Demirel, Herbert Hoover'a Başesgioğlu, Fall'a benzemez

Kurthan FİŞEK
Haberin Devamı

Takvim yaprakları 14 Şubat 1929'u gösteriyordu. Amerika'da ‘‘içki yasağı’’ (prohibition) vardı.

Ama, kaçak içki pazarı çoktan parsellenmişti.

İki büyük mafya grubu, hem alenen içki satıyor, hem denetime gelen polislere iki-üç kadeh ikram ediyordu.

Yani, ‘‘yasak’’ çoktan delinmişti.

* * *

Pazar büyüktü. Korkunç büyük...

Polisler nasipleniyor, mafya nemalanıyordu. Devletle mafya iç içeydi.

Alan memnun, satan memnun, avanta alan memnun, içen memnundu.

Derken, o kanlı gün gelip çattı. 14 Şubat 1929... Yer Chicago...

Al Capone çetesinin mensupları, polis kılığına girerek, ‘‘rakip firma’’ Bugs Moran'ın içki deposunu bastılar.

Kuryeleri, depo personelini duvara dizdiler, tomsonlarla taradılar.

‘‘St. Valentine's Katliamı’’...

Bilanço 7 ölü...

Sebep basit... Dostça, kardeşçe paylaşılacak avanta kalmamış, pazar dar gelmeye başlamıştı.

* * *

Mafyanın iki kuralı vardır.

1 Ser vereceksin, sır vermeyeceksin... Biiirrrr!

2 Paylaşmak zorlaşmışsa, ortak sayısını azaltacaksın... İkiiii!

* * *

Baştan zâten süzme aptallık olan içki yasağını (1919-1933) kaldırmadı, kaldırmaya cesaret edemedi Amerikan hükümeti... Olayın üstüne gitmedi.

Gerçi Amerika'nın ‘‘derin devlet’’i FBI (Federal Soruşturma Bürosu), Al Capone'u sokakta, sinema çıkışında hâl etti, ama, orası önemli değil...

Mafya-içi soykırıma uzun süre göz yumdu.

Derindevlet-mafya-politikacı beraberliğinin birinci elden görgü-bilgi tanıklarının birbirlerini kırmalarını istiyordu zâhir...

* * *

Asıl önemlisine geliyorum...

Mafya kendi içinde hesaplaşırken, Teapot Dome skandalı patladı. İçişleri eski bakanı Albert Fall'un, donanmanın akaryakıt ikmali ihalesinde 100.000 dolar rüşvet aldığı ortaya çıktı, bir yıl hapse ve aldığı rüşvet kadar para cezasına mahkûm oldu.

Derken, aynı yıl, 29 Ekim'de, New York borsası çöktü.

Dünya ekonomisi çöktü. Kapitalizm çöktü.

İktisatçılar buna ‘‘büyük buhran’’ der.

* * *

Mafya hesaplaşmalarının başlaması ekonominin boka gittiğinin işaretidir.

Üst yönetimde yolsuzlukların ortaya çıkması berbattan daha da betere gidildiğinin işaretidir.

Herbert Hoover elbette Süleyman Demirel'e benzemez... İlgisi yoktur.

Emir-komuta zincirimizi, James Good veya Patrick Hurley'e benzetenin ağzını cart diye yırtarım...

Hiçbirimiz Albert Fall olamaz... Al Capone'la Sami Hoştan, Bugs Moran'la Abdullah Çatlı ‘‘quelle alâka’’?

* * *

Ama, karakterimin tuhaf bir tarafı var. Tesadüflerden hoşlanmam...

Tarihin kronolojik tekerrürlerinden hiç hoşlanmam...

Mafya infazları... Devlet yolsuzlukları... Susurluk, Kapıkule, Chicago...

Sonra ekonomik çöküntü...

I-ıhh! Sevmedim!

Yazarın Tüm Yazıları