Paylaş
Ben anlayabilmiş değilim.
Başbakan bir gurup gazeteci ve eşleriyle yemek yedi. Dostlar arası bir toplantı şeklinde geçmişti. Konuşmalar arasında politika da vardı, şakalaşma , hatta karşılıklı eleştirilerde. Son derece rahat ve yapılacak görüşmelerin yazılmaması konusunda bir ilke anlaşması olduğundan dolayı da, olduğunca açıkça konuşulabilen, güzel bir geceydi.
Ben davetli değildim.
Ertesi gün, nelerin konuşulduğunu öğrendim.
O gece özellikle Başbakan’ın sorular üzerine yaptığı açıklamaların çok önemli olduğuna inandığım için, özel konuşmalara, özel ayrıntılara girmeden, genel bir özet yaptım. Kelimeleri çok dikkatli şekilde seçtim. Kimsenin rahatsız olmasını istemediğimden dolayı, dedikodu anlamına gelecek konulardan kaçındım.
Başbakan’ın, önümüzdeki 6-7 ay süreyle Türkiye’nin yol haritası anlamına gelen sözleri, bu ülkede yaşayan herkesin ilgisini çekecek değerdeydi. Erdoğan ile aynı görüşte olmayabilirsiniz, ancak ortaya ne istediğini bilen, kararlı bir Başbakan resmi çıkmıştı.
Şöyle bir düşünün; kulislerde dolaşan söylentiler ülkenin geleceğiyle ilgili belirsizliklerle doluydu. Garip garip senaryolar dolaştırılıyordu. İşte böylesine bir kargaşa içinde, Başbakan’ın söyledikleri tüm belirsizlikleri yok ediyordu. Bu bakımdan çok önemliydi. Üstelik hiçbiri sır niteliğini taşımıyordu. Aksine, bilinmesi hiç değilse toplumun bir bölümünü rahatlatacaktı.
Erdoğan, Türkiye’yi germeyeceğini söylüyor, Anayasa Mahkemesinin önünü kapatmayacağını anlatıyor ve çıkacak karar sonrasıyla ilgili görüşlerini paylaşıyordu. Ortaya çıkan manzara bir kaos değil, aksine önümüzü görebileceğimiz gibiydi. Bunlar gerçekleşir veya gerçekleşmez önemli değil, ancak bir yol haritası çıkıyordu. Karışıklık yerine, beğeniriz veya beğenmeyiz ne olabileceği biraz dahi olsa netleşiyordu.
Ancak gelin görün ki, bu konuyla ilgili haberimin üzerine, Başbakanlık Basın Merkezinden inanılmaz sertlikte bir açıklama yapıldı. Benim önce Kanal D Ana Haber’de, ardından POSTA’daki yazım öylesine yalanlanıyordu, şaşırıp kaldım. Ne kötü niyetimiz bırakıldı, ne de basın etiği konusundaki cehaletimiz. Oysa yazıda, Başbakanlığın tepkisini haklı gösterebilecek hiçbir şey yoktu.
Ardından, yemeğe katılanlar da konuşmaya başladılar.
Hepsi, üç aşağı beş yukarı benim yazıklarımı doğruladılar.
Başta Murat Yetkinolmak üzere, dün medyada da yazılar yayınlandı. Onlar daha da ayrıntılı şekilde yazdılar.
Bugün Türkiye, önünü az çok görüyor.
Kötü mü oldu ?
İşte bundan dolayı, hala anlayabilmiş değilim.
Neden ?
Böylesine sertliğe, gerginlik yaratmaya ne gerek vardı ?
Belki de biz farkında değiliz. Bunca gürültü çıkarttıklarına göre, herhalde çok ince bir noktaya dokunduk, ancak farkında değiliz.
* * *
İLETİŞİMCİLİĞİN ALTIN KURALI UNUTULDU...
44 yıldır iletişimciyim. Bu işin nasıl yapıldığını biliyorum. Hayatımın büyük bir bölümü Avrupa ve Amerika’da, iletişim savaşları arasında geçti. Malını satmak isteyenlerin nasıl ince taktikler uyguladıklarının tanığıyım. Zira propagandalarını bizlerin üzerinde uyguladılar. Soğuk Savaş döneminde NATO’nun ve Sovyetler Birliği’nin örneklerinden, bugüne kadar ki ince iletişim mücadelelerine kadar her dönemi yaşadım.
Kimseye ders verme niyetinde değilim.
Ancak şu yemek olayı, tam anlamıyla hatalı bir yaklaşımla ele alındı. Eğer amaç, Başbakan’ın görüşlerinin kamuoyuna en sağlıklı ve olumlu şekilde yansıtılması idiyse, yanlış bir tutumla olumsuzlaştırıldı.
Başbakan’ın yemekte söylediklerinde büyük bir devlet sırrı yok. Belki içlerinde bazı bölümlerinin yazılmasından rahatsızlık duyulabilir. Ancak unutmamak gerekir ki, 15 kişi civarındaki böyle bir yemekteki sohbetin dışa sızmaması diye bir şey olamaz. Bugün sızmasa iki gün sonra sızar. Üstelik bölük pörçük ve herkesin bir tarafa çekebileceği şekilde yayılır.
Bazen siz istemeseniz dahi, sızmalarla karşılaştığınızda bakarsınız, imajınız nasıl yansıtılmış ? Mesajlarının sizin ağzınızdan ve tırnak içinde verilip tümüyle size mi mal edilmiş, yoksa genelleştirilmiş mi...
Eğer bu sızma olayı sizi haksız şekilde zedelemiyor, yaralamıyorsa o zaman görmezden gelir veya iki satırlık bir açıklamayla “...Basına yansıyan sözlerin Başbakanın ağzından yazıldığı şekilde çıkmadığı ve Başbakanın vizyonunu tam anlamıyla yansıtmadığını...” söyler ve susarsınız. Boş yere karşı cepheyi zedelemezsiniz.
Anlaşılan, iletişimciliğin bu altın kuralları henüz Ankara’ya ulaşabilmiş değil.
Paylaş