Bu köşede şimdiye kadar sürekli olarak, Türkiye’nin durduramayacağı bir savaşa seyirci kalamayacağını savunduk. Artık olan oldu. Bundan sonra tartışmayı bırakıp, savaşın olumsuz etkilerinden kendimizi konumaya çalışmalıyız.
Bu köşeyi okuyanlar son derece net bir tutum izlemişlerdir:
“Türkiye savaşı durduramayacağına ve elinden gelen çabayı harcamasına rağmen, kendi dışındaki nedenlerle savaşa gidildiğine göre, ABD ile işbirliği yapmalıdır”
Şu veya bu nedenle Türkiye ipleri germiş, ayak sürüdüğü izlenimini vermiş, ancak sonunda belki Washington’un istediği oranda olmamasına rağmen, yine de ABD’nin yanında yer almıştır.
Tüm günahları ve sevaplarıyla bir karar verilmiştir.
Şimdi, daha önceki tartışmalar bir yana bırakılmalı ve ileriye bakılmalıdır. Daha önceki yazılarımızda, Bush yönetiminin büyük bir risk aldığını, bölgeyi darmadağın edeceğini defalarca belirtmiştik.
Karşımızda, bizim hiç bir şekilde engelleyemeyeceğimiz bir ABD yönetimi bulunmaktadır. Atacağı adımlar, Türkiye’yi de derinden etkileyecektir.
BUSH ÇOK RİSKLİ VE HAKSIZ BİR İŞE GİRİYOR
Hepimiz aynı görüşteyiz:
- Washington Uluslararası hukuku kendine göre yorumlayarak hareket etmektedir.
- 12 yıl bekledikten sonra, neden şimdi Saddam Hüseyin’i vurduğu anlaşılamamaktadır.
- Amacının Orta Doğu’ya demokrasi getirmek veya Saddam’ı silahsızlandırmak olduğunu söyleyenBush’un gerçek niyetleri hakkında büyük kuşkular duyulmaktadır.
- Bu operasyon bölgeyi karıştıracak belkide başımıza çok iş açacaktır.
Ancak unutmayalım ki, Türkiye ABD ile işbirliği yapsa da yapmasa da bu sakıncalar yaşanacaktır.
KÜRT SORUNU ŞEKİL DEĞİŞTİRECEKTİR
Türkiye açısından bakıldığında, Irak operasyonunun en önemli yanı, Kürt sorununu yepyeni boyutlara taşıması olacaktır.
Hatırlayacaksınız, bölgedeki Kürt varlığı ve buna bağlı olarak, Türkiye’deki PKK olgusu 1 inci Körfez savaşında ilk patlamasını yapmıştır.
Dünya, 92’deki büyük göç olayını ekranlarında görünce, Kürt varlığının farkına varmış ve Kuzey Irak’taki Kürtleri Saddam Hüseyin’den kurtarabilmek için seferber olmuştur.
Türkiye’nin öncülüğünü yaptığı Çekiç Güç kurulmuş, Kuzey Irak Kürtleri koruma altına alınmış, dört koldan gelen yardımlarla Irak Kürdistan’ının kendi ayakları üzerine dikilmesi sağlanmıştır. PKK’da bu fırsatı yakalayınca, Kuzey Irak’taki boşluktan yararlanmış ve Türkiye’deki terörünü artırmıştır.
Ancak ABD, PKK’nın Türkiye’yi rahatsız etmesi ve bu şekilde Kuzey Irak’taki oluşumu tehlikeye düşürmesinden dolayı örgüte farklı bakmaya başlamış ve sonunda da, Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesine karar vermiştir. Washington PKK’yı 1998-99’da defterinden silmiştir.
Bugün geldiğimiz nokta işte budur.
Irak savaşı, PKK’yı değil ancak bölgedeki Kürtler konusunda yepyeni bir sayfa açacaktır. Artık Kürt sorunundan söz edilmeyecek, Kürt varlığı gündeme gelecektir.
FEDERE KÜRT DEVLETİ KURULACAK
Saddam rejiminin değişmesinin Türkiye açısından en önemli sonucu, Kürtlerin Irak’ta konumlarının güçlenmesi olacaktır.
Bağımsız bir Kürt devleti kurulmayacak, ancak Kürt Federe devleti Bağdat’ta hem ağırlığını arttıracak hem de kendi bölgelerindeki egemenliklerini yoğunlaştıracaklardır. Bölgede, bir çekim merkezi konumuna geleceklerdir.
Fatih Altaylı, CİNE 5’te Mehmet Barlas’ın programında son derece önemli bir noktaya işaret etti: “Eğer, Kuzey Irak Kürtlerinin geliri, ilerde 7-8 bin dolara çıkarsa, Türkiye kendi Kürt kökenli vatandaşlarını 300-500 dolarlık gelirle tutamaz. Toprak bütünlüğünü koruyamaz” dedi.
ABD’nin Irak operasyonunun bizleri en çok düşündürmesi gereken nokta işte budur.
Türkiye, Kuzey Irak’ta “Federatif sistem daha da gelişiyor” diye müdahele edemez. Kuzey Irak Kürtleriyle çekişme yerine, Türkiye en kısa sürede kendi Kürt vatandaşlarıyla barışmalı, onların kültürlerini içine sindirmeli ve gelir düzeylerini arttıracak önlemler almalıdır.
Eğer bunları yapamazsak, altından kalkılması çok güç sorunlarla karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır.
* * *
TÜRKİYEMİZİ SAVUNALIM
AKP Hükümeti, kimimizin haklı, kimimizin haksız gördüğü gerekçelerle bir tutum aldı. Washington’un Türkiye üzerinden geçip Kuzey Cephesi açmasını kabul etmedi.
Bu kararı sürekli tartışmak yerine, şimdi yapılması gereken, sesimizi yükseltme operasyonuna girişmemiz gerekiyor.
Nedeni de çok basit.
Washington’da, Türkiye’ye öfke var. Dili olan konuşuyor. Eli kalem tutan çiziktiriyor. Türkiye yerden yere vuruluyor.
Bu akımı, kontrol altına almamız şart.
Eğer bunu gerçekleştiremezsek, sahayı, ülkemizin üstüne gitmek için fırsat bekleyenlere bırakmış oluruz.
Erdoğan ve Gül başta, ağzı laf yapan herkez, iş adamından gazetecilere, politikacısından bilim adamına kadar hepimiz, kalben inanmasak dahi, bu hükümetin ABD politikasını savunmalıyız. Bunu AKP için değil, Türkiye için yapmalıyız. Zira Türk-ABD ilişkilerinin kötüleşmesi, AKP kadar ülkemizi, dolaylı olarak bizleri olumsuz etkileyecektir.
Görevimiz, Türkiyemizi savunmak olmalıdır.
GELDE AKP’LİLERE KIZMA
Kusura bakmayın, kendimi tutamıyorum.
AKP’lilere çok kızıyorum.
Benim gibi toplumun önemli bir kesimi de kızgın. AKP’nin tutumunu alkışlayanlarda var, ancak beni en çok rahatsız eden AKP parlamenterlerinden bir bölümünde gördüğümüz tutarsızlık.
Bazı sorulara yanıt arıyorum:
- 1 inci Tezkereye HAYIR diyen AKP’liler, şimdi ne buldular ki, oylarını değiştirdiler?
- “Onur, saygınlık” ve “Uluslararası saygınlık” gibi sloganların arkasına saklanan savaş karşıtı AKP’liler savaş başlayınca mı oylarını değiştirdiler?
- Bugün Türkiye’yi hem eleştirdikleri gibi ABD işbirlikçisi konumuna soktular. Hem de karşılığında hiçbir şey elde edemediler. İçi boş vaatlere mi kandılar?
Neresinden bakarsak bakalım, AKP hükümeti bu işi yüzüne gözüne bulaştırdı. “Kazanan taraf” olacakken, kendi bindiği dalı kesti ve “kaybeden taraf” oldu.
Bu kadar kötü bir sonuç almak dahi bir beceri (!) gerektiriyor.
Bravo doğrusu...
ACI BİR GERÇEK: BJK HAKEDİYOR...
Benim gibi bir Galatasaraylı için bu satırları yazmak biraz güç (!) oluyor. Ancak elimde değil, doğruya doğru demeliyiz. Hakedenin hakkını vermeliyiz.
Lazio’ya yenilip Avrupadan elenmiş olsa dahi, bu yıl lig şampiyonluğunu en çok Beşiktaş hakediyor. Ben de Galatasaray’ın şampiyon olmasını isterdim, ancak bakıyorum da, siyah beyazlılar herkezden daha sağlam basıyorlar. Sonuç alan bir futbol oynuyorlar, kazanma hırsları var. Ekip oldular ve hedeflerine yürüyorlar.
Futbolda her hakedenin şampiyon olamayacağını hepimiz biliyoruz. Ancak Beşiktaş’lılar diğerlerine oranla şampiyonluğu istiyorlar ve asılıyorlar. Eğer bir yol kazasına uğrarlarsa yazık ederler. Zira işin sonuna yaklaşıyorlar.
100. yaşında Karakartallara şampiyonluk gerçekten yakışır.
SULTANGALİYEV’İ TANIMAK...
Araştırmacı Halit Kakınç, doğu dünyasının kısmen örtülü kalmış tarihsel kimliği Mirseyid Sultangaliyev’i Latin Amerika’nın ve dünya devrimcilerinin idolü Che Guevera ile kıyaslıyor. Tataristan devlet arşivince hazırlanan bin sayfalık külliyatı satın aldı, Başkurdistan’da Kazan’da, Rusya’ya da Sultanfgaliyev’in izini sürdü.
Kakınç, belki çoğumuzun adını dahi duymadığı 1900’lerin başında yaşayan. Sovyet devriminin tam ortasında yer alan Sultangaliyev gibi çok farklı bir kişiliği tüm yönleriyle bize tanıtıyor. Doğunun hızlı devrimcisi Sultangaliyev’in adı kimi çevrelerde Türk milliyetçiliğiyle birlikte anılıyor. Oysa Halit Kakınç Sultangaliyev’in derin komünistliğini ortaya çıkarmakla kalmıyor, Sultangaliyev’in gözüyle Sovyet Devriminin yeniden sorgulanmasına kapı aralıyor.. Fırtınalı bir hayatın içinde Sovyetler Birliği’nin yıkılması halinde alternatif olarak Sosyalist Turan Cumhuriyeti’nin temellerinin atmaya çalışan bir fikir adamı ve siyasetçi Sultangaliyev. “Millet bir olsun-milletler eşit olsun” diyen Galiyev’i tanımak çok ilginç. Galiyev’i tanımak için de Bulut Yayınları’nca basılan Halit Kakınç’ın Sultangaliyev ve Milli Komünizm kitabı çok önemli bir kaynak
(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)