11 Eylül, Türkiye’de çok şey değiştirdi

“11 Eylül” cinayeti hemen her ülkeyi farklı şekilde etkiledi. O korkunç olayın üstünden bir yıl geçtikten sonra Türkiye ile ilgili bir bilanço yaptığımız taktirde, bu ülkenin bir çok yönden önemli kazançlar elde ettiğini görürüz. Bunun başında da, kendi İslamcıları ile ilişkileri geliyor. Hem İslamcı akımlarla ilişkisi, hem ekonomisi, hem de stratejik konumu değişti.

“11 Eylül” cinayeti hemen her ülkeyi farklı şekilde etkiledi. O korkunç olayın üstünden bir yıl geçtikten sonra Türkiye ile ilgili bir bilanço yaptığımız taktirde, bu ülkenin bir çok yönden önemli kazançlar elde ettiğini görürüz. Bunun başında da, kendi İslamcıları ile ilişkileri geliyor.

11 Eylül öncesinde, özellikle 28 Şubat 1997 tarihinde asker- sivil laik çevrelerin baskısıyla devrilen Erbakan hükümetinin yarattığı gerilim ortamı sürüyordu. İslamcı kadrolar siyasi güçlerini abartmışlar ve Türkiye’ yi yönetme şansını parmaklarının ucundan kaçırmanın öfkesini yaşıyorlardı. Ülkenin bazı demokratik güçleri de, İslamcıların karanlık ve çağdışı ilişkilerini, Türkiye’nin geleceği ile ilgili projelerini unutup, demokratik haklarını savunma gerekçesiyle yanlarında yer alarak onları desteklemeye başlamışlardı. İslamcılar yavaş yavaş, bu demokratik haklar şemsiyesi altında toparlanmaya çalışıyorlardı. Birkaç seçim sonrasında yeniden, hatta bu defa tek başlarına iktidara gelebileceklerini tahmin edebiliyorlardı.

İSLAMCILAR BÜYÜK DARBE YEDİLER…

11 Eylül olayı bu düşlerin tümüyle yok olmasına yol açtı.

11 Eylül öncesinde, Politik İslam adına örgütlenen Türk Hizbullahının korkunç cinayetleri ortaya çıkarılmıştı. Kamuoyu, İslam adına işlenen cinayetlerle sarsıldığı sırada, üstüne bir de Bin Laden operasyonu gelince, Türk kamuoyu şok oldu.

Politik İslam’a bakışı derinden etkilendi.

Bunun ilk sonucu olarak, Türk demokratları İslamcıların demokratik haklarını korumaktan vaz geçtiler ve laik- demokrat saflarına geri döndüler. Politik İslam, bambaşka bir gözle görülmeye başlandı. Toplumun çeşitli kesimlerindeki eski hoşgörülü yaklaşım bitti. Din unsurunu politikada kullanmak isteyen partiler, dernekler, şirketler ve bunlarla işbirliği yapanlar, genel kamu oyunun gözünden düştüler.

Sonuçta, geleneksel olarak Silahlı Kuvvetler ve Sivil Laik güçlerin omuzlarındaki “laik devleti koruma ve kollama” yükü büyük ölçüde hafifledi. Erbakan yaklaşımı etkinliğini kaybetti.

11 Eylül, İslamcıları da büyük oranda etkiledi.

Politik İslam kadroları ve bunlara sempati duyan muhafazakar çevreler ilk defa kendi kendilerini yeniden değerlendirdiler. Bu yaklaşımla hiçbir zaman Türkiye’ nin yönetimine talip olamayacaklarını, talip olsalar dahi, yönetimin kendilerine verilmeyeceğini anladılar.

İşte bunun sonucu olarak, Ak Parti kuruldu. Tayyip Erdoğan, Erbakan ile iplerini kopardı, yeni bir söylem ve yeni suratlarla muhafazakar ve dindar oylara talip oldu. Köktendincilerden uzaklaştı.

Türkiye- belki geçici bir süreyle- İslamcılardan gelen baskıdan kurtuldu. Daha rahatladı ve yeni dengeler kurabildi.

STRATEJİK ÖNEMİNİ KATLAYARAK ARTTIRDI

11 Eylül’ ün en önemli diğer yansıması, Türkiye’ nin Stratejik öneminin “şekil değiştirerek” artmasıyla ortaya çıktı.

Ankara’ nın olayın duyulmasıyla birlikte Washington’un yanında olduğunu açıklaması, sadece açıklama ile yetinmeyip bunu somut önerilerle de ( Afganistan operasyonuna gönüllü katkıda bulunması, barış gücüne hemen asker tahsis etmesi vs…) göstermesi, hem Amerika, hem de Avrupa nezdindeki değerini arttırdı.

O güne kadar “normal bir müttefik” statüsündeki Türkiye’nin, birden bire “müslüman “ olduğu hatırlandı ve Uluslararası alanda köktendinci Politik İslamın tehdidine karşı bir kale rolü oynayabileceği fikri benimsendi. Bu rol, geçtiğimiz 12 ay süresince Türkiye’nin Batı başkentlerindeki değerlendirilmesinde son derece etkin oldu.

Bunun en belirgin işareti de, ekonomik krizin ikinci aşamasında alındı.

Bush yönetimi, 11 Eylül sonrasında, genel yaklaşımını açıkça değiştirdi ve krizin en kritik anında, IMF’in Türkiye’ye ekstradan 9 milyar dolar vermesini sağladı.

Adeta, Bin Laden Türkiye’yi iflastan kurtardı. ( ! )

Bu süreç, Türkiye’nin Ege’de Yunanistan ile yumuşama politikasına da büyük oranda olumlu yansıdı. Ankara, yeni statüsünün verdiği güven havası içinde, Yunanistana yaklaşımını daha hızla değiştirir oldu. O kadar ki, en son işaret, askerin adeta el kitabı sayılan “ Milli Siyaset Belgesindeki” tehdit sıralamasında Yunanistanı 1 inci sıradan çok altlara çekmesiyle görüldü. Ege’de kalıcı bir barış istediğini her tutumuyla belli eder oldu.

Buna karşılık Kıbrıs konusunda, Yunanistanın beklediği esnekliği ise ( egemenlik isteminden vazgeçme) henüz göstermedi.

11 Eylül sürecinin diğer yan katkıları da Türkiye açısından yararlı sonuçlar verdi.

Bunlardan biri, Kürt ve İslamcı akımların kullandıkları terörün kökünün kazınabilmesiydi. Türk Güvenlik Kuvvetlerinin başarılı olmalarının yanı sıra, terör kullanan Kürt ve İslamcı akımlar artık dışardan destek alamayacaklarını ve demokrasi bayrağı altına saklanamayacaklarını gördüler. Nitekim, bu durumun anlaşılması sayesinde, Avrupa Birliği Kopenhag Kriterlerine uyum için gereken İdam- Kürtçe yayın ve öğrenim başta olmak üzere son derece önemli yasalar çıkarılabildi. Cumhuriyet’ in temellerini oluşturan ilkeler bu sayede “ince ayarla” yeniden düzenlenebildi.

Özet olarak, Türkiye’ nin 11 Eylül sonrasında Batı dünyasına yakınlaşması ve daha sıkı bağlarla bağlanma sürecinin çok daha hızlandığı söylenebilir. Tabii bunun somut biçimde gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, 3 Kasım genel seçimlerinin sonucu ve ona bağlı olarak da, 12 Aralık Kopenhag doruğunda, AB’nin Türkiye’ye tam üyelik müzakerelerine ne zaman başlanabilineceği yolunda bir işaret verip vermeyeceğine bağlıdır.
Yazarın Tüm Yazıları