Paylaş
Bütün bu gelişmeleri aşağı yukarı bütün ‘global dalgalanmalarda’ yaşıyoruz. En son Ağustos ayında benzer bir dalganın içinden geçmiştik. Ancak, bu kez, Türkiye açısından farklı bir gelişme var. En azından bu yazının hazırlandığı saate kadar… Sizin de dikkatinizi çekmiştir. Dünya borsalarında çökmelerden söz ediliyor, petrol ve altın rekor fiyatlara ulaşıyor. Yakın gelecekle ilgili çok parlak tahminler yapılmıyor. İşte böyle bir tabloda YTL, dolar karşısında tahmin edildiğinden daha sakin bir görünüm sergiliyor. Oysa, geçmiş dalgalarda dolar hızla değer kazanmıştı. Bu soruyu son birkaç gündür okurlardan, karşılaştığım dostlardan da duyuyorum.
Sözünü ettiğim gelişmeyi tabloda açıkça görüyorsunuz. İMKB 100 Endeksi, 23 Temmuz 2007 tarihinde, yani hemen seçimden sonra 55 bin 625 düzeyine görmüş. O tarihte doların Merkez Bankası (MB) satış kuru ise 1.2542 düzeyindeydi.
Birkaç gün sonra dünya piyasaları bozulunca, borsa düşmeye, dolar yükselmeye başladı. 16 Ağustosta ise İMKB 100 Endeksi 44.473 ile dip seviyeyi gördü. Aynı gün dolar 1.3893 YTL’ye yükselmişti. Yani borsa yüzde 20 düşmüş, dolar ise yüzde 10.7 değer kazanmıştı.
Şimdi daha erken bir değerlendirme yapıyoruz. Ancak, en büyük tepkiler, ilk düşüşlerde yaşanıyor. Tabloya bakarsanız, İMKB 100 Endeksi yüzde 6.8 gerilemiş. Dolardaki yükseliş ise yüzde 0.6 oranında kalmış. Yatırımcıyı, işadamı ve yöneticiyi düşündüren de bu iki rakam.
Para piyasaları anlamak her zaman kolay olmuyor. Ama ben bu konuda birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum:
Artan mağaza sayısı, alışveriş süresini nasıl etkileyecek?
Bizim çocukluğumuzda katlı mağazacılık örneği olarak Aksaray’daki UFİ vardı. Yürüyen merdivenlerle ilk defa orada tanışmıştık. Ailece alışverişe oraya gider, uzun süre vakit geçirirdik. Bir gittiğimizde çok sayıda ihtiyacımızı oradan alırdık.
Şimdi öyle değil. Perakende çok hızlı büyüyor. Sektörün büyüklüğü 2006 yılı sonunda 70 milyar dolara ulaştı. Üstelik hızlı büyümeye devam ediyor, yeni alışveriş merkezleri de bunu destekliyor. Sayıları 179’a ulaşan alışveriş merkezlerinde yılda 20 milyar dolar dönüyor.
Yeni alışveriş merkezleri, yeni mağaza ve dükkan anlamına geliyor. Her açılan alışveriş merkezinde 100 ve üstü mağaza ve dükkan bulunuyor. Böylece mağaza sayısı sürekli artıyor. Sadece en büyük 100 şirketin mağaza sayısının 3 bin 500’e ulaşmış olması da bunu açıkça ortaya koyuyor.
Bunları neden yazıyorum?Yazıyorum, çünkü, artan mağaza ve dükkan sayısı, girişimciler için fırsatla birlikte riski de beraberinde getiriyor. Eskiden daha az sayıda alternatifle karşı karşıya olan tüketiciler, şimdi her şeyden çok fazla seçeneğe sahipler. Bu da tüketicilerin bir mağaza ya da dükkanda geçirdikleri zamanı aşağıya çekiyor. Zaten düşük oran bu rakamlar, alternatif sayısının artmasıyla daha da gerileyecek gibi görünüyor.
Tüketicini alışveriş süresi zaten çok düşük. İki kadının çıktığı alışveriş 9, tek kadınınki 6, erkek ile kadının birlikte yaptığı ise 4 dakika sürüyor. Bunu aşmak yine girişimcinin, perakendecinin elinde. Bir müşterinin mağazaya-dükkana girmesi, çok kritik karardır. Ondan sonrası girişimciye kalıyor. Gelen müşteriyi, çeşitli vaat ve olanaklarla içeride tutmaya, mümkünse sağlanabilecek bütün ihtiyaçlarını orada sunmaya çalışmalıdır.
Ben eşimle gittiğim alışverişlerde şuna dikkat ediyorum. Bazı mağazalarda, kadın alışveriş yaparken, eşi için oturacak bir sandalye bile yok. Canı sıkılan eş, karısını hızlı alışveriş için taciz ediyor, böylece süre daha da kısalıyor. Oysa, bir oturma grubu, okunacak dergi ve gazete ile başka vakit geçirme olanakları, alışverişi daha uzun kılabilir.
Şöyle bakalım. Yılda 50 binin üzerinde şirket kuruluyor, bunun yarısından fazlası perakendeye yönelik. Yani, gelecekte her mağaza ve dükkanın daha fazla rakibi olacak, müşteri yeni seçeneklerde kullanılmak üzere alışveriş zamanını diğerlerine de pay edecek. Bunun için şimdiden önlem almakta yarar var gibi geliyor.
155 kritik soru KOBİ Doktoru’nda!
Türkiye’deki büyük şirketlerden KOBİ’lere, girişimcilerden bu konulara kafa yoran öğrencilere yönelik kitabım “Şirket Doktoru” önümüzdeki aylarda 3’üncü baskısını yapacak.
Kendilerine teşekkür ettiğim okurlardan en büyük ilgiyi ise KOBİ’ler göstermişti. O nedenle, küçük ve orta ölçekli şirketleri, girişimcileri hedefleyen başka bir çalışma hazırladım. Onun adını da aynı seriden olduğu için KOBİ DOKTORU koyduk. Hayat Yayınları’ndan çıkan kitap, hafta sonu piyasaya çıktı. Sunuş yazını ise sevgili dostum David Thomson yazdı. Onun özel bir nedeni de var. Çünkü, David, “1 Milyar Dolara Ulaşma Planı” adlı bir kitap yazdı. Büyük ilgi gören bu kitap, KOBİ’lere 1 milyar dolarlık değere ulaşmanın yollarını gösteriyordu. Sunuşu da bir ölçüde buna ayırıyor, şirketlere önerilerde bulunuyor.
Yazarın kendi kitabından söz etmesi biraz zor. Ancak, okurlarımla kitapta bulabilecekleri konuları paylaşmak da istiyorum. ‘155 soru ve yanıt’ olarak hazırladığım kitapta şu başlıklara yer verdim:
-Aile şirketlerinde dönüşümün ve geleceğe yürümenin yolları… Başarı örnekleri ve anayasa hazırlama yöntemleri.
-Küçük ve orta ölçeklilere özel pazarlama stratejileri. Markalaşmak isteyenler neyi farklı yapmalı?
-KOBİ’lerin yönetim ve organizasyonda yanıtını aradığı en kritik sorular.
-Batan şirketlerin ortak özellikleri… En çok yapılan hatalar ve korunma taktikleri.
Umarım hedeflediğimiz KOBİ’ler için anlamlı bir doküman ortaya çıkmıştır. Sizden gelecek eleştiri ve öneriler bu konuda bana fikir verecek.Şimdiden teşekkürler.
Paylaş