Türk Tipi Entel Bar prototipi

Kanat ATKAYA
Haberin Devamı

GALİBA gözlerim bozulmuş. Bunu Arif'te (Bu kadar çok adı olan bir bar daha var mı bilmiyorum: Çiçek Bar, Sinema Sevenler falan filan) otururken fark ettim. Eskiden, barın arkasında duran küçük dolapların üzerindeki isim plakalarını (Böyle mi deniyordu acaba, neyse) okuyabiliyordum. Cumartesi gecesi uzun uzun baktım, gözlerimi kıstım, iyice açtım olmuyor, okuyamıyorum. Neyse tahmin etmesi güç değil en azından.

Çiçek Bar -bilen bilir- Türk Tipi Entel Bar prototipidir. Buzlu badem, rakı, sakal sıvazlama, uzun uzun dalıp gitme, şiir ezberleyip kadın tavlama, ‘‘N'olacak bu Türk Sineması'nın halları’’ gibi klasiklerin doğum yeri diye de bakılabilir.

Cumartesi gecesi, en zavallı halimle Çiçek Bar'ın kapısına geldiğimde amacım neydi bilemiyorum. Derin psikolojik tahliller yapmaya gerek yok aslında. Geçen haftayı İzmir'de geçirdiğim ve aslında yazacak hiçbir şeyim bulunmadığı için kendimi ateş hattına doğru öyle fırlatıvermişim işte. Bana da yazık oluyor ama...

Kapıdaki çocuk ‘‘Üye dışındakileri almıyoruz’’ dedi. Yahu dünyanın en temiz yüzlü adamı değilim ama, öyle berbat bir adam da değilim. Bu oyunu biliyorum aslında. Yine içeride olması muhtemel insan ismi bulmaca oynayacağız. Ben ki; bir kez Çiçek Bar'da Atıf Yılmaz'ın masasında bile oturmuşum. Bir yerde kayınçosu sayılıyor ya; Barış Pirhasan'ı tanıyorum. Bu sayede, o efsane masaya oturmuşluğum var.

Kapıdaki çocuğa Barış Pirhasan'ın adını versem belki o Barış'ı tanımıyor. Amaan her neyse bu kadar uzun düşünmedim tabii. Size anlatırken elimde olmadan abartıyorum bazı şeyleri. Bir anda, coşkuyla ‘‘Deniz Türkali’’ diye bağırdım. ‘‘Burada değil ama buyurun’’ dedi.

Çiçek Bar'a girmek için böyle bir efor sarf etmek anlamsız tabii ki. Ama n'apıcan işte, vazife bilinci falan filan. Bir bar bu kadar mı değişmez. 1980'lerde kapısından ilk girdiğimde çok etkilenmiştim. Ama o günden bugüne neredeyse hiçbir şey değişmemiş.

Ama içerisi çok boştu. Zaman içinde dekorun bir parçası olarak algılamaya başlanan isimlerin hiçbiri yoktu. İnsanın gözleri biraz meşhur insan arıyor ama; yok, yok, yok. Eh, ben de bütün gece Türk Sineması'nın derin problemleriyle uğraşacak değilim. Bir tane bir şey içip aynen kendimi sokağa attım.

Canım gezmek filan istemiyor. Hala Reha Muhtar'ın 20'nci Haber Yılı programını kaçırdığım için pişmanlık denizlerinde yüzüyorum. Sinemada gösterseler ne güzel olur filan diye düşünerek yürürken. Son 24 saat içinde aklımdan geçen en rasyonel düşüncenin sinemaya gitmek olduğunu fark ettim. Aynen geceyarısı filmine bilet alındı ve sinemaya gidildi tabii ki.

Haberin Devamı

Yine kendimce bir klasik olan, ‘‘Yer gösterici ne işe yarar? Ben aptal mıyım ki bir adam bana yerimi gösteriyor? Dünyanın neresinde var böyle bir dangalak uygulama? İsteyen istediği yere otursun kardeşim!’’ repliğini tekrarladım ve hakiki bir psikopat gibi tekrar ‘‘American Beauty’’yi seyrettim. İyi film vesselam!

Yazarın Tüm Yazıları