ABD'nin kafası karışıyor, ancak...

Washington

Cheney, Orta Doğu’da kiminle konuştuysa, Irak müdahelesine karşı tutumla karşılaştı. Bu durum Bush yönetiminin kafasını karıştırdı. Washington, kimseyi dinlemeyip, kimi yanına alabilirse veya tek başına mı harekete geçecek? Avrupa ile yolları mı ayrılıyor?

Başkan yardımcısı Cheney’ nin gezisi belki Beyaz Saray’ ı o kadar etkilemedi ancak ABD’ de gelişmeleri yakından izleyen çevrelerin kafasını karıştırdı.

Cheney nereye gitse, aynı mesajla karşılaştı:

“Aman yapmayın. Saddam’ı vurmaya kalktığınız taktirde, hem kolay kolay amacınıza ulaşamayacaksınız, hem de Arap dünyasında büyük tepkiyle karşılaşacaksınız.”

Beyaz Saray gezi sırasında böyle tepkilerle karşılaşacağını biliyordu. Kimse, kurulmuş olan dengelerin bozulmasını istemiyor. Bush yönetimi ise kararlı. Saddam yönetimini değiştirecek. Ne zaman ve nasıl yapacağını kimseye açıkça söylememekle birlikte, Cheney görüştüğü bütün liderleri dinledikten sonra aynı sözleri tekrarladı:

“ Saddam Bağdat’ ta kalmayacak. Bizimle birlikte hareket edip etmemek sizlerin elinizde. Ancak, şunu da çok iyi bilin ki, siz katılmasanız dahi, Amerika gerektiği taktirde tek başına bunu yapacaktır. “

Cheney’ nin gezisi, bölgedeki ülkelerin neler söyleyeceklerini dinlemek kadar, onlara Bush yönetiminin kararlılığını da göstermekle geçti.

Ankara’ da da hemen hemen aynı senaryo tekrarlandı.

Washington’ da konuyu yakından izleyen çevrelerle konuşurken farkına vardım ki, tüm kararlılığına rağmen, Bush yönetiminin bazı kesimlerinde de Irak konusunda kuşkular doğmuş. Açıkça söylenmiyor. Başkan Bush’ un kararlılığı tekrarlanıyor. Ancak, sık sık “ Irak konusunda bir harekata geçmeden önce, galiba İsrail- Filistin savaşında birşeyler yapmak gerekiyor. Aksi halde Saddam’ a karşı bir operasyon güç olacak.” cümleleriyle karşılaşılıyor.

Bunun başlıca nedeni de, İsrail Başbakanı Şaron’ un nereye gittiği hala anlaşılamayan askeri stratejilerinin İslam dünyasında inanılmayacak tepki toplamaya başlaması.

Filistinlileri ne kadar çok vurur, burunlarını ne kadar sürterse, müzakere masasında o kadar karlı çıkacağının hesabını yapan Şaron, yavaş yavaş köşeye sıkışıyor. Washington, ilk başlarda Şaron’u destekledi. Filistin terörüne karşı mücadele ettiği tezini ortaya sürdü, ancak beklenen sonuç alınamadı. Aksine, bütün dünya Washington’ u suçlamaya başladı. Afganistan başta, teröre karşı mücadelesi, giderek İslam’ a karşı bir mücadele gibi görülür oldu. Bundan dolayı, Irak konusunda bir harekete girmeden önce Orta Doğu savaşında belirli bir barış sürecinin başlatılması gereği öncelik kazanıyor.

ABD, MÜTTEFİK BULMA MERAKINDA DEĞİL...

Ne kadarı gerçekleşir bilinemez, ancak Bush yönetimi Amerikayı bambaşka bir havaya sokmuş durumda.

Beyaz Saray’ ın gözü kimseyi görmüyor.

Bush’ un, içine kapanık bir Amerika yaratacağı sanılıyordu. Clinton’ un aksine, Uluslararası olaylara karışmayan ve sadece zenginleşmeyi hedefleyen bir politika uygulayacağını söyliyerek iktidara gelmişti.

11 Eylül sonrasındaki Bush yönetimi, tam tersini yapmaya hazırlanıyor.

Ancak önemli bir farkla...

Bush, Washington’ un geleneksel politikalarını bırakmaya hazırlanıyor.

ABD, Uluslararası anlaşmazlıklara daima etrafına bir müttefik duvarı örerek girerdi. Tek başına hareket etmemeye özen gösterirdi.

Bosna ve Kosova savaşlarında Avrupalı müttefiklerini yanına aldı. Onların duyarlıklarına dikkat etti. Körfez savaşında İslam ülkeleriyle koalisyon kurmaya özen gösterdi.

Bugünkü Bush yönetimi ise, hiç oralı değil.

Kendini o kadar güçlü, mesajını da o kadar etkili görüyor ki, müttefik statüsünde olanların koşullarını dinleme gereksinimi duymadığını etrafa açıkça gösteriyor.

Eğer Avrupalılar veya İslam ülkeleri Afganistan’ da veya Irak konusunda yardımcı olmak isterlerse, Washington itiraf etmeyecek. Hatta memnun da olacak. Zira ne olursa olsun, üs veya uçuş izni gibi pratik konularda müttefiklere ihtiyacı var.

Ancak eskisi gibi, müttefiklerinin “ ağız kokusunu” dinlemeye hiç niyetli değil. Büyük askeri gücüne güveniyor. Bir anda birkaç savaşı birden taşıyabileceğine dikkat çekiyor.

Washington’ da ilk defa böyle bir hava hissediyorum. Zaman içinde değişebilir, ancak şu sıralarda Bush yönetiminin gözü kimseyi görmüyor. Sadece kendini görüyor.

AVRUPA İLE YOLLAR AYRILACAK MI ?

Eğer bu yaklaşım devam ederse, Transatlantik ilişkilere yakında ayrılmaya başlar. Avrupayı, Avrupalıların gözetimine bırakacak olan bir ABD, artık NATO ile değil, kendi başına hareket etme eğilimine girebilir. Bu yaklaşımın ipuçları görülüyor, ancak henüz kesin bir politikaya dönüşmüş değil.

Tek başına hareket etme eğilimi politikalaşırsa, NATO başta olmak üzere tüm dengeler altüst olacak demektir.

Avrupa yolunda ilerleyen Türkiye bile seçim yapma zorunda bırakılabilir.

Yepyeni bir oluşumla karşı karşıyayız.

Bush yönetiminin Irak ile ilgili olarak alacağı karar, işte bu yönden son derece önemli. Washington’ un hangi yönde yürüyeceği daha netleşecek. Tek başına ve geride kalanların ne dediklerine önem vermeyen bir Amerika ile mi karşılaşacağız, yoksa eski duyarlık yine de sürecek mi ?

Bu sorunun yanıtı, başta Türkiye olmak üzere herkesi ilgilendiriyor.

Bush sadece kendi başına değil, başkalarının da başına da beklenmedik sorunlar çorabı örecekmiş gibi görülüyor.
Yazarın Tüm Yazıları