2004 bu ülkeye şans getirdi. Uzun süredir böylesine verimli, topluma umut veren, insanımızın kendine güvenini arttıran, istikrarı pekiştiren bir 12 ay geçirmedik. Allah bizleri seviyor. Geriye dönüp bakın, bana hak vereceksiniz. Nice mutlu yıllara...
Şöyle bir düşünün... Bundan önce (fazla abartmayalım ve son 30-40 yıldan söz edelim) 2004’e benzeyen bir yıl geçirdik mi?
İsterseniz hatıralarınızı tazelememe izin verin...
2004, Türkiye’nin her yönden kabuğunu kırdığı bir yıl oldu. Neresinden bakarsak bakalım, sadece heyecan, sadece yenilik vardı.
EKONOMİ:
Türkiye, 2004’te yaklaşık 30 yıllık enflasyonlu bir yaşama veda etti. Enflasyon belki zenginleri zengin etmişti, ancak fakirleri de daha fazla fakirleşmişti. Bazı insanlar kendilerini zengin sayıyorlar, oysa fakirler gittikçe eriyordu.
İlk başlarda hiçbir şekilde inanmadık.
Enflasyon canavarının, eninde sonunda yeniden canlanacağını sandık. Enflasyondan beslenenler kısa bir süre sonra hayal kırıklığına uğradılar.
Türkiye, bunca yıl sonra kelepçelerinden kurtuldu.
En önemlisi, kendine güveni geldi. Demek ki, istediği taktirde zoru başarabiliyordu. Enflasyona mahkum olmamak hepimize moral verdi.
İnsanlarımız zenginleşivermediler, ancak 2001 krizinden bu yana ilk defa istikrarlı bir noktaya geldiler. Rahatladılar, işsizlik yenilemese dahi, durumun düzelmeye başladığının sinyalleri görüldü.
İlk defa, iyi başlamış ve yıl sonunda iyi bitirmiştik.
Kimileri bu sonucu AKP’nin politikalarına bağladılar.
Kimileri IMF sayesinde bu noktaya gelindiğini söylediler.
Kim ne derse desin, bizler kazandık ya, gerisi boş...
KIBRIS:
Hepimiz için bir tabu idi.
Hepimiz için bir onur, bir güç gösterisiydi.
Hepimiz için vazgeçilmez bir dava idi.
Ancak yıllar geçtikçe, bu çocuğu öylesine bağrımıza basmıştık ki, çok sevdiğimiz yavruyu kaybetmek üzere olduğumuzu anlayamadık. Uyandığımızda, treni kaçırmak üzereydik. Dört bir yanımızdan uyarı gelmesine rağmen, hala direniyorduk.
Son dakikada, Türk tarafı inanılmaz bir refleks gösterdi.
Tabular yıkıldı, ancak iç siyasi dengeler bozulmadı.
Kıbrıs’ta çözüme gidiş kavgası, Türkiye açısından inanılmaz bir başarı oldu. Sonunda da istediğini bir oranda elde etti.
KÜRT SORUNU :
2004, Türkiye’nin uzun yıllar boyunca kanayan yarası Kürt sorununda da gerilimin azaldığı ve yeni bir sürece girildiği bir yıl oldu.
Kürt varlığının nihayet kabul edilmesinin yanı sıra, Kürtçe eğitim ve yayın hakkının verilmesi, son yirmi yılda neler yaşandığını bilenler için, inanılmaz gelişmelerdi.
Leyla Zana ve arkadaşlarının tutukluluk durumlarına son verilmesi, ardından yeni bir parti kurulması, bu sorunun terör sürecinden çıkıp siyasi alana kaydığının en önemli sinyaliydi.
AVRUPA:
2004’ü bizlere hiçbir zaman unutturmayacak olan gelişme, 17 Aralık’ta yaşadıklarımızdır.
Düşünebiliyor musunuz, kimseler inanmamıştı. Hatta bir çoğumuzu suçlamışlar “bizi aldatıyorsunuz, Avrupa bize hiçbir saman müzakere tarihi vermez” demişlerdi. İçerdeki muhalif sesler Türkiye’nin değişmemesi, eskisi gibi karanlık ve kavga içinde kalması için büyük bir mücadele vermişlerdi.
17 Aralık günü, kimselerin inanmadığı bir düş gerçekleşti. Türkiye’ye müzakerelere başlama tarihi verildi.
Türk toplumunun kendine güveni biraz daha arttı. İnsanlar mutlu oldular. Hiç ummadıkları bir manzara ile karşılaştılar. Belki bazılarımız hala bunun bir aldatmaca olduğunu söylüyor, ancak nafile, artık aydınlıklara doğru yepyeni bir yol açıldı.
Atatürk’ün hedef gösterdiği muassır medeniyete katılabilmek için, yepyeni bir kilometre taşı aşılmış oldu. Bundan daha güzel ne olabilir ki...
BUGÜN KENDİNİZİ MUTLU HİSSEDİN
Günlük yaşamımızda hepimizin çeşitli sorunları olabilir. Zorluklarla karşı karşıya kalabiliriz. Ancak bir an için düşünün, eğer bu gelişmelerle karşılaşmasaydık, bugün kendimizi nasıl hissederdik?
Ekonomi birbirine girmiş, enflasyon yine fırlamış ve iflaslar başlamış,,,
Türkiye, Avrupa Birliğinden red yanıtı almış ve toplumu büyük bir karamsarlık kaplamış...
Hayır, bunların hiçbiri gerçekleşmedi.
Bundan dolayı kendinizi mutlu hissedin.
Hiç değilse birkaç günlüğüne kendi kendinize “Bu ülkede yaşamaktan çok memnunum” deyin.
Türkiyemiz çok güzel bir döneme giriyor. Bunu kemiklerimde hissediyorum. Bundan sonra hiçbir şey aynı olmayacak. Eskiden tartıştığımız konuların büyük bir bölümünü konuşmayacağız. Farklı sorunlarla karşı karşıya kalacağız.
Emin olun, 2005 daha da güzel olacak.
Nice güzel yıllara...
* * * GÜL, İYİ Kİ DEĞİŞMİŞ
Bir gazetede Abdullah Gül’ün Refah partisi milletvekili 1995 yılında mecliste yaptığı konuşmalardan alıntılar yayınlandı. Bugünkü Abdullah Gül’ün tutumuyla dünkü tutumu arasındaki farka dikkat çekenler “olur mu kardeşim, bu kadar da değişilir mi?” diyorlar.
Tabii değişilir.
Abdullah Gül iyi ki de değişmiş.
Gül’ün konuşmalarını ben çok farklı okudum. Kazara Refah aynı Refah kalsaydı, Gül’de AKP hareketini başlatmayıp o partinin içinde aynı havada devam etseydi bugün neler olurdu?
Bundan dolayı iyi ki Gül değişmiş diyorum.
Değişmek kötü birşey değil. Hele yiğitçe açık yüreklilikle değiştiğini söylemek kendine güveni gösterir. Abdullah Gül’de bunu yaptı. Güneri Cıvaoğlu ile söyleşisinde nasıl değiştiğini anlattı.
Ayrıca düşünelim hangimiz değişmedik?
Hangimiz gençlik çağlarımızdaki görüşler ve davranışlarla yaşamımızı sürdürüyoruz? Değişmemek, olduğu gibi kalmak, bir insanın tutarlılığını değil tam aksine dünyaya ayak uyduramadağını, kendini geliştiremediğini gösterir.
* * *
(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)