Çocukların su gereksinimi göreceli olarak yetişkinlerden daha fazladır, bu nedenle de susuzluktan yetişkinlere göre daha fazla etkilenirler. Yeterli su tüketmeyen çocuklarda zihinsel, bilişsel ve fiziksel fonksiyonlar yavaşlar, vücut ısısı yükselir. Sıvı kaybı devam edip eksilen su yerine konmadığında solunum artar, terleme ve idrar çıkışları azalır.
Bebeklere ilk ne zaman su verilmeli?
Anne sütü; bebeğin sağlıklı bir şekilde gelişmesini sağlayacak, bebeğinizin ihtiyacı olan bütün besin değerlerini içeriğinde barındırır. Anne sütünün %80’inden fazlası sudan oluşur. Yeterli miktarda anne sütü ile beslenen bir bebeğin, ilk 6 ay su içmesine gerek yoktur. Bu dönemde bebeğe su verilmesi, bebeğin karın tokluğu hissetmesine ve dolayısıyla daha az anne sütü içmesine neden olabilir. Bebeğe su verilmeye başlanması gereken dönem ise ek gıdaya geçilen, yani ilk 6 ay sonrasındaki dönemdir.
Ek gıdaya başlayınca bebeklere ne kadar su verilmeli?
İçilmesi gereken su miktarı; bebeğin yaş, kilo, boy ve hava sıcaklığı gibi çevresel koşullara göre değişiklik gösterebilir. Su içmeye başlayan bebeklere anne sütüne ek olarak günde yaklaşık 100-120 ml su verilmelidir. Bebek büyüdükçe su miktarı artırılmalı. Bebeklere ve küçük çocuklara genellikle yemeklerden sonra azar azar su vererek günlük miktarı tamamlamak gerekir.
Beş yaşındaki çocukların yaklaşık yüzde 15’inde gece altını ıslatma mevcuttur. Her yıl yaklaşık yüzde 15 azalarak 15 yaşında yaklaşık %1’e düşer. Erkeklerde kızlardan 1,5 kat daha fazladır.
Sınıflandırma:
Uykuda alt ıslatmanın iki farklı sınıflandırması mevcuttur.
İlk sınıflandırma; alt ıslatmanın birincil (primer) veya ikincil (sekonder) mi olduğu ayırt edilir. Çocuğun uykuda idrar kontrolünü hiç bir zaman kazanamamış olması birincil, 5 yaşını bitirdikten sonra en az 6 aylık bir kuru dönem sonrası kaçırmaların başlamasına ikincil alt ıslatma denilir. Tüm vakaların yaklaşık yüzde 20’si ikincildir ve bunlarda psikolojik faktörler ön planda olabilir.
İkinci sınıflandırmada ise, çocukta nörolojik veya ürolojik bir sorun olup olmadığına ve gece alt ıslatmaya gündüz işeme sorunlarının eşlik edip etmediğine göre tek belirtili ve çok belirtili olarak iki grupta inceleriz. Eğer çocuğun gündüz idrar kaçırması, aniden sıkışarak tuvalete gitmesi/tuvalete yetişemeden idrarını kaçırması, kesik kesik işemesi, işerken ıkınması, devamlı kabızlık gibi birtakım şikayetleri ile birlikte gece idrar kaçırması var ise buna çok belirtili alt ıslatma denir. Eşlik eden diğer durumlar yok sadece gece idrar kaçırıyorsa buna tek belirtili alt ıslatma denir. Bu ayrımın yapılması oldukça önemlidir çünkü bu iki durumun tedavisi birbirinden farklıdır.
Altta yatan sebepler:
Tanı:
Öncelikle ayrıntılı bir öykü alınır. Sadece gece uykuda idrar kaçırmanın mı olduğu yoksa başka işeme sorunları / kabızlık gibi problemlerle birlikte mi olduğu aydınlatılmadır. Bunun daha objektif olarak belirlenmesi ve çocuğun günlük işeme alışkanlıklarının net ortaya konması için bir işeme çizelgesi doldurulması bu konuda değerli bilgiler verecektir.
Birçok anne ve babada çocukları yürümeye başladığında düz taban olup olmadığı konusunda endişe vardır. Bu durum, suistimale de çok açıktır. Son zamanlarda anaokullarına kadar inecek biçimde, küçük çocuklara düz tabanlık tespiti için ayak taramaları yapıldığı, gereksiz yere özel tabanlıklar veya özel ayakkabılar önerildiğini görmekteyiz.
Yürümeye başlayan çocukların ayakları genellikle doğumdan itibaren bulunan yağ yastıkçığı nedeni ile tombul görünümlüdür ve ayak tabanında kavis görülmez. Ayak tabanında bulunan ve 4 yaşına kadar azalarak devam eden yağ yastıkçığı varlığı ve ayak bileğini tutan bağların henüz tam gelişmemiş olması nedeniyle 5 yaşına kadar hemen hemen tüm çocuklar düz tabandır.
Düz tabanlığın 2 tipi vardır;
Esnek düz tabanlık: Ayak havada iken veya parmak ucuna basılarak yürürken ayak kavisi görülür, ayak yere basınca taban düzleşir. Bu durum zararsız düz tabanlıktır. Genetik yatkınlık yok ise 8 yaşından sonra ayak bağlarının yeterli güce ulaşması ile düzelir. Genetik yatkınlık söz konusu ise yani anne, baba veya yakın akrabalardan birinde düz tabanlık var ise o zaman 8 yaşından sonra da düz tabanlık kalıcı olarak devam edebilir.
Sert düz tabanlık: Bu tipte hastanın ayağı gerek yere basarken gerekse yere basmadığı zaman ayak iç kavisinin olmadığı görülür. Düz tabanlığın en önemli tipi budur. Ayak bileği kemiklerinin aralarındaki uyumun bozulması sonucu ortaya çıkar ve erken tedavi edilmesi kalıcı sakatlıkları önleyebilir.
Yapılan muayene sonucunda düz tabanlığın esnek tip mi yoksa sert tip mi olduğu tespit edilir. Esnek tip düz tabanlık hakkında aileye bu durumun önemli bir durum olmadığı, genetik geçiş yok ise 8 yaşına gelindiğinde düzeleceği hakkında bilgi verilir. Sert tip ise radyolojik tetkiklere (röntgen- bilgisayarlı tomografi gibi) başvurularak sebebi hakkında araştırma yapmak gerekir.
Ayak tabanının normal ve doğru gelişimi için çocukların ev içinde ve devamlı ayakkabı giymesi kesinlikle sakıncalıdır, aksine yürümeye başladıkları andan itibaren çorap, patik veya çıplak ayakla yürümeleri önerilir. Ayakkabı ayağın gelişmesini, kemik ve kasların kuvvetlenmesini önler. Düz tabanlık zannedilerek çocuklara giydirilen ortopedik ayakkabıların ve tabanlıkların hiç yararı yoktur. Çocuklar için yürüme döneminde ideal ayakkabı sert tabanlı, topuklu, içten destekli, sert kenarlı ayakkabılardır. Bunlara yürüyüş ayakkabısı veya anatomik ayakkabı denir.
Anlam veremediğiniz bu değişimler, büyüme ataklarının belirtileri olabilir. Sıçrama da denilen büyüme atakları hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan ebeveynler, bebeğinin hasta olduğunu zanneder ve bazen gereksiz ilaçlar kullanır. Genelde anneler bu problemi yaşayan tek kişinin kendileri olduğunu zannetmelerine rağmen tüm annelerin sıklıkla karşılaştığı bir durumdur.
Büyüme atakları nedir?Bebekler 20 aylık olana kadar ortalama 10 büyüme atağı geçirirler. Anne babalar için zor ve sıkıcı haftalar olmasına rağmen, bebeklerin zihinsel ve fiziksel gelişimlerinin hızlandığı büyüme ataklarının olduğu haftalar aslında bebekler için “Harika haftalar” olarak tanımlanır. Büyüme atağı haftaları takvimi belli olsa da bazı bebekler bu takvimin bir hafta öncesi ya da sonrasında bu dönemleri yaşayabilirler. Prematüre bebeklerde büyüme atakları, bebeğin doğduğu tarihe göre değil beklenen doğum tarihine (düzeltilmiş yaş) göre değerlendirilir.
Bebeklerde büyüme atakları ne zaman olur?Bebeklerde büyüme atakları yaklaşık 5 haftalıkken başlar ve her atağın kendine özgü özelliklerine göre bazı tanımlamalar yapılmıştır. Bebeklerin yaşadığı harika haftalar şunlardır:
- 5. Hafta: Değişen duyular dünyası
Böbreklerimizin en önemli görevleri, vücudumuzdaki zararlı ve atık maddeleri (üre, ürik asit, kreatinin gibi) süzerek, idrar yolu ile atmaktır. Ayrıca, vücudumuz için gerekli olan bazı minerallerin dengede tutulmasını sağlar. Çeşitli nedenlerle bozulan bu denge, özellikle genetik yatkınlığı olanlarda önce idrar yollarında kristalller oluşur, ardından böbrek taşlarına dönüşür. Ayrıca, doğumsal veya sonradan gelişen çeşitli anatomik bozukluklar veya idrar yolu enfeksiyonları da böbrek taşı oluşumuna zemin hazırlar.
Son yıllarda bebeklik ve çocukluk çağlarında daha sık böbrek taşları görmeye başladık. Bunun iki temel nedeni vardır; birincisi, hareketsiz yaşam, beslenme alışkanlıklarının değişmesi ve uygunsuz ilaç kullanımı gibi böbrek taşı oluşumuna neden olan olumsuz koşulların artışıdır. İkinci neden ise, son yıllarda ultrason cihazlarının daha yaygın kullanılması ve yeni cihazların çözünürlüklerinin çok yüksek olması nedeniyle önceki yıllarda saptanamayan minik kristallerin ve taşların daha kolay belirlenebilmesidir.
Taş oluşumunu artıran nedenler
* Çocuklardaki taşların büyük çoğunluğu bir veya daha fazla metabolik bozukluk sonucu oluşurlar. Kalsiyum, fosfor, okzalat, ürik asit ve sistin gibi mineral veya tuzların idrardaki konsantrasyonlarının artışı ve/veya sitrat, magnezyum ve pirofosfat gibi kristalleşmeyi önleyen doğal inhibitörlerin idrar konsantrasyonunun düşüklüğü üriner sistemde taş oluşumuna yol açar.
Hazır gıdalardan uzak tutun
Cips, kraker, çerez gibi hazır gıdalar; çikolata, çay, kahve gibi çocuk beslenmesinde yer almaması gereken yiyecek ve içecekler taş oluşumuna zemin hazırlar. Bu nedenle olabildiğince uzak durulmalıdır.
Taşın cinsine göre diyet uygulayın
Böbrek taşı olan çocukların beslenmesi, taşın cinsine ve/veya hastanın idrarındaki mineral bozukluklarına göre belirlenir. Çocuklarda en sık görülen böbrek taşı “kalsiyum okzalat” taşıdır. Bu çocuklara, potasyumdan zengin, sodyum içeriği düşük ve yaşa uygun protein diyeti önerilir. Diyetle alınan kalsiyumun kesilmesi yerine okzalat içeren gıdaların azaltılması daha doğrudur. Ispanak, pazı, bamya, karalahana, maydanoz, çilek, pancar, badem, fıstık, incir, mor üzüm, ahududu, kuru üzüm, çikolata, buğday unu, rüşeym, biber ve soya gibi okzalattan zengin yiyeceklerin kullanımı sınırlandırılmalıdır. Ürik asit içeren taşları bulunan çocuklar aşırı hayvansal besin tüketmemelidir.
Covid-19 enfeksiyonu tipik olarak çocuklarda genellikle hafif ya da asemptomatik seyreder. Dünyanın farklı ülkelerinden bildirilen verilere göre Covid-19 enfeksiyonların %2'sinden daha azı 18 yaşın altındaki çocuklardan oluşmaktadır. Çocuklarda vaka sayılarının erişkinlere göre çok düşük olması ve genellikle hafif seyretmesi nedeniyle, biz önceleri çocuklar için çok endişe etmedik. Fakat MIS-C (Multisystem Inflammatory Syndrome in Children) vaka sayılarında artışların olması çocuklar için endişelerimizi gerektirmiştir.
MIS-C nedir?
MIS-C, koronavirüs enfeksiyonu geçirdikten genellikle 4-6 hafta sonra ortaya çıkan, nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte virüsün bağışıklık sistemini tetiklemesine bağlı gelişen (otoimmun) enfeksiyon dışı ağır bir hastalık tablosudur. Önceden geçirilmiş veya yeni geçirilmekte olan Covid-19 enfeksiyonu ile birlikte aşağıdaki bulgulardan bir kısmının varlığında bu hastalıktan şüphelenilir:
- Ateş: 24 saatten uzun, 38 derecenin üzerinde, dirençli ateşin varlığı,
Bu virüslerden birisi de koronavirüs gibi ciddi akciğer enfeksiyonlarına neden olan ve bazen özellikle bebeklerde ölümcül seyredebilen Respiratuvar Sinsityal Virüstür (RSV).
Respiratuvar sinsityal virüs nedir?
RSV, parainfluenza virüs ailesine mensup olan ve solunum yollarını hedef alan, koronavirüsler gibi bir RNA virüsüdür. Her yaştan kişiyi enfekte edebilse de özellikle emzirme dönemindeki bebeklerde ve küçük çocuklarda enfeksiyona yol açar. Yetişkinlerde ise hafif soğuk algınlığı semptomları oluştursa da genellikle önemli bir sağlık sorununa neden olmaz.
RSV, hava yoluyla veya öksürük sonucu havada asılı kalan virüs içerikli damlacıklar yoluyla bulaşır. Damlacıkların ortamdaki eşyalara bulaşması sonucu, temas yoluyla damlacıkların ağza veya buruna götürülmesi de diğer bir bulaşma yoludur.
RSV enfeksiyonlarının en belirgin özelliği mevsimsel karakteristiğinin olmasıdır. En sık, Kasım ve Nisan ayları arasında görülür ve ortalama kuluçka süresi 2-8 gün arasındadır.
RSV hangi hastalıklara neden olur?
RSV, akciğer dokusuna yerleşerek bronşiyolit (küçük hava yollarında daralma) ve pnömoni (zatürre) benzeri hastalıklara yol açabilir. Burun ve ağız yoluyla alınan virüs, havanın akciğer dokusuna ulaşmasını sağlayan solunum yollarının iç yüzeyindeki hücrelere (bronş ve bronşiyol epitelleri) yerleşme eğilimindedir. Bebek ne kadar küçükse ve özellikle prematüre doğmuşsa, hava yollarının etkilenerek daralması ve iltihaplanması o derece fazla olur. Solunum salgıları, daralan bronşiyollerde birikerek başka mikroorganizmaların üremesine ve ek hastalık oluşmasına da uygun bir ortam yaratır. Bu nedenle, RSV enfeksiyonlarında virüsün kendisinin oluşturduğu hastalık tablosuna diğer virüs ve bakterilerin eklemesiyle tablo daha ağırlaşabilir.
Her canlının sütünün kendisine ve bebeğine özel olması anne sütünü yavrusu için benzersiz bir besin yapmaktadır. Doğumdan itibaren bebek büyüdükçe anne sütünün bileşimi bebeğin sindirim sistemine uygun olarak farklılık göstermektedir. İlk günlerde salgılanan kolostrum, yeni dünyaya adapte olmaya çalışan bebek için olağanüstü özelliklere sahiptir.
Sütünüzün artmasını istiyor ve sütümü nasıl artırırım diyorsanız, yazımızın devamını dikkatlice okuyunuz.
1. Bol su için: Anne sütünün besleyiciliğini ve miktarını artıran en önemli unsur, annenin su tüketimidir. Mevsime göre günde en az 2-3 litre sıvı tüketmeli ve her emzirme sonrası en az kaybettiğiniz sıvı kadar su içmelisiniz. 1. Bol su için: Anne sütünün besleyiciliğini ve miktarını artıran en önemli unsur, annenin su tüketimidir. Mevsime göre günde en az 2-3 litre sıvı tüketmeli ve her emzirme sonrası en az kaybettiğiniz sıvı kadar su içmelisiniz.
2. Bol protein tüketin: Et, balık, yumurta gibi hayvansal proteinler ile ıspanak, brokoli, taze fasulye, kuru fasulye, yeşil mercimek gibi bitkisel proteinleri düzenli ve dengeli şekilde tüketin. Proteinler hem süt miktarını ve kalitesini artırır hem de annenin daha dinç olmasını sağlar.
3. Yediğiniz meyveler mevsim meyveleri olmalı: Mevsimi olmayan meyvelerde hormon, antibiyotik, tarım ilacı gibi kimyasal maddeler bolca bulunur. Anneye ve anne sütü yoluyla bebeğe zararlı olmasının yanı sıra, bu meyvelerin anne sütünü artırıcı etkileri yoktur.