Paylaş
Doluca’nın yükünü sırtlayan Sibel Kutman, Fikret Abi’nin oğlu ve benim de çok sevdiğim Özgür’ün okul arkadaşı, bir nevi aile yemeği sayılır.
Yemek sırasında saldığımız geyik sürüsü, “3’üncü sayfa güzellerinin tarihsel süreci” üzerinden yol yapıp “Şarap niye haramdır?” noktasına vardı.
Söz alıp yakın zamanda okuduğum “Hazreti Nûh, şeytan, şarap ve 7 hayvan” efsanesini hatırladığım kadarıyla aktardım.
Baktım kimse bilmiyor köküne mitolojide de rastlanan efsaneyi, “Doğrusunu yazarım o zaman, bilen de bilmeyen de faydalanır, isteyen aydınlanır” diyerek okuduğum kaynağa, Tarih ve Toplum’a yöneldim.
Kaynağım, artık ne yazık ki yayınlanmayan Tarih ve Toplum Dergisi’nin Eylül 1990’da bayilere ulaşan 81 numaralı nüshasında bulunabilecek, Halil Erdoğan Cengiz’in leziz kaleminden çıkma “Eski Arslanları Takdimimizdir” başlıklı makale.
“Araplar bay arslana esed, bayan arslana esede derlermiş...” diye başlayan şapşahane yazının “Şarap içenlerde görülen yedi değişik etki nereden kaynaklanmış?” bölümünü eve dönünce yine okudum.
İslami hikmetlerden bahseden bir eser olan “Ravzatü’l-ulemâ”yı kaynak göstererek Hazret-i Nûh’un bir üzüm kütüğü dikmesi ve sonra yaşananları şöyle anlatıyor makalemiz:
“Nûh aleyhisselâm, bir bağ dikmiş idi. Şeytân aleyh’l-la’ne (lanet onun üzerinde olsun) ol bağa üfürmekle bağ kuruyup Hz. Nûh gamlandı. Âyâ (acaba) ne sebebden böyle oldu diyü bağın halini fikr idüp oturdu. Şeytân gelüp ayıttı: Ne fikr idersin? Hz. Nûh haber verdikde: Ya Nebiyallâh! Eğer bağın yeşillenmek ister isen, bana izin ver bağın üzerine yedi şeyh zebh edeyim (boğazlayayım) diyüp Hz. Nûh’da izin vermekle Şeytân...”
Özetle şeytan, Nûh’un bağını yeşillendirmek için 7 hayvan kesip kanını üzüm kütüğüne akıtmayı önerir.
Bu 7 hayvan: “Bir arslan ve bir ayu (ayı) ve bir kaplan ve bir çakal ve bir kelb (köpek) ve bir dilkü (tilki) ve bir horos (horoz)”dur.
“Hain Şeytân”, bu hepsi birbirinden tatlı 7 hayvanı öldürür ve kanını akıtır, “Ol sâ’at bağ yeşillenir ve yedi taze üzüm hasıl olur.”
Oysa daha önce sadece bir tür üzüm vardır.
Bu noktada “İşte şiraz, işte kabarne sovinyon, işte merlo, işte öküzgözü efsanesi böyle doğmuştur efendiler” şeklinde sululuk yapmayı ihmal etmedim tabii!
Ama meselemiz bu değil, müsaitseniz kaynağa ineceğiz...
Yedi hayvanın kanıyla sulanan bağdan çıkan şarabı içenin hallerini şöyle aktarıyor makale:
“Ol eclden (o sebepten) şâribü’l hamr (şarap içen) arslan gibi şecâ’atli (yürekli), ayu gibi kâvi (güçlü), kaplan gibi gazablı, çakal gibi ahvâlini (durumunu) söyleyici, kelb gibi döğüşçü, dilkü gibi temellüklü (yaltaklanıcı), horos gibi çağırıcı oldu...”
Bir başka kaynak daha var.
“Aynî (1766-1837) de Sâkînâme’sinde şarabın icadını anlatırken ilk asmayı Âdem Peygamber’in diktiğini, sonra Seytân’ın gelip sırasıyla tavus kuşu, maymun, arslan ve domuz keserek kanlarını asmanın köküne akıttığını; bu yüzden şarap içenlerin sırasıyla önce tavus kuşuna, sonra maymuna benzediğini, ardından arslanlaştığını ne nihayet domuza döndüğünü anlatmaktadır.”
<
İşte böyle. Sonra “arslan kuyruğu” taşıyanın hile yutmayacağını, cebinde “arslan dişi” gezdirenin dişinin hiç ağrımayacağını, sandığa bir parça “arslan derisi” konulursa güvelerin uzak duracağını ve falanı ve filanı öğreniyoruz.
Geyikler ve arslanlar, iyi pazarlar.
Paylaş