Paylaş
DSP lideri Sezer, son derece kibar, ne dediğini bilen bir insandır. Türkiye’yi de adım adım dolaşıyor. 28 mart akşamına kadar da gitmediği il kalmayacağını ileri sürüyor. Üstelik meydanları inanılmaz şekilde dolduruyor. Bu kalabalıklar bir liderin gözlerini parıltadır ve bir partinin şansını arttırır.
Sezer, bu kalabalıklara bakıp “Millet şaka yapmıyorsa, bu seçimin süpriz partisi DSP olacak” demiş.
İşte benim de en büyük korkum bu...
Geçmişte çok gördük.
Nice lider, meydanlara bakıp seçimi alacağını ileri sürmüş ve sonrasında büyük hayal kırıklığına uğramıştır.
Bu millet şaka yapmaktan çok hoşlanıyor. Merakla seçim meydanlarını doldurur, gelen liderin show’unu izler sonra gidip oyunu başkasına verir,
Sezer’e temkinli davranmasını öneririm. Sonra hayal kırıklığına uğramasın.
İspat edilene kadar suçsuz
Mustafa Balbay hakkında, 2 inci Ergenekon iddianamesinde önemli suçlamaların bulunduğunu duyuyoruz. Henüz ayrıntısı ortaya çıkmadığından dolayı herşey belirsiz. Üstelik iddianamedeki suçlamalar da bir anlam ifade etmez. Bunların somut ve kesin delillere bağlı olması gerekir ki, mahkeme heyeti ile kamuoyunu suçlu olduğuna ikna edebilsin.
Ben o ana kadar Mustafa Balbay’ı suçsuz addediyorum ve gözaltına alınmasına karşı çıkıyorum. Cumhuriyet Gazetesindeki dayanışma toplantısına katılamadım ancak imzamı verdim. Baybay’ın masum olduğuna inanıyorum ve aksi ispat edilene kadar bu tutumumu
sürdüreceğim.
Bedelli askerlik geliyor (!)
Medyamızın bir kaç reyting ve tiraj getiren konusu vardır. Bunlardan en etkili olanı, yarıçıplak bir yabancı veya yerli artistin resmiyi koyup altına da, ya “Türk erkeklerini çok seviyorum” veya “Ahmet ile düzeyli bir ilişki yaşıyoruz” diye yazmaktır. Çocukluğumdan beri hala bu resimleri görürüm.
Bir diğeri de Bedelli Askerlik konusudur.
Bu konu sadece medyanın değil, dikkat çekmek isteyen siyasetçilerin de en gözde malzemelerinden biridir.
Genelkurmay Başkanlığında tüyleri diken diken eden ve her defasında reddedilen ve bu Bedelli Askerlik konusu, yine de bıkmadan tükenmeden servis ediliyor. Geçmişte bir defa uygulandığı ve askerlikle sorunlu yüzbinlerin beklentisi bitmedikçe de servis edilecektir.
Genelkurmay eminim Bedelli Askerlik sistemini reddederken kendi açısından haklıdır. Parası olanın kendini kurtardığı, fakirin ise ölüm riski dahil tüm zorluğu çekmesi anlamına gelen bu uygulama kabul edilemez. Ancak, Askerlikle sorunlu yüzbinlerin durumunu da düzenlemek gerekiyor. Genelkurmay Bedelliyi reddederken, helhalde onun yerine başka çıkış yolları arıyordur.
Bu istifalar reddedilmeli
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Yürütme Kurulu Başkanı Nuri Çolakoğlu ile yardımcıları Prof. Dr. İskender Pala, Gürhan Ertür ve kurul üyesi Prof. Dr. Metin Sözen'in istifasına fevkalade üzüldüm. Hem bu isimlere olan güvenim sonsuzdu, hem bu kişilerin bukadar zor bir işin altından gayet başarılı bir şekilde kalkacaklarına emindim.
Ancak Başbakanlık Başmüfettişi iken bu projenin Genel Sekreterliğine atanan Eyüp Özgüç ile “doku uyuşmazlığı” lafı midemi bulandırdı. Nuri Çolakoğlu, Metin Sözen'in dokuları benim anladığım dokulardır. 2010 yılı için İstanbul'a yakışır kalıcı birşeyler bırakmak, büyük bir bütçeyi dikkatli dağıtmak, İstanbul'a layık olduğu yeri vermek ve Avrupa podyomunda herkesin gözönüne sermektir. Şüphesiz bunlar balık festivalleri ve stadda bağlama çalarak olmaz. Sayın Özgüç'ün dokusu hakkında birşey söyleyemem. Ancak o doku bu kadar değerli bir ekibi kaçırıyorsa vay bu projenin haline..
Kırmızıgül birden bire devleşiverdi...
Benden önce birçok meslektaşım yazdı, ancak mutlaka ben de yazmak istiyorum.
Mahsun Kırmızıgül’ün bu hafta vizyona giren “Güneşi Gördüm” adlı filminden söz ediyorum.
Ben hayran kaldım.
Her şeyine hayran kaldım.
Kürt sorunu gibi, son derece duyarlı ve mayınlı bir konuyu böylesine insancıl bir açıdan ele alabilmesine hayran kaldım.
Kürt sorununda, devletin hoyrat ve son derece güçlü pençeleriyle, Pkk’nın gaddar terörü arasında sıkışıp kalmış o masum insanları anlatış şekline hayran kaldım.
Etkileyici çekim sahnelerine etkileyici yönüne hayran kaldım.
Özetle, bu filmin her şeyine, senaryosuna, görüntülerine, şahane kadrosuna ve hikayesine hayran kaldım.
Film bittiğinde insanlar gerçekten koltuklarında kalkamıyorlar. Yaşanan olaylar öylesine bir ağırlık veriyor ki, oraya yığılıp kalıyorsunuz.
Mahsun Kırmızıgül, bu filmle büyümedi.
Devleşti.
Artık karşımızda Türkücü, arada bir de film yapan bir insan yok. Artık karşımızda, Uluslararası boyutta film yapan bir sanat adamı var.
Artık karşımızda, bu savaşın ne kadar anlamsız ve ne kadar çirkin olduğunu anlatma cesareti olan bir insanımız var.
Kültür Bakanlığı bunu görmüyor mu?
Milliyet’te Ömer Erbil’in haberini okuyunca içim karardı. Dünya’nın 7 inci harikası sayılan Efes Artemis Tapınağı içler acısı bir durumda. Atlar dolaşıyor, koyunlar otluyor, ördekler yemleniyor.
Kültür Bakanlığının neden seyirci kaldığını da, anlayamıyorum. Böylesine bir tarih mirasını, böylesine hoyratça tutan zihniyeti de kabullenmiyorum. Ayrıca, lütfen bana parasızlıktan söz etmesinler. İstedikleri zaman rahatça para bulabiliyorlar.
Bu yaklaşım ne anlama geliyor biliyor musunuz? Elimizdeki tarihi eserleri korumaktan aciz olduğumuz anlamına geliyor. Oysa unutmayalım ki bu eserler bize ait değil. Bütün dünyanın malı. Eğer bunları karuyamazsanız, sahip çıkamazsanız, bir gün gelir elinizden alırlar. Geçmişteki örneklerinde olduğu gibi, götürürler...
Kürtçe şarkıya neden şaşırıyoruz?
Çarşamba günü Hürriyet’in önayak olduğu, “Güldünya” konseri manşetlerdeydi. Ancak, hemen hemen tüm başlıklar “Ajda Kürtçe Şarkı Söyledi” şeklindeydi. Sanki inanılamayacak bir şey olmuş gibi davranıldı. İnanılmaz bir gelişme haber veriliyormuş gibi bir tutum.
Neden?
Kürtçe şarkı söylemek neden hala “haber” oluyor anlayamadım.
Artık Türkiye değişiyor.
Artık Kürtçe şarkı söylemek insanların hapishanelere tıkılması anlamına gelmiyor.
Artık 15 milyon vatandaşımızın konuştuğu Kürtçeyi içimize sindirelim.
Artık normalleşelim.
Gecenin Yüreği: Ufuk Güldemir
Gazeteci Ufuk Güldemir'in hayatta iken yazdığı, fotoğraflarını çektiği ancak basımını yetiştiremediği av hatıraları kitabı bu hafta elime ulaştı... Ailesi tarafından hazırlanarak yayınlanan kitabı çam kokuları içinde okuyacaksınız... Boyut yayın grubunun hazırladığı muhteşem kitabın yayıncısı Bülent Özükan'ın tavsiyesi, gözlerinizi kapayın kitabın başındaki ağaç gövdesi üzerinde parmaklarınızı sertçe gezdirin, av ormanlarının çam kokularını içinize çektikten sonra "Gecenin Yüreğini" okumaya başlayın...
Kitap Ufuk Güldemir'in "kanser avı" yazısıyla başlıyor ve duygu dolu cümlelerle devam ediyor... Ve kitap yine Ufuk'un çektiği birbirinden çarpıcı fotoğraflarla dolu... Son yıllardaki avlarının çoğuna eşlik eden o'nun hayat ve avcılık arkadaşı Gaya Güldemir bu fotoğrafları tek tek seçerek kitaba yerleştirmiş...
"Gecenin Yüreği" Ufuk Güldemir'in mesleğinin yanısıra, hobisine de ne kadar tutkuyla bağlı olduğunu gösteriyor... Adıma "...Yadigar kalsın istedim" notuyla gönderilen kitap “Senin de dediğin gibi yadigar kalacak, bundan emin ol Ufuk”....
32.Gün’de bu hafta ‘İşsiz adam’ın dramı vardı. Kriz yüzünden işini kaybedenler, çocuklarını yetiştirme yurduna vermek zorunda kalanlar, çırılçıplak soyunup sokaklarda koşanlar, krizin kendilerini nasıl etkilediğini anlattılar. Programı her istediğinizde www.32gunhaber.com ’dan izleyebilirsiniz. Bu arada size önümüzdeki hafta sürprizlerimiz olacak. 32.Gün tarihindeki en beğenilen haber dosyalarını Pazartesi’den itibaren www.32gunhaber.com’dan izleyebileceksiniz. İlk dosyalar Can Dündar, Mithat Bereket ve Deniz Arman’dan geliyor. Keyifle izleyeceğinize eminim.
Paylaş