ESKİDEN evde biriken rakı ve şarap şişelerinin karşılığında tahta mandal alınırdı eskiciden.. Dört gözle beklerdik yeni mandalları..
En düzgün kesilmiş olanı gözümüze kestirir, cebimize atardık. Sonra gliserinli bulaşık deterjanını, bir çay bardağında sulandırırdık. Mandalı, suya batırırdık..
Kimisi burnumuzun hemen ucunda patlardı, kimisi en yükseklerde, kimisi yere düşmek üzere iken..
Sokaklarda özgürce oynamanın tadını çıkarabilen bir nesildik ve o balonlar hapsedilmiş hayallerimizin macera, heyecan ve afacanlığa uçuşan habercileri idi..
Çocuksuz sokak göremezdiniz..
Hatta sokak, çocuk demekti..
Televizyon günde sadece bir saat ilgimizi çekerdi. Siyah - beyaz çizgi film kuşağında..
Geçenlerde bir tabanca gördüm.. Tetiğine basıldığında, yüzlerce balonu havaya fırlatan pilli bir tabanca..
Bugünün çocukları, hayallerini bile tetiğe basarak uçuruyor..
Televizyon demode oldu, bütün gün bilgisayar başındalar..
Sokaklarda çocuk yok, çünkü neredeyse her sokakta mantar gibi türeyen internet kafeler hınca hınç dolu..
Ankara’nın ara sokakları, beceriksizce planlanmış geniş bulvarlar yüzünden alternatif ana caddeler haline getirilmiş..
Sanki bir el gizlice pazarlık yapmış, şarap şişesi karşılığı mandal alır gibi bulvarların karşılığında sokakları çocukların elinden almış..
Bu yüzden her yıl Çankaya’da yapılan ’Sokak Açık, Sokağa Çık’ festivalini dramatik bulurum..
Hangi sokak gerçekten açık..?
Çankaya’nın yeni Belediye Başkanı Bülent Tanık’ın, sokağa ve mahalleye dair iki önemli projesi var.
Bir tanesi belirli sokakları trafiğe kapatıp ’oyun sokağı’ haline getirmek, diğeri de her mahallede bir ’çocuk korosu’ oluşturmak..
Bu projelere bir anlamda, çocukları internet kafelerden söküp çıkarma mücadelesi de denebilir..
Bin koro, yaklaşık 40 bin korist demek..
40 bin çocuğun ellerinde tahta mandallarla, yüzbinlerce baloncuğa hayallerini yükleyip uçurması bugüne kadar kent yaşamında görülen en muhteşem tablo olacak..