlerden kaynaklanan ve
yarattığı sonuçlar açısından da doğal afetlerin en acımasızı olan
depremlerin yoğun olarak yaşandığı ülkelerden biridir. Yüzde 92'si deprem bölgesi
içinde olan ülkemizde nüfusun yüzde 95'i deprem tehlikesi altında
yaşamaktadır. Sanayimizin yoğun olduğu kentlerimizin yüzde 75'i, barajlarımızın yüzde 4l'i, birinci ve ikinci derecede tehlikeli deprem bölgelerinde yer almaktadır. Bu verilere ülkemizde bir yılda 1.1 yıkıcı deprem olduğunu da eklersek, bu konuda ciddi kuralların konulmasının ne kadar zorunlu olduğu kendiliğinden anlaşılır. Ülkemizde sadece son 45 yılda depremlerden 60 bin kişi hayatını kaybetmiş, 400 bin konut yıkılmıştır. Yalnızca depremlerin yol açtığı ekonomik değer kaybının en az 15 Atatürk Barajı'nı yapabilecek
boyutta olduğu anlaşılır. Depremin ülkemizde yol açtığı zararlar Japonya'ya oranla 30 kat
daha fazladır. Bu bize cevre planlamasında jeolojik bilgilerden yararlandığımız takdirde zararımızın 30 kat azaltılabileceğini gösteren somut bir örnektir... Bu durumu
yaratan en önemli neden, jeolojik incelemeler sonucu sakıncalı görülen yerlerin yerleşime açılmasıyla, jeolojik inceleme yapılmaksızın iskana (yerleşime) izin verilmesi olgularıdır.

BAŞKAN: Sayın Uner toparlayınız lütfen.

Mehmet Uner (devamla): İl ve ilçe imar işleri kurullarında jeoloji mühendisliği disiplininin temsil edilmesi yanında, belediyelerde jeoloji mühendislerinin istihdamına geçilmesi sağlanmalıdır... Bu hizmetlerin imar yasası kapsamına alınması önemlidir.

BAŞKAN: Sayın Uner lütfen tamamlayınız. Zamanınız üç dakika geçiyor. Müsamahamızı kötüye kullanmayın.

Mehmet Uner (devamla): Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.

BASKAN: Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

ANADOLU SOLU…

25 yıllık CHP’li, yosuzluklarla mücadele şampiyonu ve yazar Celal Toprakoğlu’nun son kitabının adı “Anadolu Sol’u…” (Demos yayınları)

islamiyet ve sosyalizm, Cumhuriyet Düşüncesi ve Ssoyal Demokrasi konularında pratiğe dayalı görüşlerini açıklıyor.

Türkiye’deki sola farklı bir açıdan bakmak istiyorsanız, tavsiye edebilirim.

Celal Toprakoğlu olayları çok farklı şekilde inceliyor. Ilginç açılar buluyor.

LÖSEMİLİ’YE YARDIM

KARADENİZ Teknik Üniversitesinden bana mail gönderen okuyucularım Üniversite hastahanesinde 1 yıldır lösemi tedavisi gören Yasemin Ketenci’nin bu amansız hastalığın perçesinde küçük bedeniyle verdiği savaşı anlatıyorlar. “…Küçük Yasemin’in daha 2 yıl bu savaşı vermesi gerekiyor. Onun hastalığa karşı verdiği mücadelenin yanında bir de işsiz babasının, maddi yükü ağır bu hastalığa karşı verdiği mücadele var. Yardım için uğraşıyoruz, çalmadık kapı bırakmadık ama maalesef sonuç alamadık…”

Trabzon Lösemili çocuklara yardım derneği 1999 yılından beri bölgede hizmet vermekte ve Yasemin gibi 130 çocuğa maddi-manevi yardımcı olmaya çalışmaktalar. Bu hastaların bir çoğunun maddi imkansızlılardan dolayı tedavi masraflarını karşılamayadıklarını ve yardım beklediklerini söylüyorlar.

Bizler küçük de olsa yapacağımız yardımlarla bu çocukları yeniden hayata döndürebiliriz. Yardım için Trabzon Lösemili Çocuklara Yardım Derneği, T.C. Ziraat Bankası Trabzon Merkez şubesi 215976 ve Türkiye iş Bankası Trabzon Merkez şubesinde 7500 numaralı hesapları açmışlar.

Toplumsal dayanışma gösterelim; Yasemin ve onun gibi hastalara yardımcı olalım.
Yazarın Tüm Yazıları