14 Mayıs 2009
FİNALE yakışan bir oyundu. Denizli’nin gönderdiği iki bıçkın adam , F.Bahçe’nin orta alan egemenliğini kırıp attı. Ernst ve Cisse’nin ilk hedefi, F.Bahçe’nin oyunu yönlendirecek adamları ile boğuşmaktı. Fabian Ernst çok koşarak, Eduard Cisse de sert oyun karekteri ile F.Bahçe’yi bu alanda sindirdiler.
Zaman zaman Tello ve Holosko da içe kaçarak alan daraltınca, Beşiktaş bu kez tuzağa düşmedi. Hatırlarlayın... 2-1’lik maçta Fener bu bölgede gönlünce dolaşarak topla istediği gibi oynamıştı.
İlk 45 dakikanın temposuna bakarak merakla oyunun final dakikalarını bekledim. Yüksek tempo ikisinden birini devirebilirdi.
İkinci yarıda saatime bir göz attım... Beşiktaş, maçın 50.dakikasından sonra tek kale oynamaya başladı. Tello kaçırdı. Ernst soluyla kötü vurdu. Ve 73. dakikada Bobo üçüncü golü attı.
Yine bu dakikalarda Cisse aynı tempoyla boğuşuyordu. Ernst de geri vites yoktu. Tam gaz rakibin üzerine gidiyordu. Holosko aynı deparları atıyordu.
F.Bahçe’nin fizik açıdan tükendiği dakikalarda Beşiktaş sapasağlam ayaktaydı!
* * *
MAÇIN yine ilk yarısına dönüyorum. Yusuf Şimşek’in beklenmedik golünden sonra Bobo’nun kaçırdığı bir fırsat var. Bobo, bu pozisyonu gerektiği gibi değerlendirse, Beşiktaş’ın farklı skoru yakalaması için ikinci yarıyı beklemesi gerekir miydi.
Beşiktaş’ın tek yanlışı yediği goldeki savunma gafletiydi. Yine aynı sancıyı yaşadı ve adam paylaşımında inanılmaz ve basit bir hata yaptı.
Ancak, maçın skoru bu kronik hastalığın üzerine sünger çekti. Bir ara gözlerimi Holosko’dan hiç ayırmadım. Beşiktaş’ı rakip kaleye en çabuk taşıyan adamdı. Ve Beşiktaş için ne denli gerekli olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Denizli’nin üçüncü golden sonra Yusuf Şimşek-Uğur İnceman değişimi zamanında düşünülmüş bir hamleydi. Bu skordan sonra oyunu riske atmanın gereği yoktu.
Denizli, fantaziden kaçtı. Sonucu garantiye aldı!
* * *
BEŞİKTAŞ’ta kimler iyi oynadı?. Önce böyle bir skoru yaratan takımı alkışlamak gerekir. İsrarla soranlara şöyle bir sıralama yapabilirim... Cisse ve Ernst doksan dakikanın tamamında iyi oynadılar ve savaştılar. Aynı şeyi Holosko için de söyleyebilirim. Yusuf Şimşek, kopuk kopuk oynasa da akıllı ve gerçekci işler yaptı. Bir finalin nasıl oynanacağını gösterdi.
Tello, ikinci yarıda daha farklı ve etkili kimliğe büründü. Gökhan da onu izledi. Ve Bobo, iki gol atarak yine tribünlerin gönlüne girdi. Üzülmez’in 45 dakikalık mesaisine tam not.
Sakın Sivok biraz aksadı, Ekrem hücumda pek etkili değildi gibi bir düşünceye yönelmeyin. Beni de yazmaya zorlamayın.
Böyle bir skorun sarhoşluğu herkese bazı şeyleri unutturmuştur. Örneğin hakem Bünyamin Gezer’in durup dururken yarattığı penaltı gibi. Öyle değil mi sevgili hocam!
Yazının Devamını Oku 12 Mayıs 2009
GEÇEN hafta sonuçları Beşiktaş’ı mutlu sona doğru koşturuyor. Koşunun sonunda şampiyonluk ile kucaklaşır mı, bir bilene sormalıyım.
Mustafa Denizli, böyle bir soruyu hiç düşünmeden ve işi yokuşa sürmeden hemen yanıtlamış...
Aptallık olur! Başka hiçbir yorumu yanına bile yaklaştırmayacak kadar harbi bir yanıt. Bunu, kim nasıl yorumlarsa yorumlasın...
Ben, Mustafa Hoca’nın söylemek istediğini aşağı-yukarı anladım. Eğer, yüz yüze gelseydik, mimiklerinden ve gülümsemesinden daha da fazlasını algılardım. Ancak, bu da yeterli. Hocam diyor ki...
İşi, bu noktaya kadar getirdim. Bir sakata gelmeyelim! Uyarıyor ve birlik-beraberlik çağrısı yapıyor Denizli. Ben, işin şampiyonluk yönüne hiç dokunmadan diğer yüzüne bakacağım. Ve kamuoyunun gözündeki Beşiktaş’ın tırmanışından birkaç örnek vereceğim.
Yazının Devamını Oku 10 Mayıs 2009
BEŞİKTAŞ, yine aynı stres ve korkularla başladı oyuna. Belediyespor, Sivas’ta skoru ilk 17 dakikada 2-0 yapmış, Beşiktaş, hala sıkıntıları ile uğraşıyor Ankara’da. Holosko’nun golüne kadar böyle sürüp gitti oyun. Holosko’nun golünde, Delgado’nun pası nefisti. Beşiktaş’ın stresle boğuştuğu dakikalarda temposunu yakalayan tek kişi İbrahim Toraman idi. Hareketlerinde kararlı ve dikkatliydi. Savunmanın arkasına atılan toplar ve kaçan rakibe ilk müdahale hep Toraman’dan geldi.
Golden sonra Beşiktaş farklı bir tempoya girdi. Yusuf’un direkten dönen şutu... Ve devre biterken Yusuf’un Bobo’ya hazırladığı gollük pozisyon, maçın skoru için bir garantiydi.
Bobo kalktı, birkaç adımdan topu kaleciye nişanladı!
ilk 45 dakikada Beşiktaş, genelde sağ kulvarı kullandı. Ekrem’in taşıdığı topların Holosko ile buluştuğu pozisyonlarda, Beşiktaş varlığını hissettirdi.
Yusuf Şimşek, sol kulvarda koltuğunu beğenmeyen rahatsız bir misafir gibiydi. Her fırsatta içe kaçarak pozisyon aradı. Bu denemelerinde etkili ve başarılıydı.
Ernst’deki farklılığı anlamakta sıkıntı çekiyorum. İki haftadır gerçek kimliğinden uzak bir çizgide oynuyor. Özellikle pas hataları ve kaptırdığı toplar Beşiktaş’a tehlike olarak dönüyor.
Dün geceki performansı da böylesine önemli haftalar için kötü sinyaller verdi.
* * *
İKİNCİ yarıya berbat bir giriş yaptı Beşiktaş. Rüştü Reçber’in ardı ardına yaptığı iki kurtarış olası bir golden kurtardı Beşiktaş’ı.
Önce Adem Çalık’ın şutunu köşeden çıkardı. Hemen ardından Bilal Kısa’nın ayaklarına kapanarak skoru korudu.
Ankaraspor golünde, Beşiktaş savunma adamlarının Ediz’e vurdurduğu kafa şutu ve rakibe tanıdığı pozisyon rahatlığı yine tartışılacak.
Beşiktaş savunması bu suçu hep işliyor!
Eğer, farklı galibiyetin iyimserliği ile bu suç hasıraltı edilirse, bir şey söyleyemem. Ancak, böyle haftalarda benzeri suçu işleyenler ve ortak olanlar faturasını ağır öderler. Çünkü, bir hatanın götüreceği her puan Beşiktaş’ı hedefinden saptırabilir.
Beşiktaş, Sivasspor’un yenilgisinden sonra bir fırsat daha yakaladı. Ve rakibi Sivasspor’un önüne geçerek liderliğe yükseldi.
Şimdi de Trabzon rüzgarı esmeye başladı. Geride kalan üç haftada da Karadeniz ekibi ile uğraşacak Beşiktaş. Bir şey söylemek istiyorum...
Her bir Beşiktaşlı İbrahim Toraman’ın dünkü performansı ve hevesi ile oynarsa, şampiyonluk garanti...
Eğer, adeta sunulan bir şampiyonluğu bundan böyle yine elinin tersi ile iterse, buna ne derler sizler karar verin!
Yazının Devamını Oku 5 Mayıs 2009
SONUÇLARINA inanmakta zorlandığımız bir Süper Lig haftası yaşadık. Gün ışığında Sivasspor’un Gaziantep yenilgisi. Ve gece karanlığında F.Bahçe’nin Beşiktaş’a attığı hemşehri çelmesi...
Öncelikle bunları yazacaktım. Birden aklıma cumartesi gecesi oynanan Hacettepe-G.Saray maçı geldi. Hemen dümen kırıp, Ankara dönüşü G.Saray kafilesinin Atatürk Havalimanı’nda yaşadığı çirkinliklere doğru koşmaya başladım.
Neler oluyor Allah aşkına. Kafamı kurcalayan bir şeyi herkesle paylaşmak istiyorum. Ve bir soruya yanıt arıyorum...
G.Saray seyircisi çehre mi değiştiriyor?Sezgilerim, ılımlı ve hoşgörülü G.Saray seyircisinin süratle kimliğinden uzaklaştığını söylüyordu. Üstelik, bazı olaylarda bu değişimin kıpırtılarını yakalamıştım.
Üzerinde fazla durmadım. Bir heyecan ve anlık bir öfke kargaşası gibi algıladım. Ancak, Atatürk Havalimanı’ndaki çirkinlikler, duygularımda yanılmadığımı adeta kanıtlar gibiydi.
Yazının Devamını Oku 4 Mayıs 2009
TOPU ve orta sahayı Fener’e kaptırınca, ilk 45 dakikada etkisiz bir kimliğe büründü Beşiktaş. Ernst ve Sivok gibi sağlam ayakların bastığı orta sahada kaybolacağı hiç aklıma gelmemişti Beşiktaş’ın... Tello ve Delgado da bu bölgenin koşullarına ayak uyduramayınca, orta alan Fenerbahçe’nin egemenliğine teslim oldu. Bu, çöküşün başlangıcıydı!
İlk 45 dakikada Beşiktaş’ın umut kapısı sağ kulvardı... Ekrem Dağ’ın birkaç deparı ve yaptığı ortanın dışında, Beşiktaş’ın her hücum hevesi başlamadan bitti.
Ve ilk yarı boyunca pas hataları hiç eksilmeden sürdü. Kimliğinden kopuk bir takımda Holosko ve Bobo’nun kaybolmasını da yadırgamadım.
Fenerbahçe’nin, hiçbir Beşiktaş derbisinde ilk 45 dakikayı böylesine rahat oynadığını hatırlamıyorum.
Yediği kolay golün şokunu üzerinden atması için bazı isimlerin devreye girmesi gerekiyordu.
Oysa, Beşiktaş’ta yaprak kımıldamıyordu!
Beşiktaş’tan, daha doğrusu Mustafa Denizli’den gelecek hamleyi bekledim. O da, sanki oyunun ilk 45 dakikasını gözden çıkartmıştı.
Ve sahada dolaşan Beşiktaş’ı gerçek kimliğine kavuşturmak hiç de kolay değildi. Bir sihirli el bile üzerine sinen bu uyuşukluktan Beşiktaş’ı kurtaramazdı.
* * *
Denizli, beklenen hamleyi ikinci yarı başlarken yaptı. Delgado ve Sivok’u kenara çekti. Yusuf Şimşek ile Cisse’yi oyuna aldı.
Ve yediği beklenmedik ikinci gol, umutların tükendiği andı. Oysa, tribünlerin morali sağlamdı. Buna bir de Holosko’nun golü eklenince, işin rengi değişti. Ama Beşiktaş’a bir farklılık getirmedi. Denizli’nin, Serdar Özkan’la skoru zorlama düşüncesi normaldi. Ernst gereğinden fazla sahada kalmıştı ve hiçbir etkinliği yoktu.
Her değişiklik, Beşiktaş’ın kovaladığı bir beraberlik golü ve hevesinin çırpınışlarıydı. Bu gol gelebilirdi. Belki kötü oynamasına karşın sürpriz bir başka gol, sonucu da değiştirebilirdi. Selçuk Şahin’in, Ernst’e kontrolsüz müdahalesine Yusuf Yıldırım bir penaltı düdüğü de çalabilirdi.
Ancak, Beşiktaş’ın gerçek kimliğine kavuşması için oyuna farklı duygularla asılması gerekirdi. Bu havayı yaratacak bir kahraman beklemek de sadece aşırı bir iyimserlikti.
Bir ara gözüm Fenerbahçe savunmasına takıldı. Ali Bilgin-Yasin Çakmak-Gökhan Gönül ve Roberto Carlos... Beşiktaş bu toplama savunmayı aşacak ve gole ulaşacak beceriyi gösteremiyorsa, hiçbir mazeretin arkasına sığınmasın.
Sivasspor’un yenilgisiyle bir şans yakaladı Beşiktaş. Ama o şansı İnönü’de elinden kaçırdı. Bir bakıma, bir günde sevinci ve hüsranı birlikte yaşadı. Lafın özü, Beşiktaş, dün gece oynadığı oyunu diğer haftalara da taşırsa, korkarım kovaladığı şampiyonluk yine bir başka bahara sarkar...
Yazının Devamını Oku 28 Nisan 2009
BİR çocuk Süper Lig’de haftanın gündemine giriyor. 14 yaşındaki Ömer Faruk, taca çıkan bir topu hemen Mehmet Yıldız’a vererek, Sivasspor’un Trabzonspor maçındaki ikinci golüne katkı sağlıyor. Ve bu çocuğun hareketi, Beşiktaş’ın Eskişehir’de ikinci golünü hazırlayan Yusuf Şimşek kadar sükse topluyor.
Zaman her şeyi değiştiriyor ve geliştiriyor! Gençlik dönemlerimde bu çocuklar elleri belinde, bir seyirci gibi maç seyrederlerdi. Hatta, zaman zaman oyuna dalıp topu bile unuturlardı. Çoğu da sinirleri burnunda futbolculardan fırça yerdi.
Amaçları 2.5 lirayı kapıp, cep harçlığı yapmaktı. Ama daha çok F.Bahçe, G.Saray veya Beşiktaş’ın bir maçını bedava izleyebilmekti. Onlar için bir derbi izlemek sanki bayram şenliği gibiydi.
Şimdi bir maçın kaderine veya bir golün asistine ortak oluyorlar.
Zaman her şeyi değiştiriyor ve geliştiriyor.
Süper Lig’in puan cetveline bakıyorum, bir Anadolu takımı Sivasspor adım adım şampiyonluğa koşuyor. Beşiktaş’a kafa tutuyor. Her fırsatta inancını tekrarlıyor. Bu gücü de kendinde görebiliyor.
Kaç yıl geçti aradan... Saydım, parmaklarım yetmedi. Trabzonspor tam 25 yıl önce Anadolu’ya bir şampiyonluk armağan etmiş. Sonra kocaman bir sessizlik. Ve yıllarca süren İstanbul hegemonyası... 3 Büyükler saltanatı!
Acaba diyorum, zaman bu alışkanlığı da değiştiriyor mu?
Kimse kesin bir şey söyleyemiyor. Kim bir kelam etmeye yeltense, cümleyi tamamlamadan dilini içeri çekiyor.
Trabzonspor’un Sivas saltanatına son vereceğine inananlar, farklı yenilginin ardından söylediklerine bin pişman...
Beşiktaş’ın, Eskişehir’de biteceğine karar verenler, tam gaz tornistan...
Bülent Uygun, Trabzonspor maçından sonra bir tahmin yapıyor. Ve diyor ki...
Geride kalan 15 puanın 10’unu alırsak şampiyonuz.
Mustafa Denizli’den bir gün sonra yanıt geliyor...
Göreceğiz, hesabı doğru mu yaptı Bülent Hoca!
Yıllar sonra bir Anadolu takımı, İstanbul saltanatını zorluyor. Ve bir Anadolu takımı teknik direktörü bir büyüğün hocası ile şampiyonluk polemiğine girebiliyor. Söylediğim gibi...
Zaman her şeyi değiştiriyor!
Acaba, sıra Süper Lig’e mi geldi...
* * *
ZİRVENİN iki ortağını yeni haftada iki önemli maç bekliyor. Ve neler konuşuluyor neler.
Hani, şu sempati puanları var ya. Birileri bu puanları kafasına uygun cömertçe dağıtıyor.
Kimine göre, Gaziantepspor, Sivas’a direnmez!
Yani, Sivas, G.Antep deplasmanından transit geçer.
Kimine göre F.Bahçe, Beşiktaş’a hemşerilik kıyağı yapar!
Yani, ezeli birer rakip de olsalar, İstanbul’un hatırına çatışmazlar.
Bekleyip göreceğiz. Her ikisi de bu maçlardan rakipleri ile kol kola mı, yoksa saç-saça baş-başa mı çıkacaklar?
Zaman her şeyi değiştiriyor. Menfaatler, dostlukları da çökertiyor. Yine de göreceğiz. Herkes gibi merakla bekliyorum...
Sempati puanları kime nasip olacak?
* * *
İKİ takım da derbiye yaralarını sararak çıkacak. F.Bahçe’de 3’er maç cezalarını tamamlayan kaleci Volkan Demirel ile Semih Şentürk derbi ile tekrar sahalara dönecek.
İki sakat Gökhan Gönül ile Emre Belözoğlu’nun da derbide oynayabilecek duruma geldikleri söyleniyor.
Ankaragücü maçında sağ adalesinde sertleşme oluşan Alex’in de derbide oynayabileceği kesinleşti. Buna karşın derbide sarı kart cezalısı Önder Turacı yok.
İşte, F.Bahçe’nin sıkıntısı da bu noktada kümeleşiyor. Edu ve Lugano’nun yokluğunda bir de Önder’in cezası her halde Aragones’i bir hayli düşündürüyor.
İspanyol hoca, bu bölgede Yasin-Can Arat ikilisini oynatacak. Yoksa, bir başka alternatif mi deneyecek...
Beşiktaş, derbiye tam kadro hazırlanıyor. Bel ağrıları bulunan Nobre de çarşamba günü takımla idmanlara başlayacak. Derbide oynama olasılığı da fazla. Yine de karar Denizli’nin...
Beşiktaş’ın derbiye nasıl bir kadro ile çıkacağını merakla bekliyorum. Daha doğrusu, kadroya beklenmedik bir isim sızabilir mi, düşünüyorum...
Çünkü zaman, Mustafa Hoca’yı pek değiştirmedi. O, yine sürprizleri seviyor!
* * *
VE Yusuf Şimşek... Hep atacağı harika bir golün düşleri ile yaşar. Ve dostlarına sık sık tekrarlar...
Bir gün öyle bir gol atacağım ki, kimse unutamayacak.
Sevgili Yusuf Şimşek, Eskişehirspor maçında Holosko’ya öyle bir gol attırdı ki, bundan böyle düşlediği golü atamasa da, attırdığı bu golle hep anılacak.
Yazının Devamını Oku 27 Nisan 2009
BEŞİKTAŞ, ikinci yarıya Bobo ile başladı. Bu değişiklik, golsüz dakikalardan kurtulmanın bir arayışıydı. Mustafa Denizli de tek santrfor Holosko ile işin içinden sıyrılamayacağını anlamıştı. Hiç zaman yitirmeden ve oyunu riske atmadan gerekli değişikliği gerçekleştirdi Mustafa Denizli... Maçı izleyenlere bir soru yönelterek, Bobo’nun nasıl oynadığını sorsam... Pek olumlu bir yanıt alamam. Belki, üç puanın coşkusu ile Bobo’nun sırtını sıvazlayanlar çıkabilir.
Ancak gördüm ki, Bobo, oyunun düğümünü çözecek tek isimdi. Ve Holosko’nun yanına gerekliydi. Bu değişiklikten sonra Beşiktaş’ın hücum ve pozisyon etkinliği farklı bir çizgiye ulaştı.
Delgado ve Tello’nun ayağından çıkan topları kovalayan Holosko, Bobo’nun varlığı ile yalnızlıktan kurtuldu. Ve kenarlara kaçarak Beşiktaş’ı bu bölgelerden pozisyona koşturdu.
Lafın kısası, bir değişiklik Beşiktaş’ın kaderini belirledi!
Oyunun genelinde Beşiktaş tempoyu hiç düşürmedi. İlk 20 dakika oyuna ısınmakta zorlandı. Ama 20. dakikadan sonra gerektiği gibi oynamaya başladı. Ve oyunun sonuna dek tırmanışını sürdürdü.
Delgado, kızanların tekrar gönlüne girdi. Oyunda hep vardı. Herkes gibi şaşırdım... Toptan ve rakipten kaçmadı. Koşarak, her pozisyona daldı, gerektiğinde savaştı.
Hani, o ürkek Delgado da, işin önemini kavramıştı. Beşiktaş’ın puan kaybedecek lüksü yoktu...
* * *
ERNST’in doksan dakika dinmeyen kazanma hırsına ve oyun kalitesine bayıldım. Beşiktaş savunmadan çıkarken, Ernst hiç zaman yitirmeden ikinci bölgeye, oradan da rakip kaleye koştu.
Hiç abartmıyorum, dikkatle izledim. Alman, toptan önce rakip kaleye yöneliyor ve pozisyon alıyordu.
Beşiktaş’ta iyi oynayan oyuncu sayısı hayli fazlaydı. İyiler kervanındaki diğer isimleri düşünmeden sayabilirim...
Gökhan Zan, rakibin her atağına tavır aldı ve her pozisyonda göründü. İbrahim Üzülmez, yarım devre oynadı. Ama tam puan aldı. Kalede Rüştü Reçber, kritik kurtarışlar yaptı. İki pozisyondaki hareketi belki de maçın skorunu etkiledi.
Tello, beklediğim çizgiye ulaşamadı. Ancak, Bobo’nun önüne attığı gollük pas bir harikaydı. Başka, kim kaldı...
Yusuf Şimşek’i bekliyorsunuz galiba?
Ona iyi oynadı demeyeceğim. İyinin de ötesinde başka şeyler söylemek istiyorum. Son 10 dakikada oynadı. Oyunun bu kısacık süresine inanılmaz güzellikler sıkıştırdı.
Holosko’ya attırdığı golü hazırlarken neler yaptı neler. Görmeyene anlatamam ki!
Beşiktaş, Eskişehirspor galibiyeti ile şampiyonluk umudunu sürdürdü. Şimdi Sivasspor’un kaybedeceği puanı bekliyor. Bu yarış nasıl biter, bilemem. Ama yaşaması için Beşiktaş’ın tüm maçları kazanması gerektiğine inanıyorum. Başka yolu var mı!
Yazının Devamını Oku 23 Nisan 2009
BEŞİKTAŞ, ilk maçta yakaladığı farklı sonucun rahatlığını İnönü’ye taşıdı. Ancak rahatlıkla umursamazlık arasındaki farkı kavramakta gecikince, yedikleri beklenmedik bir gol ile uyandılar. Meye’nin golünde topun ve pozisyonun çevresindeki hiçbir savunma adamı rakibi engelleme gibi bir girişimde bulunmadı. Ailece seyrettiler ve adeta gole yardım ettiler.
Oyunun ilk yarısında Beşiktaş’ın hücum organizasyonunda çektiği sıkıntılar, net bir biçimde hissedildi. Oysa Yusuf ve Delgado’nun birlikte yüklendikleri görevin Beşiktaş’ı hücum yollarına daha etkili ve bilinçli koşturacağını düşünüyordum.
Holosko’nun golünden sonra bu ikilinin biraz hareketlenmesi, Beşiktaş’ın pozisyon sayısına farklılık getirdi.
Bobo, yanında bir adam bulursa, kendisi ile birlikte onu da oyuna ve pozisyona zorluyor.
Yusuf Şimşek ile birlikte kurdukları hücum tezgahında zaman zaman iyi işler yaptılar. Ancak, bunu oyunun daha geniş dakikalarına yaymakta zorlandılar.
Ekrem Dağ, taşıdığı enerjiyi hiç esirgemeden harcıyor. Sağ kulvarda bir trafik canavarı gibi. Yıkarak gidip-geliyor. Ama taşıdığı topları değerlendiremiyor.
* * *
BAZI anlarda kolayca hissettim. Beşiktaş, kupayı oynarken aklı zaman zaman pazar günü gideceği Eskişehir deplasmanına kayıyordu. Bu saplantı bir ara oyunu ve skoru zora soktu...
Mustafa Denizli’nin Sivok’u oynatmaması ve Tello’yu uzun süre kenarda bekletmesini de olası bir sakatlık veya karttan kaçış gibi yorumladım.
Bir bakıma hocanın da aklı Eskişehirspor maçındaydı!
İbrahim Toraman’ın yokluğunda Ankaraspor, Beşiktaş savunma bölgelerine beklenmedik transit girişler yaptı. Son vuruşlarda biraz daha dikkatli davransalardı sonuç değişebilirdi.
Holosko, topu önünde buldu mu veya stiline uygun bir pas aldı mı gözle kaş arasında Beşiktaş’ı rakip yarı alanına taşıyor. Beşiktaş, Holosko ile bu bağlantıyı neden sık sık kurmaz anlayamıyorum.
Ernst mi? Kurulmuş pilli oyuncak gibi. Kurup bırakın, oyunun sonuna kadar koşsun, dağıtsın...
Beşiktaş finale kalmayı başardı. Ama oyunun son dakikalarında yaşadığı korkuyu bir de ona sorun.
Yazının Devamını Oku