Paylaş
Türkiye’nin özellikle Kuzey Irak politikası iniş ve çıkışlarla dolu.
Bir süre öncesinde Barzani ve Talabani, en yakın dostlarımızdılar. PKK’ya karşı bizlerle birlikte savaşırlar ve Ankara’da kırmızı halılarla karşılanırlardı. Türkiye, Kuzey Irak’a yardım eder, hem askeri hem de ekonomik destek verirdi. Kürt iş adamları Türkiye’de oturur. İstanbuldan işlerini takip ederlerdi.
Ardından şapkalar değişti. Sizlere bu şapka değişimini ilk defa hangi tarafın başlattığını anlatmayacağım. Sadece, Amerikanın Irak’ı istilasıyla birlikte bambaşka bir ilişki dengesi oluştuğunu hatırlatmakla yetineceğim..
Bizim gözümüzde Barzani, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin düşmanı idi.
PKK , Kuzey Irak’a yerleşmişti.
Hem Kandil bölgesi, hem de Türkiye ile sınır boyunca kurduğu kamplardan, Türkiye’ye yönelik harekatlarını gerçekleştiriyordu.
Barzani ise bunları seyrediyor ve engellemediği gibi, aksine destek veriyordu.
İş sadece bununla da bitmedi.
Barzani, Kürt milliyetçiliği bayrağını açtı.
Özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri için bundan daha büyük bir tehlike söz konusu değildi. Bağımsız bir Kuzey Irak, bölgede öylesine bir cazibe merkezi oluşturacaktı ki, Türkiye’deki Kürtlerin hiç değilse bir bölümünün ayaklanması kolaylaşacaktı. PKK’da garantili bir saklanacak köşe bulacaktı.
Ankara için Barzani, güvenilmeyecek bir liderdi.
İlişkiler kesilme noktasına indirildi. Liderlerle görüşmeler askıya alındı. Tam düşman muamelesi yapılır oldu.
Biz K. Irak’taki yönetime böylesine ters bakarken, onların bize bakışları da hiç farklı değildi.
Kuzey Irak Kürtleri için Türkiye, Kürtlerin düşmanıydı.
Türklerin imkan buldukları anda Kürtleri yok edeceklerine inanılır hale gelinmişti. Hele Kuzey Irak’taki gelişmeler karşısında, Türkiye’ nin askeri bir istila fırsatını kaçırmayacağına inanılır olmuştu.
Kürtler için Türkiye, daima onları ezmeyi planlayan bir ülkeydi.
Karşılıklı güvensizlik işte böylesine yaygındı.
Bu ortam içinde bir de TSK’nın Kara ve Hava harekatları başlayınca, durum kontrolden çıktı. Ankara hiç haber dahi vermeden bombardıman yapıyor, kuvvetlerini Kuzey Irak’a sokup çıkarıyordu. Kürtleri adam yerine koymuyordu.
Birbirine böylesine ters bakan bu iki toplum sonunda, birbirlerine güvenmeseler dahi, birlikte yaşamak, işbirliği yapmak ve yeni bir ilişki düzeni kurmak zorunda olduklarını anladılar.
Nedeni de çok basitti.
* * *
BUGÜN, DOST OLMAYA ÇALIŞIYORUZ
Türkiye ile Kuzey Irak Yönetimi bugün hala birbirlerine tam anlamıyla güvenmiyorlar. Ancak, birbirlerine düşmanlık ederek hiçbir şey elde edemeyeceklerini gördüler.
TÜRKİYE, Kuzey Irak’a yerleşmiş olan PKK’yı Barzani’nin desteği olmadan tamamen etkisizleştiremeyeceğini görmeye başladı. Türk Silahlı Kuvvetleri güçlüydü, etkiliydi, ancak yine de Barzani’nin mahalli desteğine ihtiyacı vardı. Ya Barzani güçleriyle işbirliği yapacak veya Kuzey Irak’ı istila etmek gibi imkansız bir maceraya girecekti.
TÜRKİYE, düşmanlaşmış bir Kuzey Irak ile Güneydoğudaistikrarın da bulunamayacağını gördü. Kürt vatandaşlarının akrabalarına karşı hareket etmenin, kendi içinde de büyük sorunlar yaratacağını anladı.
BARZANİ de, bölgede -güvenmese dahi, kerhen olsa dahi- Türkiye’yi ehven-i-şer olarak görmeye başladı. Özellikle sırtını İran’a dayamak istemedi, bunu da Ankara’ya açıkça bildirdi.
BARZANİ, hem ekonomik, hem de fiziksel olarak dış dünyaya açılmanın en kolay Türkiye üzerinden olacağını da hesapladı.
Sonunda, Ankara ile Erbil yeni bir döneme girdiler.
Ankara, tepeden bakan ve sürekli tehditler savuran yaklaşımından vazgeçti.
Erbil’de, PKK’ nın Kuzey Irak’ta istediği gibi at koşturmasını engellemeye başladı.
Aslında ne Ankara, ne de Erbil henüz karşılıklı verdikleri sözleri tam anlamıyla yerine getirmiş değiller.
Türkiye hala haber dahi vermeden Kuzey Irak’a girip çıkıyor, bombardıman yapıyor. Ancak yine aynı zamanda, Kuzey Irak Yönetimiyle de ilk defa resmen temas kurma sürecine giriyor.
Barzani de, PKK’nın faaliyetlerini kısıtlı dahi olsa devam ettirmesine göz yumduğu gibi, Türkiye’nin kendi kontrolleri dışındaki bölgelerde yaşayan PKK’lıları bombalamasına ses çıkarmıyor.
Yani karşılıklı bir güven oluşturma süreci yaşanıyor.
Hele geçen hafta, Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki heyetin ilk defa Kuzey Irak yönetiminin önde gelen ismi Neçirvan Barzani ile görüşmesi, Cumhurbaşkanı Talabani’nin Türkiye ile Yerel yönetim arasında ilişkilerin kurulmasını sağlaması, yepyeni bir sürecin önünü açtı.
GENELKURMAY MEMNUN DEĞİL, ANCAK ENGELLEMİYOR
Genelkurmay Başkanlığı, başlangıçta bu yakınlaşmaya sıcak bakmıyordu. Ancak sonunda Dışişlerinin ısrarı karşısında direnmedi ve MGK toplantısında, Barzani ile de temasların başlatılmasına yeşil ışık yaktı.
Genelkurmay Başkanı Büyükanıt Irak Kürtleriyle temas etmeyeceğini söylemişti ve gerçekten de hiçbir temasları yok. Ancak siyasi görüşmeleri engelleme niyetleri de yok. Hiç değilse, Barzani’nin önümüzdeki dönemde PKK’ya karşı alacağı önlemleri görmek istiyor.
Karşılıklı estirilmek istenen ılımlı hava ne kadar sürer, bilinmez.
Bilinen birşey var, o da iki tarafın da nihayet uzun vadeli çıkarlarını görmeye başlamalarıdır .
Paylaş