Sepet gibi oturulan yılbaşı

Geçen hafta Topesto’yla yılbaşı gecesi planımızın "Riko’yu da çağırır sepet gibi otururuz işte; taverna kapatacak halimiz yok" cümlesiyle noktalandığı yerde kalmıştık.

Bu köşeyi "Bir Manyak ve Yakın Arkadaşlarının Günlüğü" şeklinde algılamanızı istemem, fakat artık çok geç!..

31 Aralık’ta sessizce dağılıp, aile ve eş dost muhabbetini tamamlayıp yine sessizce buluştuk.

Daha doğrusu ben evdeki konumumu sabit tuttum; Riko geldi, Topesto geldi, yolunu şaşırmış bazı bahtsız arkadaşlar evde parti var sanıp geldi (aynı hızla gittiklerini söylemeye ihtiyaç yok herhalde) vesaire vesaire...

Gelenlerin aynı hızla gitmelerinde benim evde eşofman altı, üzerinde "Tek Büyük Galatasaray" yazan terlik ve "Teksas Elektrikli Testere Katliamı" tişörtüyle oturuyor olmamın etkisi de bulunabilir tabii.
/images/100/0x0/55eadcccf018fbb8f89b7657
*

İlk düşen Topesto oldu. Bir şişe şarap getirmiş, "Açayım mı bunu" diye sordu, "Açılmışı var" diyerek battal boy bira şişesini işaret ettim.

"Ben şarap içeceğim" diye ısrar edince, "Tirbuşonun yerini biliyorsun. Son şarap şişesi maceranda duyulan ihtiyaç üzerine yanına bir de kağıt havlu rulosu bıraktım" diyerek mutfağı işaret ettim.

Bu arada televizyonla bağlantı kurulmamış henüz; kendimce DJ’lik yapıyorum evde -ki alışık olmayanı bayıltırım, her albümden bir şarkı çalınır ancak...

"İki koltuk ortasına sehpa" konumuna geçip televizyonu açtığımızda yeni yıla bir saat vardı.

"Victoria’s Secret defilesine daha bir saat var" diyerek sesi sıktık, müzik dinlemeye devam ettik.

O ara Riko düştü kan ter içinde...

"Taciz işinin dalağını yarmışlar; bir ara bana bile sarkacaklar diye paniğe kapıldım" dedi.

Tacizden korkan arkadaşı bir görseniz, olayın vahametini daha iyi anlardınız.

O da kanepeye devrildi, duruyoruz...

"Senin rakı duruyor dolapta hálá" dedim.

Riko kalkıp mutfağa doğru yürürken, "Huysuz’un içkisi bitmiş, tazeleyeyim mi?" deyince içim bir fena oldu.

Yılbaşı diye -bazen aklıma esince, özel gün beklemeden de yapıyorum- rahmetli Oğuz Aral’ın fotoğrafının önüne bir kadeh viski koymuştum...

"Nassı?" diye hafiften tırsarak yerimden doğrulurken Topesto, "Ben o viskiyi Huysuz’a koyduğunu sonra fark ettim. Şarabı açmaya giderken Kanat hıyarı burada shot viski unutmuş diye yuvarladım ben onu" dedi.

Benim bir şey yapmama gerek kalmadı, Riko ekleştirdi bir tane kafasına.

*

Geyik sürülerini yılın son saatlerinde "Kaçın oğlum, Noel Baba yakalarsa arabaya koşar sizleri" diyerek serbest bırakmışız, "akışkan olmayan bilinç" usulüyle laflıyoruz.

Topesto, Huysuz’un içkisini içmiş olmanın verdiği vicdan azabından, fotoğrafa bir nevi sunak muamelesi yaparak kurtulmaya çalışıyor.

Küçük meze tabağı bile hazırladı ama geçmiş olsun...

Bir süre benim yeğenim Batuhan’a hediye olarak kazak almış olmamla (Annem The Matrix: Path of Neo adlı oyunu almış, ben kazak! Dayıya gel, dayıya!..), bir süre Topesto’nun kıyafetiyle (Gören de yılbaşı balosuna katılacak sanır, gömlek, ceket filan yapmış genç kendine) dalga geçtik.

Sonra 2005’i uğurlayıp 2006’yı karşılama işini yine gecikmeyle yaptık.

Geri sayımda anlaşamadık, duracağımız yere karar veremedik (Topesto pencereye, Riko’yla ben Oğuz Abi köşesine gitmiştik) ve bir yıla daha geç girmeyi başardık.

Fena mı oldu? Hayır tabii ki.

Sonra Topesto gitti, Riko’yla NBA maçına kadar beklemeyi planladık ama o da dağıldı.

Ben maçı seyrettim ama...

Bundan iyisi olabilir miydi?

Olurdu tabii, olurdu da kim uğraşacak di mi ama?

Malum sarı tişörtün son durumu

Tarih: 30 Aralık 2005. Yer: Hürriyet Medya Towers’ın 5’inci katı.

Hürriyet’in ek gazetelerini hazırlayan "Beşinci Kat Tayfası"nın geleneksel (artık geleneksel oldu herhalde bunca yıldan sonra) yılbaşı partisi var.

Bu partilerin sonunda bir çekiliş yapılır ve katılan herkese çam sakızı çoban armağanı kontenjanından bir hediye verilir.

Kadınların ağırlıklı olduğu ekibin partilerinde zaman içinde biz erkeklere sutyen, ağda, kırmızı don çıkmışlığı çoktur. Yani hediye için katılmıyoruz partiye.

Fakat bu sene heyecan yaratan bir başka obje vardı çekilişte: Ertuğrul Özkök’ün, Sharon Stone röportajıyla Türkiye’nin gündemine gelen sarı tişört.

Özkök, kendi açısından misyonunu tamamlayan tişörtü halka açmaya karar vermişti.

El altından almak için para önerecek halimiz yok Özkök’e, kura için bir numara çekip beklemeye başladık. Ancak malum tişört, eklerin görsel tasarımından sorumlu ekipten Ozan Sile’ye çıktı.

Ancak Ozan kardeşimiz daha çiçeği burnunda bir evli. "Malı mundar etmek" diye ben buna derim. Sarı tişört efsanesinde son durum budur arkadaşlar.

Medya dedikodularını sevenlere önemle duyurulur.
Yazarın Tüm Yazıları