UFO, Gulyabani, Lucy

TOPESTO 10 gün önce, kafayı kırıp İzmir'e kaçtı. Ne zaman sıkılsa oraya kaçıyor zaten. İyi de yapıyor. İzmirli değilim fakat cennet vatanımızın bu cennet köşesi bana da iyi gelir...

Döner dönmez aradı: ‘‘N'aber usta? Var mı şehirde enteresan bir hadise?’’ diye sordu.

‘‘Enteresan diyebileceğimiz şeyler oluyor ama direkt olarak bizimle ilgili değil’’ dedim.

‘‘Ne gibi? Nasıl şeyler?’’ dedi.

‘‘Taksim Meydanı'nda o çok sevdiğimiz eski Türk filmindeki Gulyabani'yi andıran dev bir basketbol oyuncusu maketi duruyor mesela... Bir de Hayal Kahvesi'nin sokağının başında iki tane uzaylı UFO Müzesi'ne çağırıyor insanları... Türk Basını'nın değerli bir takım yazarları Ally McBeal konusunda köşeler arası cenk başlattı. Halk her konuda olduğu gibi bunda da iki, üç, hatta bununla da yetinmeyerek dörde, beşe filan bölündü. Bir de Türk Elvis Toplantısı varmış ama ona hiç girmeyelim istersen’’ dedim.

* * *

Haklı olarak ‘‘İyi misin sen?’’ dedi.

‘‘İyiyim, hatta bebe bisküvisinin kapak güzeli kadar gürbüzüm. Dediklerimin hepsi gerçek. Ama dev basketbolcu balonunu kaldırdılar salı itibariyle. UFO'cuları görüyorum ara sıra. Uzaylı gibi giyinmiş iki şahıs var hakikaten. Rica edeceğim, 'Uzaylı gibi giyinmek nasıl oluyor?' diye sorma’’ dedim.

Baktık telefonda olmayacak bu iş, 10 günlük malzeme birikmiş bünyede, mahalle kahvesinde buluşmaya karar verdik.

Topesto elinde bir şişe zeytinyağıyla geldi, bir melek olan annesi bana yollamış. Buradan selamlarımı sarkıtıyorum İzmir'e. Teşekkür ederim Hale Teyze, bitince haber veririm Hale Teyze, yemeklerimizi düzgün yiyoruz Hale Teyze, İzmir'e herhalde Mart ayında geleceğim Hale Teyze, henüz bir evlilik olmadığı için torun haberi filan da yok Hale Teyze... Ellerinizden öperim.

Her neyse işte; Topesto doğal olarak telefonda anlattıklarımdan bir şey anlamamış.

‘‘Ne UFO'su, ne Gulyabanisi? Ne dedin sen ya?’’ diye girdi lafa.

Mevzuyu biraza daha açarak anlatmak durumunda kaldım.

Yoldan geçen insanları UFO Müzesi'ne davet eden uzaylılara takılmış. ‘‘Var mı hakikaten böyle bir şey?’’ diye sordu.

‘‘Var, gözlerimle gördüm. Hatta Simurg'a gitmek için o sokağa girmem gerekiyordu, yanlarından geçerken tedirgin oldum.’’ diye cevap verdim.

‘‘Müzeye gitseydin bari’’ dedi, ‘‘Henüz böyle bir şeye hazır olduğumu sanmıyorum ağbi’’ dedim.

‘‘Haklısın aslında’’ dedi.

* * *

Bir müddet daha boş boş konuştuktan sonra, yan masada emekli hakim Arif Beyamca'yla çay içen Bakkal Ceset Hilmi'nin ‘‘Çiftli okey oynayalım’’ davetini kabul ettik.

Arif Beyamca okey oynamayı sevmiyor. Topesto da sevmiyor. Ben de sevmiyorum. Ceset Hilmi'nin de okeyden çok hoşlandığını sanmıyorum. Ama başladık işte.

Ceset Ağbi, tamamen yarışmacı bir ruha sahip olduğundan, ‘‘Nesine oynuyoruz?’’ dedi.

Bu ‘‘Nesine oynuyoruz?’’un cevabı, hiçbir zaman normal bir şey olmaz. Arif Beyamca, bir keresinde tavlada Ceset Ağbi'yi yenince Deniz Hukuku kitabı okutmuştu mesela. Çok eğlenmiştik.

Arif Beyamca, ‘‘Kaybeden ekip, kazananın duvarlarını boyasın’’ dedi.

‘‘Olur’’ dedik. Arif Beyamca kaybetse bile duvarlarını boyayacağımız da böylece kesinleşmiş oldu.

Arif Beyamca Topesto'ya ‘‘Neredeydin sen? Gözükmüyorsun epeydir...’’ dedi. Topesto İzmir'de olduğunu söyledi.

Arif Beyamca ‘‘Ben İzmir'deyken’’ diye başlayarak eski davalarını anlatmaya başladı. Tahminimizce 400 kadar yerde görev yapmış Arif Beyamca. Çünkü Türkiye'de herhangi bir noktadan bahsedildiğinde, ‘‘Yeni mezunum o zaman... Tayinim ...'ya çıkmış...’’ diye başlıyor çünkü lafa.

Arif Beyamca anlatırken Ceset Hilmi ‘‘Arif Ağbi ben bu davayı hatırlıyorum, Bursa'da değil miydi o ya?’’ diye ortalığı bulandırıyor. Sonra Arif Beyamca kızıyor, ‘‘Bana bunak mı diyorsun sen?’’ diye Ceset Ağbi'yi fırçalıyor falan filan. Klasik program dahilinde gerçekleşiyor bunlar.

Ceset Ağbi'yle Arif Beyamca kapışmasına ilgimiz azaldığı anda Topesto, ‘‘Ally McBeal hadisesi nedir?’’ diye sordu.

Okeye mi dönsem, direkt döksem mi taşları diye düşünürken cevap verdim: ‘‘Dizi üzerine bir kısmını anladığım, bir kısmını çözemediğim bir polemik işte...’’ dedim.

‘‘Kimler seviyor, kimler sevmiyor’’ peki dedi.

‘‘Sevmek sevmemek üzerine değil galiba... Daha çok Ally McBeal üzerinden hayata mana katılıyor’’ dedim. Bu arada okeye dönmeye karar verdim.

‘‘Seinfeld'in bittiği kötü oldu’’ dedi.

‘‘Ben de özlüyorum’’ dedim.

Topesto, ‘‘Sen bu diyaloğu yazınca polemiğe girmiş olur musun?’’ dedi.

‘‘İstemem ama deneyebiliriz’’ dedim.

Bu sırada Ceset Hilmi döktü taşları. Bozuldum.

‘‘Ama Lucy Liu'nun hastasıyım’’ dedi Topesto.

‘‘Ben de’’ dedim...


Cronenberg, FB ve TS


GEÇEN hafta !F İstanbul Bağımsız Filmler Festivali'nin açılışı var. Açılışta, David Cronenberg'in ‘‘Spider’’ı gösterilecek.

Kalktık gittik Fitaş'a. Fakat biraz biz erken gitmişiz, biraz kapı açılma saati ileri alınmış... Bir de ortam çok kalabalık. Sıkıntı bastı haliyle.

O sırada Nur Çintay ve Emre Aköz'le karşılaştım. Kalabalık mideye yumruk şeklinde çalışıyor, çok sıkıcı. Emre Aköz'ün aklı az sonra başlayacak Efes Cup Final maçında. Fenerbahçe-Trabzonspor'la oynuyor. Kendisi iyi Fenerlidir, bilen bilir.

Sıkıntısını anladım, destek verdim: ‘‘Burası çok bastı... Maç da var. Hemen üst katta... Biraz sonra başlayacak... Final...’’ gibilerden yol yapıyorum.

Nur Çintay, ‘‘Ben tek başıma seyreder, sizi bulurum’’ dedi. ‘‘Sıkılmaz mısın?’’ diye bile sormadan soluğu North Shield'da aldık.

Ben geçen hafta, kiminle oynayacağını bile bilmeden ‘‘Fener kupayı alır’’ diye yazı yazmışım. Yani Galatasaraylı halimle Fener'e güvenmişim... Bunun ilk kez olduğunu tahmin edersiniz herhalde.

Böyle bir yazı yazınca da hayatta ilk kez Fener'in kupa kazanmasını ister bir hale gelmişim.

Hayli karmaşık duygularla seyrediyorum. ‘‘Fener gol atarsa sevinecek miyim şimdi? Yok daha neler’’ filan diyorum içimden. Netice itibariyle Trabzonspor kupayı kazandı.

Cronenberg filmi seyretmek üzere evden çıkıp Fener'in kazanacağını iddia ettiğim bir kupayı Trabzonspor'un kazanmasına şahit oldum. Tuhaf işte!..


Cep mütehassısı


CEP cihazı bozuldu. Haklı sayılır alet. Beni o kadar düşürseler ben de bozulurdum. Bozulduğunu pek belli etmedi başta. Baktığında normal gözüküyor.

Cep telefonu zır zır çalan tiplerden değilim. Fakat bir insanın telefonu üç gün içinde bir kez olsun çalar değil mi?..

Üçüncü gün, cep cihazını sabit cihazın yanına koydum ve çalışıp çalışmadığını denemeye karar verdim. Sabit cihazdan numarayı çevirdim bekliyorum...

Bir süre sonra meşhur ‘‘Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor, lütfen...’’

Yapma ya, kim kime ulaşamıyor?.. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Ben, kendimi arıyorum ve telefon bana ulaşılamadığını söylüyor.

Bu mevzuyu felsefi bir platforma taşıyacak değilim elbet ama insanın arayıp da kendisine ulaşamaması saçma değil mi sizce de?.. Peki, takılmayalım.

Bu durumda cep cihazlarından anlayan bir arkadaşı aradım. ‘‘Tahtakale'ye gideceksin’’ dedi ve devam etti, ‘‘Ama Beyoğlu'nda da yaptırabilirsin...’’

İkinci şık daha yakın olduğundan adres aldım ve telefonu götürdüm.

Verdiği adreste beyaz önlük giymiş bir teknisyen, önünde de yüzlerce çip vesaire... ‘‘Nesi var?’’ dedi...

‘‘Bilmiyorum ama çalışmıyor işte’’ dedim. Bir takım anlamadığım şeyler söyledikten sonra, telefonu aldı, kartvizitini uzattı ve ‘‘Akşama doğru arayın bakalım nesi varmış...’’ dedi.

Kartı aldım çıktım. Daha sonra, akşama doğru 'hastanın' durumunu öğrenmek için kartı çıkardığımda dumura uğradım. Kartın üstünde aynen şöyle yazıyordu: ‘‘CEP TELEFONU HASTANESİ. Dr. İ.. U.. (Adını yazmayayım, reklama girer, değil mi?)’’

Arayıp sordum, ‘‘Hasta nasıl, yaşayacak mı?..’’ diye.

‘‘Turp gibi... Buyrun ziyaret edebilir, hatta eve çıkarabilirsiniz’’ dedi.

Gittim, faturayı ödedim, cihazı aldım...

Bu arada, size bir hizmet vermek maksadıyla şunu da sordum: ‘‘En çok ne arıza oluyor doktor bey?’’

‘‘En çok şebeke arızası şikayeti geliyor’’ cevabı geldi. Bir de en sağlam telefonun hangisi olduğunu sordum ama cevabı yazarsak diğerlerine ayıp olur. Hem öyle net bir cevap da gelmedi... Birinin tamiri kolaymış, biri daha dayanıklıymış, filan falan...

Bu arada telefon yine bozuldu, yine bıraktım. Herhalde yeni bir tane almak gerekecek.

Böyle normal normal anlattığıma bakmayın, hálá hadisenin etkisi altındayım. Kendine ulaşamamak... Acayip!
Yazarın Tüm Yazıları