Özellikle gebelik döneminde ortaya çıkan hiçbir kanamayı anne adaylarının normal kabul etmemesi lazım. Çünkü doktor gebeyi muayene edip, gerekli tetkikleri yaptıktan sonra kanamanın normal olup olmadığını ancak karar verir. Ama normal olan 2 kanama vardır.
Biri implantasyon kanamasıdır ve halk arasında “üstüne adet görmek” olarak bilinir. Bu kanama embriyonun rahmin üst tabakasında yerleşmesinden dolayı meydana gelen kanamadır. Bu kanamanın rengi ve miktar adet kanamasından farklıdır. Fakat bunu gebelerin fark etmesi her zaman mümkün değildir. Çünkü bu kanamanın geldiği zaman bir sonraki adet zamanına denk geldiği için adet sanılabilir. Fakat bu adet değildir. Ama anne adayı ve bebeğe herhangi bir zarar vermez. Tek endişe ettirecek durum ise anne adayı bunu adet olarak düşündüğü için gebelere zarar veren ilaçları kullanması, röntgen çektirip X ray ışığına maruz kalabilirler. Bu yüzden kadınların buna çok dikkat etmesi gerek.
Hamileyken normal kabul edilecek diğer bir kanama ise doğum yaklaşan gebeliğin 37. haftasından sonra doğum yolunu değerlendirme sırasında lekelenme tarzında koyu renkli kanama olabilir. Fakat bu tarz muayene sırasında kanama görülmesi çok nadirdir. Bu kanamaların dışında eğer hangi bir kanama görülürse miktar az olsun bile olsa acilen doktora muayene olması gerek.
Herhangi bir muayene, tetkik yapmadan direk kanama hakkında yorum yapmak güçtür. Hamilelikte görülen hiçbir kanamayı hafife almayın ve kesinlikle doktora gidin.
HAFTA HAFTA HAMİLELİK
Özellikle gebelik döneminde ortaya çıkan hiçbir kanamayı anne adaylarının normal kabul etmemesi lazım. Çünkü doktor gebeyi muayene edip, gerekli tetkikleri yaptıktan sonra kanamanın normal olup olmadığını ancak karar verir. Ama normal olan 2 kanama vardır.
Biri implantasyon kanamasıdır ve halk arasında “üstüne adet görmek” olarak bilinir. Bu kanama embriyonun rahmin üst tabakasında yerleşmesinden dolayı meydana gelen kanamadır. Bu kanamanın rengi ve miktar adet kanamasından farklıdır. Fakat bunu gebelerin fark etmesi her zaman mümkün değildir. Çünkü bu kanamanın geldiği zaman bir sonraki adet zamanına denk geldiği için adet sanılabilir. Fakat bu adet değildir. Ama anne adayı ve bebeğe herhangi bir zarar vermez. Tek endişe ettirecek durum ise anne adayı bunu adet olarak düşündüğü için gebelere zarar veren ilaçları kullanması, röntgen çektirip X ray ışığına maruz kalabilirler. Bu yüzden kadınların buna çok dikkat etmesi gerek.
Hamileyken normal kabul edilecek diğer bir kanama ise doğum yaklaşan gebeliğin 37. haftasından sonra doğum yolunu değerlendirme sırasında lekelenme tarzında koyu renkli kanama olabilir. Fakat bu tarz muayene sırasında kanama görülmesi çok nadirdir. Bu kanamaların dışında eğer hangi bir kanama görülürse miktar az olsun bile olsa acilen doktora muayene olması gerek.
Herhangi bir muayene, tetkik yapmadan direk kanama hakkında yorum yapmak güçtür. Hamilelikte görülen hiçbir kanamayı hafife almayın ve kesinlikle doktora gidin.
Türkiye’de ultrasonla kontrol sayısının, yapılan araştırmalara göre, dünya standartlarından çok daha yukarılarda olduğu saptanmıştır.
Gebeliğin ilk aylarında anne karnındaki bebeğin canlı olup olmadığını anlamak zor olabilir. Bebeğin kalbini ve kalp atışlarını gözlemlemek için “doppler” denilen bir uygulama yapılır, ses dalgasının farklı bir türevi bebeğe gönderilir. “Doppler” eğer bebeğe uzun süreli gönderilirse (4 dakikadan fazla), bebeğin kalp ısısında yükselme ve anormal durumlar yaşanabilir. Ultrasona bakan uzman veya hasta yakını, bebeğin kalbini 1 dakikadan daha kısa sürede görebilir. Aileye bebeğin cinsiyetini, yüzünü, burnunu, kulağını göstermek gibi nedenlerle bu işlemin süresinin asla uzatılmaması gerekir. Gebelik sürecinde ortalama 5 ya da 6 kez ultrasona girmek yeterlidir.
Ultrasonun kaç kez veya hangi sıklıkta yapılması gerektiği konusunda herhangi bir uyarı bulunmamaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, sadece, gebeliğin takip edilmesi sürecinde muayenenin sıklığı konusunda çeşitli öneri ve uyarılarda bulunmaktadır. İlk 7 ay için ayda 1 kez, 8. ayda 2 kez ve 9. ayda haftada 1 kez muayenenin bebek için yeterli ve gerekli olduğunu belirtmektedir. Bu kontroller ultrasonla ilgili değil muayene sıklığıyla ilgilidir. Ülkemizde ultrason ücretlerinin tamamının devlet tarafından karşılanıyor olması bu tetkiklerin sayılarının da artmasına neden olmaktadır. Fakat sık yapılan muayenelerin bebeğin sağlığı için olumlu bir katkısı yoktur.
HAFTA HAFTA HAMİLELİK
Türkiye’de ultrasonla kontrol sayısının, yapılan araştırmalara göre, dünya standartlarından çok daha yukarılarda olduğu saptanmıştır.
Gebeliğin ilk aylarında anne karnındaki bebeğin canlı olup olmadığını anlamak zor olabilir. Bebeğin kalbini ve kalp atışlarını gözlemlemek için “doppler” denilen bir uygulama yapılır, ses dalgasının farklı bir türevi bebeğe gönderilir. “Doppler” eğer bebeğe uzun süreli gönderilirse (4 dakikadan fazla), bebeğin kalp ısısında yükselme ve anormal durumlar yaşanabilir. Ultrasona bakan uzman veya hasta yakını, bebeğin kalbini 1 dakikadan daha kısa sürede görebilir. Aileye bebeğin cinsiyetini, yüzünü, burnunu, kulağını göstermek gibi nedenlerle bu işlemin süresinin asla uzatılmaması gerekir. Gebelik sürecinde ortalama 5 ya da 6 kez ultrasona girmek yeterlidir.
Ultrasonun kaç kez veya hangi sıklıkta yapılması gerektiği konusunda herhangi bir uyarı bulunmamaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, sadece, gebeliğin takip edilmesi sürecinde muayenenin sıklığı konusunda çeşitli öneri ve uyarılarda bulunmaktadır. İlk 7 ay için ayda 1 kez, 8. ayda 2 kez ve 9. ayda haftada 1 kez muayenenin bebek için yeterli ve gerekli olduğunu belirtmektedir. Bu kontroller ultrasonla ilgili değil muayene sıklığıyla ilgilidir. Ülkemizde ultrason ücretlerinin tamamının devlet tarafından karşılanıyor olması bu tetkiklerin sayılarının da artmasına neden olmaktadır. Fakat sık yapılan muayenelerin bebeğin sağlığı için olumlu bir katkısı yoktur.
Normal doğumun toplam 3 evreden oluştuğunu söyleyen Prof. Dr. Tıraş, bu aşamaları şöyle açıkladı:
Birinci evre: Latent ve aktif olmak üzere 2 faza ayrılır. Latenz faz, doğum sancılarının 5-10 dakika aralıklı olarak hissedilmesiyle başlar. Normalde kapalı olan rahmin ağzı 3-4 cm açılana kadar geçen süredir ve bu süre yaklaşık 6-7 saattir. Aktif faz ise rahim ağzının 3-4 cm’den 10 cm açılmasına kadar geçen süredir ve bu süre ilk doğumlarda 7 saat, sonraki doğumlarda ise 5 saat kadardır.
İkinci evre: Rahim ağzının tam olarak açıldıktan sonra bebeği doğurana kadar geçen süredir. Bu süre ilk gebelikte yaklaşık 1-2 saat, sonraki doğumlarda ise 20 ila 50 dakika arasındadır. Doğumun ikinci yani ıkınma evresi ne kadar geç başlarsa o kadar iyidir çünkü bu evre, anne için çok yorucudur.Üçüncü evre: Bebek doğduktan sonra anneden plasentanın ayrılmasına kadar geçen süre doğumun 3 evresi olarak bilinir. Bu süre en az 5 dakika, en fazla 30 dakika devam eder. Plasentanın dışarıya atılmasından sonra fiziksel muayene yapılır çünkü doğumdan sonra kanamanın olup olmaması önemlidir. Eğer vajina yırtılmamamışsa ve kanama yoksa hasta bebekle beraber takım odasına alınır. Şayet vajinada yırtılma varsa tamir edildikten sonra gönderilir.
Normal doğum ilk gebelikte yaklaşık 14-15 saat sürer. İkinci doğum ortalama 7-8 saat, üçüncü doğumda ise genellikle 3-5 saat sürer. Fakat bu sürelerden daha kısa doğumlar da gerçekleşebilir.
BEBEĞİM NE ZAMAN DOĞACAK?
Normal doğumun toplam 3 evreden oluştuğunu söyleyen Prof. Dr. Tıraş, bu aşamaları şöyle açıkladı:
Birinci evre: Latent ve aktif olmak üzere 2 faza ayrılır. Latenz faz, doğum sancılarının 5-10 dakika aralıklı olarak hissedilmesiyle başlar. Normalde kapalı olan rahmin ağzı 3-4 cm açılana kadar geçen süredir ve bu süre yaklaşık 6-7 saattir. Aktif faz ise rahim ağzının 3-4 cm’den 10 cm açılmasına kadar geçen süredir ve bu süre ilk doğumlarda 7 saat, sonraki doğumlarda ise 5 saat kadardır.
İkinci evre: Rahim ağzının tam olarak açıldıktan sonra bebeği doğurana kadar geçen süredir. Bu süre ilk gebelikte yaklaşık 1-2 saat, sonraki doğumlarda ise 20 ila 50 dakika arasındadır. Doğumun ikinci yani ıkınma evresi ne kadar geç başlarsa o kadar iyidir çünkü bu evre, anne için çok yorucudur.
Üçüncü evre: Bebek doğduktan sonra anneden plasentanın ayrılmasına kadar geçen süre doğumun 3 evresi olarak bilinir. Bu süre en az 5 dakika, en fazla 30 dakika devam eder. Plasentanın dışarıya atılmasından sonra fiziksel muayene yapılır çünkü doğumdan sonra kanamanın olup olmaması önemlidir. Eğer vajina yırtılmamamışsa ve kanama yoksa hasta bebekle beraber takım odasına alınır. Şayet vajinada yırtılma varsa tamir edildikten sonra gönderilir.
Normal doğum ilk gebelikte yaklaşık 14-15 saat sürer. İkinci doğum ortalama 7-8 saat, üçüncü doğumda ise genellikle 3-5 saat sürer. Fakat bu sürelerden daha kısa doğumlar da gerçekleşebilir.
İsminden de anlaşılmak suretiyle gebelerin normal doğum denince, doğumun normal ve sağlıklı olan tipini anlamaları gerekir.
Gebelik başladığı andan itibaren, kadının vücudunda birçok değişiklik yaşanır. Düşüklerin önlenmesi açısından rahim kasları baskı altında tutulur ve kasılmalar önlenir. Kaslar üstündeki bu tip baskılar gebeliğin daha ileriki dönemlerinde ise gittikçe azalır ve vücut kendini doğuma hazırlar. Bu nedenle zaman zaman rahimde bazı yalancı tipte kasılmalar görülebilir. Bu kasılmalar doğuma hazırlık amaçlıdır ancak yine de gerçek sancılardan ayırt edilmeleri gerekir.
Doğuma yaklaştıkça rahim ağzında da bazı değişiklikler olur. Doğuma hazırlık döneminde rahim ağzının kıvamı daha yumuşak hale gelir; çünkü bebek, rahim ağzından geçerek dış ortama kavuşacaktır. Zamanla rahim açıklığı daha da artar.
Gebelik süresince düzenli olarak kontrole gitmek, anne ve bebek sağlığı açısından önemlidir. Her şey yolunda gidip bebek kendi kendine yetebilecek hale geldiğinde, hekim tarafından gebeye gerekli bilgi zaten verilir.
En önemli anlama yolu gebe tarafından hissedilen “gerçek” doğum sancılarıdır. Bu sancılar şiddet olarak artmaya meyillidirler ve aynı zamanda sıklıklarını da artırmak suretiyle iki yönlü etki yaparlar. Gerçek doğum sancıları, yalancı sancılar gibi hareket etmekle ya da pozisyon değiştirmekle son bulmaz. Bu nedenle kasılmalar gittikçe şiddetlenmekteyse ve dinlenmekle sancılar geçmiyorsa, hastaneye başvurmanın vakti gelmiş demektir.
Hekime danışmak şartıyla, normal doğumda uygulanacak “epidural anestezi” doğumu çok daha rahat ve keyifli bir hale getirir. Gebe, doğum sancılarından korkabilir ancak bu yersiz bir korkudur. Bazı durumlar dışında epidural anestezi, doğumu gayet rahat ve acısız bir hale getirir.
Kasılmaların anormal biçimde uzun olması, kanama yaşamak, rahimden su gelmesi, bebeğin hareketlerinde azalış gibi durumlarda acilen uzman hekimle iletişime geçilmeli ve hastaneye gidilmelidir.
BEBEĞİM NE ZAMAN DOĞACAK?
İsminden de anlaşılmak suretiyle gebelerin normal doğum denince, doğumun normal ve sağlıklı olan tipini anlamaları gerekir.
Gebelik başladığı andan itibaren, kadının vücudunda birçok değişiklik yaşanır. Düşüklerin önlenmesi açısından rahim kasları baskı altında tutulur ve kasılmalar önlenir. Kaslar üstündeki bu tip baskılar gebeliğin daha ileriki dönemlerinde ise gittikçe azalır ve vücut kendini doğuma hazırlar. Bu nedenle zaman zaman rahimde bazı yalancı tipte kasılmalar görülebilir. Bu kasılmalar doğuma hazırlık amaçlıdır ancak yine de gerçek sancılardan ayırt edilmeleri gerekir.
Doğuma yaklaştıkça rahim ağzında da bazı değişiklikler olur. Doğuma hazırlık döneminde rahim ağzının kıvamı daha yumuşak hale gelir; çünkü bebek, rahim ağzından geçerek dış ortama kavuşacaktır. Zamanla rahim açıklığı daha da artar.
Gebelik süresince düzenli olarak kontrole gitmek, anne ve bebek sağlığı açısından önemlidir. Her şey yolunda gidip bebek kendi kendine yetebilecek hale geldiğinde, hekim tarafından gebeye gerekli bilgi zaten verilir.
Normal doğumda epidural anestezi uygulanmasını incelemeden önce epidural anestezinin ne olduğunu bilmek gerekir.
Vücudun bel tarafından aşağıdaki bir bölgesinde; bu bölgede oluşan ağrı uyarılarının beyne iletilmesini engellemek suretiyle ağrının hissedilmemesini sağlayan bir yerel anestezi şeklidir.
Doğum sancılarını geçirmenin, hissedilmemesinin sağlanmasın açısından epidural anestezi uygulaması başarılı sonuçlar vermektedir. Yani normal doğumda bu uygulama yapılabilir ancak belli kurallara uymak suretiyle yapılabilir.
Epidural anestezi uygulamasında anestezinin dozuna bağlı olarak uygulama bölgesinde motor nöronlar da etkilenebilir. Bu durumda uygulama bölgesindeki kaslar işlevini geçici olarak yitirir ve hissizlikle beraber hareketsizlik de oluşur. Sonuç olarak o bölgedeki kaslar çalışmaz.
Bilindiği gibi normal doğum sürecinde pelvik bölgedeki kaslar kasılmak suretiyle bebeğin dış ortama geçişini sağlamak için bir itici güç oluşturur. Yani bu kasların çalışması normal doğumda kilit noktalardan biridir ve çok önemlidir. Bu nedenle bu kasların fonksiyonlarını kaybetmemeleri açısından normal doğumda motor fonksiyonları bozmayacak doz anestezi uzmanı tarafından ayarlanarak epidural bölgeye verilir. Bu tam bir anestezi olmadığından buna “epidural analjezi” denir.
Yani normal doğumda belirli dozda uygulanmak şartıyla epidural anestezi uygun bir metottur. Annenin acılarını azaltması açısından doğumun daha rahat, daha keyifli ve daha konforlu devam etmesini sağlar.
Deneyimli uzmanlarca uygulandığı zamanlarda epidural anestezinin normal doğumda risk faktörü olması çok düşük bir ihtimaldir.
Yine de bazı durumlarda gebeye epidural anestezi uygulanmamalıdır, bunu bilecek olan da yine anestezi uzmanıdır. Bu durumlara örnek olarak kanamada bozukluk, anestezi uygulanacak bölgedeki enfeksiyonlar, kandaki bir hücre tipi olan trombosit sayısında düşüklük verilebilir.
BEBEĞİM NE ZAMAN DOĞACAK?
Normal doğumda epidural anestezi uygulanmasını incelemeden önce epidural anestezinin ne olduğunu bilmek gerekir.
Vücudun bel tarafından aşağıdaki bir bölgesinde; bu bölgede oluşan ağrı uyarılarının beyne iletilmesini engellemek suretiyle ağrının hissedilmemesini sağlayan bir yerel anestezi şeklidir.
Doğum sancılarını geçirmenin, hissedilmemesinin sağlanmasın açısından epidural anestezi uygulaması başarılı sonuçlar vermektedir. Yani normal doğumda bu uygulama yapılabilir ancak belli kurallara uymak suretiyle yapılabilir.
Epidural anestezi uygulamasında anestezinin dozuna bağlı olarak uygulama bölgesinde motor nöronlar da etkilenebilir. Bu durumda uygulama bölgesindeki kaslar işlevini geçici olarak yitirir ve hissizlikle beraber hareketsizlik de oluşur. Sonuç olarak o bölgedeki kaslar çalışmaz.
Bilindiği gibi normal doğum sürecinde pelvik bölgedeki kaslar kasılmak suretiyle bebeğin dış ortama geçişini sağlamak için bir itici güç oluşturur. Yani bu kasların çalışması normal doğumda kilit noktalardan biridir ve çok önemlidir. Bu nedenle bu kasların fonksiyonlarını kaybetmemeleri açısından normal doğumda motor fonksiyonları bozmayacak doz anestezi uzmanı tarafından ayarlanarak epidural bölgeye verilir. Bu tam bir anestezi olmadığından buna “epidural analjezi” denir.
Yani normal doğumda belirli dozda uygulanmak şartıyla epidural anestezi uygun bir metottur. Annenin acılarını azaltması açısından doğumun daha rahat, daha keyifli ve daha konforlu devam etmesini sağlar.
Deneyimli uzmanlarca uygulandığı zamanlarda epidural anestezinin normal doğumda risk faktörü olması çok düşük bir ihtimaldir.
Anne adayının kendi bebeğinin sağlığı ya da acılı bir doğumdan korkması açısından arada kalınan bu ikilemde neye göre karar verileceği iyi bilinmesi gereken bir konudur.
Normal mi yoksa sezaryen doğum mu ikilemine yanıt bulabilmek için hekimlerin bazı şeyleri incelemesi ve göz önünde bulundurması gerekir. Birtakım durumlarda normal doğum mümkün olamaz ve doktorlar bu tip hallerde anne babanın kararına bakmaksızın sezaryen uygulamalıdır. Her iki doğum şeklinin de kendine ait avantajları ve dezavantajları vardır. Sezaryen tipi doğum, normal doğuma nazaran daha acısız olsa bile sonuçta bir ameliyattır ve riskleri de her ameliyatta olduğu gibi vardır.
Anne ya da bebeğin sağlığını tehdit edebilecek bir durum ortada yoksa çiftler iki doğum tipi arasında seçimini yapmalıdır. Gebe, acı çekeceğini düşünüyorsa sezaryen ameliyata yönelebilir ancak eğitimli sağlık personelinin ve ebelerin yönlendirilmesiyle doğum sancılarıyla nasıl baş edebileceğini öğrenebilirse normal doğumu da düşünülebilir. Mümkün olduğu takdirde normal tipte doğum kadın doğum uzmanlarınca tercih edilir.
Sonuç olarak, normal doğum mı yoksa sezaryen doğum mu ikileminde kalan çiftler, bu konuya kadın doğum uzmanı ile birlikte karar verebilirler.
BEBEĞİM NE ZAMAN DOĞACAK?
Anne adayının kendi bebeğinin sağlığı ya da acılı bir doğumdan korkması açısından arada kalınan bu ikilemde neye göre karar verileceği iyi bilinmesi gereken bir konudur.
Normal mi yoksa sezaryen doğum mu ikilemine yanıt bulabilmek için hekimlerin bazı şeyleri incelemesi ve göz önünde bulundurması gerekir. Birtakım durumlarda normal doğum mümkün olamaz ve doktorlar bu tip hallerde anne babanın kararına bakmaksızın sezaryen uygulamalıdır. Her iki doğum şeklinin de kendine ait avantajları ve dezavantajları vardır. Sezaryen tipi doğum, normal doğuma nazaran daha acısız olsa bile sonuçta bir ameliyattır ve riskleri de her ameliyatta olduğu gibi vardır.
Anne ya da bebeğin sağlığını tehdit edebilecek bir durum ortada yoksa çiftler iki doğum tipi arasında seçimini yapmalıdır. Gebe, acı çekeceğini düşünüyorsa sezaryen ameliyata yönelebilir ancak eğitimli sağlık personelinin ve ebelerin yönlendirilmesiyle doğum sancılarıyla nasıl baş edebileceğini öğrenebilirse normal doğumu da düşünülebilir. Mümkün olduğu takdirde normal tipte doğum kadın doğum uzmanlarınca tercih edilir.
Sonuç olarak, normal doğum mı yoksa sezaryen doğum mu ikileminde kalan çiftler, bu konuya kadın doğum uzmanı ile birlikte karar verebilirler.
Çiftlerin bebek sahibi olabilmeleri açısından ilişki sıklığı ve ilişkiye girilen günler önemlidir. Bebek sahibi olmak isteyen çiftler açısından bunu değerlendirmek için ilişki sıklığını ve ilişkiye girilecek günleri erkek ve kadın açısından ayrı ayrı değerlendirmek ve buna göre ilişki sıklığını belirlemek gerekir.
Özellikle kadında adet döngüsünün, yumurtlama gününün bilinmesi ya da tahmin edilip buna göre ilişki sıklığının belirlenmesi döllenme ihtimalini artıracak ve çiftlerin bebek sahibi olma şansı yükselecektir.
İlişki sıklığı konusunda tavsiyeler vermeden önce şu da bilinmelidir ki; ilişki sırf çocuk sahibi olmak amacıyla yapılan bir şey değildir. Böyle düşünülürse sadece üreme içgüdüsünün tetiklenmesi sonucu yapılan bir şey haline gelir. Cinsellik ve çiftler açısından değerlendirince ilişkiyle ilgili yapılacaklar bir noktada çiftlere özel olmalıdır. Bu sebeptendir ki çiftlere hangi sıklıkta ilişkiye girmeleri gerektiği konusunda hekimin sadece tavsiyeleri olabilir, dayatmaları olamaz.
İlişki sıklığını ne zaman artırmak gerekir?
Kadının adet döngüsü açısından incelendiğinde, döllenme olasılığının en yüksek olduğu günler kadının adet görmesinden sonraki 10. gün ile 16-18. günler arasını kapsar. Bunun dışında da ilişki sıklığını belirlemek için bir diğer yöntem de şöyle uygulanır: Adet döngüsü kadınlarda farklı zamanlarda tamamlanır. Dolayısıyla yumurtlama günü de farklı günlerde olur. Mesela adet döngüsü 28 gün olan bir kadında yumurtlama günü 14. gün, 29 gün olan kadında 15. gün, 30 gün olan kadında 16. gündür. Yani adet döngüsü süresinden 14 çıkararak yumurtlama gününü elde ediyoruz. Kanamanın olduğu gün 1. gün kabul ediliyor. Bu şekilde her kadın için ayrı yumurtlama günleri bulunur.
Çiftler kanamanın olduğu günden itibaren yumurtlama gününü hesaplayarak bugünden önceki 4 ve sonraki 4 gün içinde ilişkiye girme sıklıklarını artırmalılar. Böylece döllenme ihtimali daha yüksek olur. 28 günlük döngüye sahip olan kadınlar için bunlar 10-18. günler arasıdır.
Bebek sahibi olmak isteyen çiftlerin söylediğimiz yönteme göre bulunan günler arasında ilişki sıklığını arttırması gerekmektedir.
GEBE KALMA DÖNEMİNİZİ HESAPLAYIN
Çiftlerin bebek sahibi olabilmeleri açısından ilişki sıklığı ve ilişkiye girilen günler önemlidir. Bebek sahibi olmak isteyen çiftler açısından bunu değerlendirmek için ilişki sıklığını ve ilişkiye girilecek günleri erkek ve kadın açısından ayrı ayrı değerlendirmek ve buna göre ilişki sıklığını belirlemek gerekir.
Özellikle kadında adet döngüsünün, yumurtlama gününün bilinmesi ya da tahmin edilip buna göre ilişki sıklığının belirlenmesi döllenme ihtimalini artıracak ve çiftlerin bebek sahibi olma şansı yükselecektir.
İlişki sıklığı konusunda tavsiyeler vermeden önce şu da bilinmelidir ki; ilişki sırf çocuk sahibi olmak amacıyla yapılan bir şey değildir. Böyle düşünülürse sadece üreme içgüdüsünün tetiklenmesi sonucu yapılan bir şey haline gelir. Cinsellik ve çiftler açısından değerlendirince ilişkiyle ilgili yapılacaklar bir noktada çiftlere özel olmalıdır. Bu sebeptendir ki çiftlere hangi sıklıkta ilişkiye girmeleri gerektiği konusunda hekimin sadece tavsiyeleri olabilir, dayatmaları olamaz.
İlişki sıklığını ne zaman artırmak gerekir?
Kadının adet döngüsü açısından incelendiğinde, döllenme olasılığının en yüksek olduğu günler kadının adet görmesinden sonraki 10. gün ile 16-18. günler arasını kapsar. Bunun dışında da ilişki sıklığını belirlemek için bir diğer yöntem de şöyle uygulanır: Adet döngüsü kadınlarda farklı zamanlarda tamamlanır. Dolayısıyla yumurtlama günü de farklı günlerde olur. Mesela adet döngüsü 28 gün olan bir kadında yumurtlama günü 14. gün, 29 gün olan kadında 15. gün, 30 gün olan kadında 16. gündür. Yani adet döngüsü süresinden 14 çıkararak yumurtlama gününü elde ediyoruz. Kanamanın olduğu gün 1. gün kabul ediliyor. Bu şekilde her kadın için ayrı yumurtlama günleri bulunur.
Çiftler kanamanın olduğu günden itibaren yumurtlama gününü hesaplayarak bugünden önceki 4 ve sonraki 4 gün içinde ilişkiye girme sıklıklarını artırmalılar. Böylece döllenme ihtimali daha yüksek olur. 28 günlük döngüye sahip olan kadınlar için bunlar 10-18. günler arasıdır.
Bebek sahibi olmak isteyen çiftlerin söylediğimiz yönteme göre bulunan günler arasında ilişki sıklığını arttırması gerekmektedir.
Kadınlarda kısırlığa yol açan çeşitli problemler vardır, bunların içinden en büyük problem yaştır. Yaş ilerledikçe hamile kalmak imkansız hale gelecektir. 40 yaşından sonra hamile kalmak bebek için de anne için de büyük bir risktir.
Düzensiz cinsel hayatınız varsa, yani gebelikte ideali haftada iki kere ilişkiye girmiyorsanız hamileliğin oluşumu zordur.
Hamile kalmak istiyorsanız…
Hamile kalmayı zorlaştıran hastalıklar nelerdir?
Sanıldığının aksine hamile kalmayı zorlaştırmayanlar etkenler ise; doğum kontrol hapı kullanma öyküsü, hormonal ilaçlar, kürtaj yaptırmış olmak, antibiyotik kullanımı, düşük, spiral kullanmış olmak, rahim ağzı yaraları, smear alınmış olması, siğiller, vajinal mantarlar, rahmin geriye dönüklüğü, folikül kistidir.GEBELİKTE KİLO HESAPLAMA
Kadınlarda kısırlığa yol açan çeşitli problemler vardır, bunların içinden en büyük problem yaştır. Yaş ilerledikçe hamile kalmak imkansız hale gelecektir. 40 yaşından sonra hamile kalmak bebek için de anne için de büyük bir risktir.
Düzensiz cinsel hayatınız varsa, yani gebelikte ideali haftada iki kere ilişkiye girmiyorsanız hamileliğin oluşumu zordur.
Hamile kalmak istiyorsanız…
Hamile kalmayı zorlaştıran hastalıklar nelerdir?
Sanıldığının aksine hamile kalmayı zorlaştırmayanlar etkenler ise; doğum kontrol hapı kullanma öyküsü, hormonal ilaçlar, kürtaj yaptırmış olmak, antibiyotik kullanımı, düşük, spiral kullanmış olmak, rahim ağzı yaraları, smear alınmış olması, siğiller, vajinal mantarlar, rahmin geriye dönüklüğü, folikül kistidir.
GEBELİKTE KİLO HESAPLAMA