Kendimize haksızlık ediyoruz. Türkiye’nin Uluslararası kredisine içerden baktığımıs zaman kuşku duyuyoruz. İşlerin iyi gittiğine, başarımıza inanmak istemiyoruz. Oysa Uluslararası camianın bize bakışı çok daha olumlu.
İsviçre’nin bu güzelim kayak merkezinde, bütün bir hafta süresince herşeyden söz edildi.
Çin’in dünya ticaretinde giderek artan ağırlığından, Irak savaşına, doların sürekli düşmesinden ekonomik gelişmelere kadar her konu tartışıldı.
Tabii beni en çok ilgilendiren Türkiye konusuydu.
Buraya geldikten sonra duyduklarıma inanamadım. Türkiye ile ilgili olarak söylenenlere değil, söylenenlerin bizim kamuoyumuz tarafından farklı algılanmasına şaşırdım.
Eğer Türkiye’den dışarı çıkmıyor, yabancı görüşleri duymuyor ve okumuyorsanız, ülke hakkında pek olumlu sayılmayan fikirlere sahip olma olasılığınız çok büyük demektir.
Türk kamuoyu aslında kendine haksızlık ediyor.
Davos’ta buna tanıklık ettim.
Özellikle Avrupa Birliği ile katılma müzakerelerinin başlama tarihi yakınlaştıkça, yabancı çevrelerin Türkiye hakkındaki görüşleri hızla değişiyor. Türkiye’nin yıldızı giderek daha fazla parlıyor.
Burada temaslar yapan, toplantılara katılan yabancılara göre, Türkiye son yıllarda inanılmazı başardı. Büyük bir ekonomik krizden çıktı. Ayakları üstüne dikildi ve şu ana kadar da hiç hata yapmadı.
Finans çevrelerinin Türkiye hakkındaki raporlarını veya özel brifinglerde söylediklerini dinlemenizi isterdim. Büyük ilgi var. Özellikle yabancı yatırımcıların ilgisi giderek artıyor.
Ancak herkesin beklentisi, AKP hükümetinin bürokrasiye teslim mi olacağı veya aksine bürokratik engelleri kaldırmak yoluna mı gideceği.
Hepimizin bilmesi gerekir: Bürokrasiyi yenemediğimiz sürece önemli yabancı yatırım beklemeyelim.
Gelmeyecekler, zira korkuyorlar.
Bürokratik engellerden, rüşvetten ve bizim hukuk düzenimizden korkuyorlar.
Davos’ta bambaşka bir Türkiye görüntüsü ile karşılaştım. Bu görüntüyü kendi ülkemizde bulamıyoruz. Sanki kendi kendimize çelme atmaktan çok memnun oluşyormuş gibi bir yaklaşımımız var. Kendi başarılarımıza inanmıyoruz. Dünya’nın bizleri, kendimizin gördüğünden daha olumlu şekilde görmesini kabul edemiyorum.
Ne olursa olsun, Davo toplantıları buraya gelen bütün Türkleri cesaretlendirdi, memnun etti. Zaten Türk Başbakanını görmek isteyenlerin listesine bakınca, bu mesajı almak çok daha kolaylaşıyor.
* * *
BESSAME MUCHO ÖLMEDİ...
Hıncal Uluç yazmasa haberim olmayacaktı.
88 yaşındaki Meksikalı Consuelo Velazquez ölmüş.
Doğrusu Bessame Mucho şarkısının yazarı olduğunu bilmiyordum. İçim bir fena oldu. Zira bende Hıncal kuşağındanım. Bende Bessame Mucho’yu dinleyerek aşık olmuşlardan biriyim.
Allahım, o şarkı ne kalpler yaktı, insanlara ne ızdıraplar çektirdi. Belki de bizlerin hiçbir zaman unutamayacağımız bir şarkı.
Consuelo’yu belki kaybettik, ancak Bessame Mucho’yu kaybetmedik. O daha çok uzun yıllar yaşayacak. Nice kalplari kıracak, mehtapta dans ederken nice aşıkları kucaklayacak.
Pek bir efkarlandım.
Bütün bir gençliğim, sevgililerim aklıma geldi.
Hıncal iyi ki hatırlattı.
Consuelo’ya tüm aşıkların teşekkür borcu var...
NERELERDEN NERELERE GELDİK...
Perşembe akşamı “Rusya Federasyonu ile Dostluk Derneği” medya dalındaki ödülüne beni layık gördü. Davos’ta ekonomi zirvesinde bulunmamdan dolayı benim yerime oğlum Umur gitti.
1980’li yıllarda 32.Gün için Moskova’nın Kızıl Meydanından ve çeşitli yerlerinden yaptığım yayınlarla Rusya gerçeğini Türk izleyicileri ile paylaştım. Glasnost gerçeği, değişim ile gelen Yeltsin ve Gorbaçov gibi liderler sadece 32. gün’deydi.
Şimdi görüyoruz ki iki ülke arasındaki ilişkiler son 10 yılda hızlanmış hatta sivil toplum örgütleri ile ilişkiler diplomatik ilişkilerden daha sık yaşanmaya başlandı. “Rusya Federasyonu ile Dostluk Derneği” Türk iş adamlarına Rusça öğretiyor, Rusya’dan Türkiye’ye daha fazla turist gelmesine önayak oluyorlar, seminerler düzenliyorlar. 1998 yılında kurulan bu dernek, 500 seneden beri var olan Türk Rus ilişkilerinin gelişmesinde çok önemli bir rol oynuyor.
Bu ödülü Umur’un alması bir açıdan çok da anlamlı oldu çünkü 1990’lı yılların başında daha küçükken Moskova çekimlerime katılır, bana yardım ederdi. Bu açıdan ödülü benimle paylaşmış oldu. “Rusya Federasyonu ile Dostluk Derneği” ne teşekkür ederim. Doğrusu o eski yılları düşündükçe 32.Gün’ün Türk Rus ilişkilerine ne kadar katkı yaptığını kimse inkar edemez. Demek ki doğrusunu yapmışız. Bugün Türk Rus ilişkileri inanılmaz ölçüde büyüyor. 32.Gün’de 20.yılına basıyor.
DUBAİ TÜRKİYE’Yİ UTANDIRIYOR
Dubai’den her yıl mutlaka geçerim. Ya Uzakdoğu veya Afrika’ya giderken transit istasyonudur.
Hayretler ediyorum.
Her yıl biraz daha zenginleşiyor, her yıl biraz daha büyüyor.
Boş yere “Dubai Holding” dememişler.
Bayramda’da geçtim ve baktım ki, bir yıl önceye oranla daha da renklenmiş.
İşin en ilginç yanı, bu küçücük Emirliğin hiçbir şeyi yok. Özellikle petrol yok. Her yanı çöl. Ancak hepsinden daha önemlisi, cesaretleri ve vizyonları var. Ülkeyi tam bir turizm, yabancı yatırım ve ticaret cennetine dönüştürmüşler.
Bizde hala “Yabancılar arsa ve apartman alıyorlar. Ülke elden gidiyor” mantığı prim yaparken, bürokrasi tüm gücüyle yabancı yatırımı engellemeye çalışırken, bu küçük prenslik dünyayı ülkesine taşımış.
Türkiye’nin ne yapması gerekiyorsa Dubai onu yapıyor. Açıkçası, gezdikçe insanın mahçubiyeti artıyor.
Dubai’nin yöneticileri kadar büyük düşünemiyoruz.
BOŞ YERE, İNSANLAR GEZİDE BELLİ OLUR DEMEMİŞLER
Ne zaman seyahate çıksam, hep şaşırırım. Gördüklerime şaşırırım. Etrafımdaki insanlara şaşırırım. Özellikle de, grup halinde dolaşanları izlerim.
İnsan dediğiniz mahluk ne kadar garip, ne kadar değişken ve ne kadar anlaşılmaz... Bütün bunlar da seyahat sırasında çıkıyor.
Bakıyorsunuz, biri normal yaşamında çok uyumlu, çok neşeli, çok hazımlı. Belki de size öyle geliyor. Sonra aynı kişi seyahate çıkıyor ve anında değişiveriyor. Son derece huysuz, kompleksli ve asık suratlı oluveriyor.
Normal yaşamında hiç itiraz etmediği olaylara tepki gösteriyor. Gülüp geçtiği sorunlarla karşı karşıya kalınca, ters tepki veriyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir de tüm komplekslerini ortaya çıkartmıyor mu, işte o zaman çekilmez oluveriyor.
Bazıları da tam tersine hiç değişmiyor. Evde ne ise, güç koşullar altında da aynı insan oluyor.
İşte bu kişilere bayılıyorum. Kötü örnekleri gördükçe, birlikte dolaştığım arkadaşlarım gözümde daha da büyüyorlar.
(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)