Paylaş
Birkaç ay önce bir kurumun rakamları basına yansımıştı. 2003-2007 yılları arasında, yıl bazında konut satışının 1.2 milyonun üzerinde olduğu bilgisi yer alıyordu. 2007 yılındaki satışlar ise 1.4 milyona yakın idi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) yeni bir veri açıklamaya başladı. ‘Geç kalan TÜİK’i, bu çalışması nedeniyle kutlamak gerekiyor. Çok önemli bir sektörü, verisizlik ve önünü görmezlikten kurtarmış oldu.
Çünkü, TÜİK’in verileri çok önemli mesajlar içeriyor. Benim dikkatimi şu başlıklar çekti:
- 2008 yılının ilk yarısını durgun geçiren sektör, 3 ve 4’üncü çeyreklerde daralma eğilimine girdi.
- Rakamlar, 2008 yılı genelinde Türkiye’de satılan konut sayısının, öyle tahmin edildiği gibi 1 milyonların üstünde olmadığını ortaya koyuyor. Toplam satış 427 bin 111’e ulaşmış.
- Hükümetin vergi indirimleri mart ayında başlamıştı. Hareket son 3 ayda yaşandı. Ancak, ilk 3 aylık rakamlar, 2008’in son çeyreğinden daha iyi geldi. Sanıyorum ikinci çeyrek de büyümeyle geçecek.
- İl bazında bakınca da farklı eğilimler öne çıkıyor. Örneğin, konut sektörünün ‘başkenti’ İstanbul’da satışların yüzde 25-29 arasında bir oran gerçekleşiyor. 2008’deki 427 bin konutun, 103 bini İstanbul’da el değiştirmiş.
- İlginçtir, Ankara’da da büyük bir satış hareketi gözleniyor. Ankara’da 2008’de satışı yapılan konut sayısı 100 bine ulaşmış.
- Beklentilerin tersine, satışlar İstanbul ve Ankara’da asgari düzeyde gerilemiş.
- En büyük düşüşler, Doğu ve Orta Anadolu’da kendini gösteriyor. Bunun yanı sıra 2008’de sanayi işçilerinin ağırlıklı olduğu illerde de düşüşler gözleniyor. 2009’un ilk çeyreğindeki hareket bu illere canlılık olarak yansımış.
- Son olarak TOKİ’nin proje yaptığı bazı illerde de konut satışlarında hareket dikkati çekiyor. En az düşüş ise sahil bölgelerinde yaşanmış.
KOBİ’ler büyük perakendecilere nasıl girebilir?
Sizin de dikkatinizi çekmiştir. Son birkaç yılda büyük market zincirlerine yerel marka sayısı giderek artıyor. Anlaşma koşulları farklı dahi olsa, bu olanak, yerel üreticilere yeni bir büyüme fırsatının da kapılarını açıyor.
Anadolu toplantılarında konuştuğum ve bana yazan işadamları, farklı düşüncelere sahipler… Onlar, Migros, Carrefour ve Tansaş gibi dev zincirlere girmenin, göründüğü kadar kolay olmadığını düşünüyorlar.
Son sohbetimiz sırasında bende biriken soruları Migros’un genel müdürüne ilettim. ‘Hakikaten Migros’a KOBİ’lerin girmesi o kadar zor mudur?’ diye sordum. Örneklerle bunun çok kolay ve adil olduğunu anlattı, girmeyi düşünenlere de ipuçları verdi.
O kadar da zor değil!
Ben de bunları size aktarıp, çok sayıda sorunun yanıtını bir kerede vermek istiyorum:
1. Küçük ve orta ölçekli yerel üreticilerin Migros Grubu’na (Migros, Tansaş, Şok ve MakroCenter) girmesi aslında çok kolay.
2. Çünkü, şirketin bu konuya yönelik ‘yerelleşme’ stratejisi de var. Böylelikle ‘yerel lezzetleri’ izleme ve tüketiciye ulaştırma daha mümkün olabiliyor.
3. Migros’un illerdeki bütün yöneticileri, aynı zamanda yerel marka ve lezzetleri izleme ajanı gibi çalışıyorlar.
4. Büyük perakendecilerin rafına girmek isteyenlerin, yerel çapta marka olması, pazarlama yapması, ürün ve ambalaj kalitesine güvenmesi gerekiyor. Bu ona 65 ilde ürününü pazarlama olanağı getirecektir.
200 şirket bunu başarmış
5. ‘Ben nasıl ulaşabilirim’ diyenlere birkaç seçenek var. Birincisi, doğrudan şirket merkezine randevu ile ulaşabilir ya da telefon ve email kullanabilirler. Yerel marketlerin yöneticileri de önemli bir araç olabilir.
6. Ancak, Migros, bununla yetinmiyor ve il sanayi-ticaret odalarıyla işbirliği yapıyor. Bu yolla doğrudan yerel üreticiye ulaşmayı hedefliyor.
Özgür Tort’u dinleyince, benim de düşüncelerim değişti. Migros Grubu’nun 1200 adet tedarikçisi varmış. Bunların içindeki yerel üretici sayısı 200’e ulaşmış. ‘Yerelleşme’ stratejisiyle de önümüzdeki dönemde hızlı artacak. Büyümek isteyen KOBİ’lerin dikkatine…
Çek mağdurlarına kulak vermek gerekiyor
Geçtiğimiz hafta protestolu çek miktarıyla ilgili yazımdan sonra gördüm ki, bu konuda müthiş bir sorun var. Çok sayıda okur başına gelenleri paylaştı, mahkeme kararlarını, yasa tasarılarını gönderdi.
Hakikaten işini düzgün yapan işadamlarının, konjonktür nedeniyle ‘ödeme zorluğuna’ girdiklerini, borçlarını alamadıkları için de ‘hapis’ riskiyle karşı karşıya olduklarını gördüm.
Örneğin, Yusuf Çiğdem, şöyle isyan ediyor:
’30 yıl boyunca çeklerini düzenli ödemiş insanlar, şimdi ödeyemiyorlar. Bunun nedeni sorgulanmalıdır. Tek suçlu biz miyiz? Ekonominin çarkını çevirenlerin, para makinesi elinde olanların, paraya yön verenlerin hiç mi suçu yoktur?’
Her alanda olduğu gibi çek konusunda da iyi ve kötü niyetliler var. Bunu bir şekilde ayırmak gerekir mi, sorun nasıl ortadan kaldırılır, bilmiyorum. Ama çok sayıda işadamı ve esnaf çek nedeniyle hapiste ya da girmek üzere…
Çek mağdurlarına ilgi zamanı
Turgay Megrel, sıfırdan iş kurmuş, 8 milyon TL’lik ciro yaratmış bir işadamı… Çek nedeniyle işinden, eşinden olmuş, ailesi dağılmış. Defalarda nezarete girmiş çıkmış. Mahkemeler arasında çek konusunda verilen kararların tutarsızlığından şikayet ediyor.
Bana gelen mesajlarda, patronu olmadığı için çek imzalayan yöneticiler de var. Adı bende bir yönetici, ‘İki çek imzaladım, şimdi 800 gün hapis cezası çekme riski ile karşı karşıyayım’ diyor.
Ortada ciddi bir sorun var. İlk 3 ayda 515 bin olan protestolu çek sayısı, 4 ay sonunda 700 bini geçmiş. Sorun giderek de büyüyor. Birilerinin bu cepheye bakmasında, ortadaki sorunu algılayıp ilgilenmesinde yarar var. Çünkü, gördüğüm kadarıyla yasaları değerlendirmede, illerdeki mahkemeler arasında bile çelişkiler var. Kart mağdurlarına gösterilen özenin bir parçasını da buraya göstermeli diye düşünüyorum.
Paylaş