Paylaş
“Zabıta sokak müzisyeninin enstrümanına el koydu” cümlesi zaten başlı başına bir kara mizah başyapıtı!
Haberin devamında şöyle cümleler göreceğini düşünüyor insan ister istemez:
“Düzenlenen operasyonda 7 adet ‘Şık Latife’ çalmaya elverişli akustik gitar, 7 adet tahrip gücü yüksek perküsyon seti, çeşitli çap ve ebatta 30 adet tef, klavyesi elden geçirilmiş 2 akordeon ve örgütsel doküman olduğu belirtilen sayfalarca nota ve akor defteri ele geçirildi.
Zabıta ekipleri operasyon sonrası düzenlenen basın toplantısında müzisyenlere yakalanan araç/gereçle ‘Yakalarsam Muck Muck. İmza: Zabıta’ yazdırdı...”
Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, yaşananların “Beyoğlu’nda sokak müzisyenlerine de yasak geldi” şeklinde algılanmasından rahatsızlık duyduğu için twitter üzerinden açıklama yaptı.
Ama ne açıklama!
Demircan, “Özel bir yasaklama yok... Zabıta gürültüden şikâyet edildiği için duruma el koymuş... Hoparlör kullanıyorlar... Bu (sokak müzisyenliği) aslında bir hoşluktur gelip geçene... 5 sene önce sokak çalgıcıları getirtmiştik... Bu rutin uygulamadır... Bizim haberimiz olmaz... Birbirimize güvenelim lütfen... Bırakalım insanlar görevlerini yapsınlar...” şeklinde konuyu kendince toparladıktan sonra inciyi döküp saçıyor birden:
“Müdahale yerinde ve zamanında olmazsa aklına gelen orkestra kurar!”
Pardon?
Bir daha okuyalım gözlerimize inanmak açısından: “Müdahale yerinde ve zamanında olmazsa aklına gelen orkestra kurar.”
Orkestra aklına gelince kurulan bir şey değil midir zaten?
Belediyeye sorulacak bir mevzu mudur?
Bulutsuzluk Özlemi’nin eski bir şarkısında belirttiği üzere “Evinde gitarın var mı? Gidelim öyleyse” ruhuyla kurulur sanıyorduk biz onu, safmışız.
“Gerekli belgeleri oluşturmak”, “Belediyeden onay almak”, “Tam teşekküllü hastane raporu ve temiz sabıka kaydı getirmek” de gerekiyor mu? Bu nasıl bir yorumdur?
Demircan “Beyoğlu’nda her türlü ucuz kullanım bizi rahatsız etmektedir” diye buyurmuş.
“Ucuz kullanım demişken, birkaç yıl önce Beyoğlu’nun altını üstüne getiren, pek çok köklü müessesenin kapanmasına veya iflasın eşiğine gelmesine yol açacak derecede uzun süren kaldırım yenileme çalışmasının neticelerine yağmurlu bir günde beraber bakalım mı?” diyeceğim şimdi kendimi tutamayıp!
Veya “ucuz kullanım”ın tersi yaldızlı lüks kullanım ise ve doğuracağı netice de İstiklal’deki Demirören AVM türevleri olacaksa eyvah ki ne eyvah!
Sokak müzisyenlerine dönelim...
Fatih Akın’ın şahane filmlerinden “Köprüyü Geçmek/Crossing The Bridge”den bir sahne.
Alexander Hacke (Abimize saygımız sonsuzdur; Einstürzende Neubauten’de çalan ellerinden öperiz!), filmin çekimleri süresince konakladığı güzeller güzeli Büyük Londra Oteli’nden bir sesin peşinde sokağa çıkar.
Odakule’nin Haliç’e bakan tarafındaki parkta birtakım sokak müzisyenleri, harikulade günbatımına karşı harikulade bir şarkı çalmaktadır:
“Hiç, hiçbir şey bilmiyorlar
Bilmek? İstemiyorlar.
Hiç, hiçbir şey görmüyorlar.
Görmek? İstemiyorlar.
Onlardan değilsen, sana zâlim derler.
Onlara aldırma Hayyam, dostum.
Dostum... Dostum...”
Çalan grubun adı Siyasiyabend’dir.
Hayatını Beyoğlu sokaklarını çiğnemekle (ve o sokaklar tarafından çiğnenmekle) geçirmiş olanlar iyi tanır elemanları. Elemanlardan biri şöyle anlatır sokağı ve müzisyeni:
“Sokak, tamam mı, insanı birleştirir.
Hangi sınıfsal temelden olursan ol, bütün insanları aynı hizaya getirebilir; öyle bir özelliği vardır sokağın.
Tinerci de gelip yanınıza oturur, oradan elinde böyle laptop’uyla geçip gideni de.
Yüreğinden yakalıyoruz, onları buluşturabiliyoruz.
Hatta bazen biz aradan çekilip onları baş başa bırakabiliyoruz; kendi hesapları var, onlar görüyor.”
Çocukken “Baksana” dendiğinde “Sana belediye baksın” derdik. Böyle bakacaksa, bakmasın...
SOKAK ŞARKICILARINDAN MİSBAH'A CEVAP - WEB TV
Paylaş