Paylaş
Hrant Dink cinayetinin hemen ertesi günü, AK Parti milletvekili Ömer Çelik, cenazenin Türk bayrağına sarılmasını önermişti. Bu jestin amacı,Türkiye’nin Hrant Dink’e sahip çıktığını göstermekti. Bazı çevrelerden itirazlar geldi. Türk bayrağının sadece şehitlere ve devlet büyüklerine sarılacağı ileri sürüldü. Bayrağın onurundan söz edildi. Meclis Başkanı Arınç dahi, desteklemedi ve “bayrak uygulamasının yasalarla saptandığını” söylemekle yetindi.
Şimdi ne görüyoruz?
Aynı bayrak Ogün’ün eline verilmiş ve bir kahramanlık gösterisi için kullanılmış. Bayrağımız şimdi daha mı onurlandırılmış oldu?
TGRT Haber’in yayınladığı bu görüntü, Hrant Dink cinayetini yaratan rüzgarın ne olduğunu çok açık şekilde gösteriyor.
Bütün Türkiye’nin hatta dünyanın peşinde olduğu bir katili yakalayanların, “Onu biz yakaladık” diye “anı fotoğrafı” çektirdiğini varsayalım. O fotoğraftakilerin de sadece bu duyguyla o kareye girmiş olduklarını. Sonuç değişmiyor. Zira, o fotoğrafa, böyle bir nedenle dahi olsa girmek, bunda bir sakınca görememek bile yeterince korkunç. Çünkü sonuçta bir katile kahraman pozu verdiriliyor.
Kimse kalkıp “kendini bilmez birkaç kişinin yaptığını, tüm güvenlik teşkilatına yansıtamazsınız” demesin.
Bu resim, hangi amaçla çekilmiş olursa olsun, cinayete teşviktir. Çünkü bu resim, sonuç olarak belirli kişilere karşı cinayet işlemenin çok doğal olduğunu, bu insanların katil değil, kahraman sayılmaları gerektiğini göstermektedir.
Yani bir mantığın açığa çıktığının resmidir
HUZUREVİNE DESTEK...
Şehre gidip zengin olduktan sonra memleketine hayırlı işler yapan işadamlarının hikayelerini duydukça insanlara olan güvenim tazeleniyor.
İşte bir hikaye daha:
Mevlut Özden Nevşehir Konak’tan çıktı, zengin oldu. Hayata başladığı yeri unutmadı, vakıf kurdu, Özkonak’ta dört başı mamur bir huzur evi yaptı.
Bugün huzurevini ancak bölgedekiler biliyor. Daha çok boş yeri var. İlgilenenler için 0384 513 86 31
“Bir Gazetecinin Hayatı – 28 Yıl Sonra Abdi İpekçi” Doğan Kitaptan (02122465207) çıktı. Tufan Türenç ve Erhan Akyıldız’ın kaleme aldığı bu kitap yani Abdi İpekçi’nin yaşam öyküsü 1986 yılının Ocak ayında basılmıştı. Peki birinci basımdan 20 yıl sonra bu kitap neden tekrar basıldı diye soracak olursanız, Tufan Türenç bu soruya önsözde yanıt veriyor. Hem de etraflıca… Yıllar önceki olayların aslında günümüz olayları ile nasıl örtüştüğü de kitabın sayfalarında gizli. Abdi İpekçi suikastının üzerinden 27 yıl geçse de, kurşunlar hala onurlu gazetecilere isabet ediyor. Ve bu alçak kurşunların nereden geldiği hala sır perdesini koruyor.
İlkeli, onurlu ve sorumlu gazeteciliğin simgesi Abdi İpekçi’nin, 50 yıllık yaşamı eminim hepinizin ilgisini çekecek. Ve aradan yıllar geçmesine rağmen, Türkiye’nin sorunlarının geçmiştekilerle inanılmaz benzerlik taşıması sizi hayrete düşürecek. Bu kitabı kaçırmayın derim.
“-Anne tsunami bu denizde olmaz değil mi?
- Biliyor musunuz biz iyi ki Türkiye’de yaşıyoruz yoksa Katrina Kasırgası’nda ölürdük.
- Şırıngalı sapık burada mı yaşıyor?
- Hırsızlar beni de kaçırır mı?”
Bu sorular minicik yürekler ve beyinler tarafından üretilmiş. Elimdeki kitap,televizyon haberlerinin çocuklar üzerindeki stres etkilerini tartışmaya sunuyor. Adı: "Çocuğunuzu Televizyona Teslim Etmeyin - Medya Okuryazarı Olun" .Yıldız Dilek Ertürk ve Ayşen Akkor Gül tarafından yazılmış, Nobel Yayın Dağıtım(03124356131) tarafından basılmış. Kitapta çok ilginç saptamalar var. Giderek ağırlaşan yaşam şartları, doğal felaketler, salgın hastalıklar televizyon haberlerine direkt olarak yansıyor tabii. Peki ya bir şekilde bu haberlerle karşı karşıya kalan çocuklara nasıl yansıyor?
Sorunun cevabı işte köşemde de gördüğünüz resimlerde gizli…
Deniz bambaşka bir keyif… Tutkunları bilir. Her şeyin fuarı olur da, yatçılık ve su sporlarının olmaz mı?
Avrupa’nın ilk 10 marin fuarı arasında yer alan Uluslar arası İstanbul Boat Show 17-25 Şubat tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde açılacak.
Aldığım haberlere göre, son teknoloji ile donatılmış yeni tasarım motorlu tekneler, gazi ve sürat tekneleri, tekne ekipman ve aksesuarları biz, deniz tutkunlarını bekliyor olacak.
Bir de her biri farklı bir konseptle düzenlenecek olan ve derin maviliğin en gözalıcı canlılarını misafir edecek dev akvaryumlar…
Ben sabırsızlıkla bekliyorum.
Size de kaçırmamanızı tavsiye ediyorum.
NAİL KEÇİLİ İSYAN EDİYOR…
Nail Keçili 40 yıldır reklam sektöründe faaliyet gösteren bir grubun başkanı…
Meslek hayatı boyunca şirketlerinin kurumsal vergisi ile ödediği şahsi vergi toplamının neredeyse 2 milyar doları bulduğunu söylüyor…
Bu aralar başında ise çok sıkıntılı bir durum var.
Medya Holding A.Ş.’e bir arsa kefaleti sebebiyle, Halk Bankası, alınan tüm kredilerdensadece arsa kefilliğini özelinde bir sorumluluk yüklemesigerekirken, kendisinin tüm kredilerden kefil olduğunu iddia ederek, tüm mallarına tedbir koydurmuş. Böylece Keçili, hiçbir malını değerlendiremiyor. Üstelik uluslar arası ortaklıkları, yeni yapılanmaları da var. Ve bu nedenden dolayı, yurtdışındaki işleri de aksıyor.
Bu işin bir an önce çözümlenmesi ve bu gibi nedenlerden ötürü yurt dışı ortaklı yatırımların aksamaması en büyük dileğimiz…
Selim İleri yazarlığının 40. yılında…
Türk edebiyatının önemli isimlerinden Selim İleri edebiyat serüveninin 40. yılını yeni romanı “Hepsi Alev” ile kutluyor. Ve ilk kez bugüne tarihten bakıyor…
Doğan Kitap’tan çıkan ( 02124496006) ve İleri’nin “tarih esinli bir roman” olarak tanımladığı “Hepsi Alev”, aslında yazarın 40 yılının bilançosu.
Kitabıyla ilgili olarak;“Sanatçının ne zaman kaybettiği ya da kazandığına, eserini ne zaman kendi elleriyle yok ettiğine çok tanık oldum. Bu kitap, deneyimlerimin toplamından çıktı sanırım; kendi kendimle bir tartışma olarak da nitelendirilebilir yani...” diyor Selim İleri.
Bir edebiyatçının kendi kendiyle tartışması da işte böyle keyifli bir roman olarak çıkıyor karşımıza…
Bizans İmparatoriçesiİrene, tarihin gördüğü en ihtiraslı kadın…
Kitabın kahramanının,kendisiyle iç konuşması “iktidar ve cinsellik başta olmak üzere” pek çok konuyu tartışmaya açıyor.
Kışın yeni geldiği şu günlerde, koltuğunuza gömülüp, keyifle okuyun derim.
KANSER OLAN MEMEMDİ, BEN DEĞİL…
Elif Ergu’nun Epsilon Yayınları’ndan ( 02122954595) çıkan kitabının adı bu; “Kanser olan mememdi, ben değil.”
Göğüs kanseri olan bir çok kadına cesaret verecek ve herkesi bilinçlendirecek cinsten olan bu kitap, sadece meme kanseri ile ilgili tıbbi bilgileri değil, meme kanseri geçirmiş bir çok kadının ve onların ailelerin tecrübelerini, hayata nasıl bağlandıklarını ve tecrübelerini de içeriyor. Avon Kozmetik Ürünlerinin bu itaba olan katkısını da unutmamak gerekiyor tabii.
Umarım kimse kanserin hiçbir türü ile yüz yüze gelmez, ama bu hastalığı yaşayanların deneyimleri de kuşkusuz, en iyi ilaçlardan biri…
Hiç beklemediğimiz bir dönemde bir yazarımız Nobel ödülünü kazandı. Büyük bölümümüz çok sevindik. Diğer bir bölümümüz ise, çok sinirlendi. Yapmadıklarını bırakmadılar.
Bakın şimdi de, Pamuk’un Almanya ve Belçika’daki turları iptal oldu. Oysa Orhan Pamuk’un bu ülkelerde bir dizi konferansı olacaktı. Nobel ödüllü bir Türk yazarın her konuşması bize gurur verecekti. Sadece kötü haberlerle Avrupa medyasına çıkan Türkiye için son derece hoş bir moral olacaktı.
Hayır, olamadı.
Avrupalıları da korkuttu. Yani bu şekilde Pamuk’a gözdağı veriyorlarmış gibi davranan bazı çevreler, yine “canlarından çok sevdiklerini ileri sürdükleri” Türkiye’yi yaraladılar. Nobel’in tadına varmamımızı da engellediler.
Paylaş