Paylaş
Avrupa Birliği Genel İşler Konseyi’nin Pazartesi günü aldığı kararlar, Türk- AB ilişkileri ve Kıbrıs sorununun nereye doğru gittiğinin mesajlarıyla doluydu.
Önce iyi haberden başlayalım.
AB Konseyi, Türkiye ile katılma müzakerelerinin resmen açılmasına karar verdi.
Bu konuda çok spekülasyon yapılmıştı. Rumların veto edecekleri, hatta Avusturya gibi Türkiye’ye ters bakan bir dönem başkanlığında bu işin daha da zor olacağı söylenmiş ve yazılmıştı.
Hiç biri doğru çıkmadı.
Avrupa Birliği, Kıbrıs’a rüşvet vererek (yan sütundaki bölümü okuyabilirsiniz) engelleme yapmasının önüne geçti. Türkiye aleyhindekiler ikna edildiler ve sonunda bir orta yol buldu ve Türkiye ile masaya oturmakta kararlı olduğunu gösterdi.
Tabii bu adım, geri kalan 34 bölümün kazasız geçeceği anlamına gelmiyor. Rumlar, müzakerelerin sonuna kadar veto veya engelleme imkanını ellerinde tutuyor olacaklar. Müzakereler sırasında da birçok sorunlarla karşılaşılacak, hatta krizler yaşanacak. Her aday ülkenin başından geçenler, bizim de başımızdan geçecek. Önemli olan masaya oturmaktı ve bu da oldu.
Avrupa Birliğinin niyeti olsa, Türkiye ile müzakereleri daha bir süre erteleyebilirdi. İstese, birçok bürokratik gerekçe de bulabilirdi. Ancak yapmadı ve ilk adımı attı.
Müzakerelerin başlatılmasının şekil açısından önemi büyüktür. AB dünyaya, tüm tartışmalara rağmen Türkiye ile yola devam etmekte kararlı olduğunu göstermiştir.
Bu yaklaşım, 25 ülkenin bürokrasisine, Uluslararası mali çevrelere sinyal yollamıştır.
Türkiye’nin Avrupa yolundaki yürüyüşünün sürdüğü, bazı ülkelerden ters seslerin çıkmasına, hatta son karikatür olayına rağmen, Tam Üyelik projesinin etkilenmediği mesajı verilmiştir.
Tren istasyondan kalktıktan sonra, arada bir arızalansa veya bazı ara istasyonlarda bekletilse dahi, yoluna devam edecektir.
* * *
LİMANLARIN AÇILMASI İSE, ŞİMDİ DAHA ZORLAŞTI
Türkiye ile müzakereleri başlatma kararı alan AB Dışişleri Bakanları, Rumları tatmin etmek ve bu süreci vetolatmamak amacıyla, Kıbrıs konusunda rüşvet verdi. Yani Rumların istediklerini kabul etti.
AB, bu tutumuyla bir yerde aczini gösterdi.
Hatırlayacaksınız, AB Konseyi referandum trajedisinden sonra, Kuzey Kıbrıs üzerindeki ambargo baskısını azaltabilmek amacıyla “159 milyon euro yardım ve KKTC ile AB arasında doğrudan ticaret tüzüğü” hazırlatmıştı. Bunun amacı, referandumda HAYIR oyu veren Rumları bir ölçüde cezalandırmak, EVET diyen Türkleri de ödüllendirmekti.
Komisyon gereken tüzüğü hazırladı ve Bakanlar Konseyine yolladı. Ancak Rumlar, Tam Üye olmanın avantajlarını kullandılar ve bu tüzüğü Bakanlar düzeyinde durdurdular. Doğrudan ticaretin, KKTC’yi bağımsızlık yönünde teşvik edeceğini ve çözümü zorlaştıracağını belirttiler. Ayrıca, tüzüğün geçmesi durumunda, Türkiye ile müzakerelerin başlamasını veto edeceklerini de bildirdiler.
Şantaj politikası Rumların işine yaradı.
AB kendi kazdığı kuyuya düştü.
Son toplantıda, 159 milyon euro’dan geri kalan 139 milyonun (bu fon geçen yıl kullanılamadığından dolayı 120 milyonu düşmüştü) KKTC’ ye direkt olarak -Rum Merkez Bankasından değil de, KKTC Ticaret odası aracılığıyla- kullandırılmasına ve Rumların istedikleri gibi, Mali Yardım ile Doğrudan Ticaret tüzüklerinin birbirinden ayrılmasına,Doğrudan Ticaret tüzüğünün Bakanlar Konseyinde ilerde yeniden ele alınmasına ve en önemlisi, bu tüzüğün Bakanlar Konseyinde Komisyon tarafından önerildiği gibi Oy Çoğunluğu ile değil, Oy Birliği ile (yani bir ülkenin reddetmesi tüzüğü engelleyebilecek) geçmesi kararlaştırıldı.
Bunun Türkçesi şudur: KKTC’ ye 139 milyon euro yardım verilmekle yetinilecek, doğrudan Ticaret tüzüğü ise rafa kaldırılacak.
Rumlar bu şekilde istediklerinin bir bölümünü elde etmiş oldular. Türkiye ile müzakerelerin başlamasına göz yumdular, ancak en çok korktukları, KKTC ile Doğrudan Ticaret işinden kurtuldular.
Avrupa Birliği belki bilinçli şekilde, belki farkında olmadan, Kıbrıs işini daha da yüzüne gözüne bulaştırmış oldu. Zira atılan bu adımdan sonra, artık Türk limanlarının, Gümrük Birliği çerçevesinde Rum gemilerine açılması daha da imkansızlaştı.
Türk hükümeti bu şekilde, belki AB ilişkilerinde bir sıkışmaya doğru gidiyor, ancak öte yandan da limanlarını açmamak konusunda -özellikle iç kamu oyu açısından- elini güçlendirmiş oluyor.
AB de, attığı bu adımlarla kendini köşeye sıkıştırıyor. Brüksel, günü geldiğinde (büyük olasılıkla bu yılın sonuna doğru) ya Türk limanlarının açılmasını bir Komisyona havale edip, uzunca bir süre için rafa kaldıracak veya tüm siyasi yankıları göze alıp, Türkiye ile müzakerelerikesmek zorunda kalacak.
Paylaş