Paylaş
Yıl 2009: “Aydın’ın Kuşadası ilçesine bağlı Davutlar beldesi ile Söke ilçesine bağlı Ağaçlı köyündeki 5 bin civarında kovanda toplu arı ölümleri meydana geldi...”
Yıl 2013: “Aydın’da arılar esrarengiz bir şekilde ölmeye başladı. Aydın merkez, Köşk, Sultanhisar, Çine, Yenipazar ve Dalama bölgesinde meydana gelen arı ölümleri ile ilgili Aydın Arı Yetiştiricileri Birliği ve Tarım Bakanlığı yetkilileri inceleme başlattı.”
Yıl 2014: “Aydın’da şaşırtan arı ölümleri. Havaların ısınması ve tarım faaliyetlerinin başlaması ile birlikte milyonlarca arı telef oldu.”
Yıl 2018: “Aydın’da geçen hafta Karpuzlu’da meydana gelen arı ölümlerinin ardından bu defa da Efeler’de arı kolonileri arasında yağma savaşları başladı.”
Dahası da var elbette ve Aydın bu konuda tek örnek değil. Sistematik şekilde katlediliyor, toplu şekilde ölüyor arılar her yıl.
Peki sebebi nedir?
Mantarlar, parazitler ve bakteriler de arıları öldürür ama birinci sıradaki şüpheli tarım ilaçları, pestisitler, “neonikotinoid” adı altında satılan ve “kafaya göre” kullanılan ürünler.
Bu zehirler elbette dünyanın hassas dengesinde çok önemli bir görev üstlenen arılara zarar vermiyor sadece.
Ürün de zehirleniyor, o ürünü yiyen insan da... Çilek de zehirleniyor, et de, süt de...
Bir aptallık, vurdumduymazlık sarmalında tükenip gidiyoruz...
Arıcılar, çevreci örgütler ve bazı vatandaşlar yıllardır bu zehirlerin yasaklanması gerektiğini anlatıyor, üreticiler her toplu ölüm vakasının ardından açıklama yapıyor vesaire.
Çin’in ardından en büyük bal üreticisi konumundayız; 8 milyon kovan var Türkiye’de ve yılda ortalama 150 bin kovan kurban ediliyor bu zehirlere.
AB’nin Avrupa’da yaşanan toplu ölümlerin ardından yasakladığı bu zehirler için geçtiğimiz ekim ayında Türkiye’de de çevreci örgütler ve arı üreticileri harekete geçti, “Hepimiz aynı kovandayız” başlıklı bir kampanya başlattı, 100 binden fazla imza toplandı.
Ve nihayet, dün arkadaşımız Zeynep Bilgehan’ın haberinden öğrendiğimiz üzere Tarım ve Orman Bakanlığı 81 ildeki müdürlüklere bir yazı yollayarak 3 büyük şüpheli zehrin yasaklandığını duyurdu.
Yıllardır bilinen bir konunun “acil” koduyla müdürlüklere duyurulmasının “bürokratik kara komedi” boyutunu görmezden gelip “Hayırlı olsun” diyelim demesine de...
Bu işlerin nasıl yürüdüğünü biraz olsun bilenler bu yasağın nasıl denetleneceği konusunda haklı şüphelerini sürdürecektir.
Atılan adım elbette önemlidir ama onlarca çeşit zehirle birlikte yetiştirilen ürünleri de, arıları da kurtaracağına pek ihtimal vermeyenlerdenim.
İnsanoğlunda bu açgözlülük, bu arsız tüketim hırsı oldukça, ilaç firmaları milyarlarca dolarlık bu pazarı sağdıkça ilacın adı değişir, etiketi değişir; aynı tas, aynı hamam sürer gider gibi geliyor bana.
Bu da böyle önemsiz(!) bir meselemizdir işte.
Vız, vız, vız; tırıs, tırıs, tırıs...
Paylaş