Paylaş
Bu sorunun cevabını, müzik dergisi Mojo’da okuduğum Virgin Records’un başlangıç hikâyesini 40’ıncı yıl şerefine özetleyen yazıda buldum, paylaşmaya değer
Hikâye 1970’lerin başında Büyük Britanya’da biri müziksever, diğeri müzik bilmez fakat para kazanmak konusunda ilginç bir yeteneğe sahip iki arkadaşa ait.
‘Student’ diye, adından da anlaşılacağı üzere bir öğrenci dergisi çıkarmakta olan Nik Powell ve Richard Branson, memleket sathında yaşanan bir sıkıntıdan para kazanabileceklerini fark etti.
Daha doğrusu Branson gördü kârlı fırsatı. O fırsat da şuydu:
Büyük Britanya’da bir vatandaş büyük bir şehirde yaşamıyorsa, alıp dinleyebileceği plaklar, ülkenin en çok satan 20 plağıyla sınırlıydı.
Doğru dürüst plakçı bulunmayan yerlerde, dükkânın bir köşesinde plak satan marketler sadece ilk 20 plağı getiriyordu.
Bu durum da ilk 20 dışındaki plaklara ilgi duyanlar için büyük ıstıraptı.
Branson, dergilerinde ilan vererek, nerede oturursa otursun isteyene istediği albümü ulaştırabileceklerini vaat etti. Sipariş yağmaya başladı. İki kafadar plakları önceleri toptancıdan, sonra direkt şirketlerden almaya ve posta ücreti sonrası oluşan kârı cebe indirmeye başladı.
Temiz ve hayırlı bir operasyon. Resmen ‘taş atmadan, ağrımadan’ para kazanmaya başladılar.
Bu dönemde, işler tıkırında giderken 1971’de posta çalışanlarının grevi geldi.
Kafayı farklı çalıştırıp bir de dükkân açmaya karar verdiler. Londra’da işlek Oxford Street’te ilginç bir yer açtılar.
Virgin böyle doğdu. Bu, sıradışı veya yeni, listelerle alakasız plakları serbestçe dinleyip alabildiğiniz, hatta yayılıp yiyip içebildiğiniz dükkânın ardından yenileri geldi.
Bu arada dağıtım işini yüksek tirajlı Melody Maker’a ilan verecek seviyeye getirmişlerdi.
Richard Branson bu dönemde vergi kaçırdığı için günümüzde 800 bin Pound’a denk gelen bir ceza ödedi, sallandı ama devrilmedi.
İşi büyütmeye karar verip önce bir stüdyo kurdular, ardından plak şirketini açtılar. Dev şirketlerin kapısından içeri giremeyen, sistemin dışında kalmaya mahkûm görülen isimlerle başladılar işe.
İlk yayımladıkları albüm, bugüne kadar 17 milyon satmış olan Mike Oldfied albümü ‘Tubular Bells’ oldu.
Onu başka iyi satan albümler de izledi ama 1976’ya gelindiğinde işler büyümeyi durdurmuştu.
Aranan yeni kanı ilk seferinde ellerinden kaçırsalar da ikinci fırsatı ıskalamayarak buldular: Sex Pistols.
Branson’un istediği buydu. Sansasyonu, gösterişi, efelenmeyi seviyordu.
Richard Branson ve Nik Powell’in Simon Draper ve Tom Newman’la kurdukları Virgin, 1979’a gelindiğinde pek çok mağazası bulunan film yapımcılığından plak şirketine, kulüp işletmeciliği vesaireye sahip bir mini holdinge dönüşmüştü.
Sonrası malum... Pek çok ünlü yıldız yaratan, milyonlarca plak satan şirket 1992’de sektörün devlerinden biri tarafından satın alındı.
Bu arada Branson’un Virgin’i eğlence sektöründeki payını sürekli genişletti, dünyaca tanınan bir markaya dönüştü. Yetinmedi, uçak şirketi kurdu; halen beş yıldır lüks sınıfta en iyi havayolu seçilen bir markaya dönüştü.
Turizme girdi, para transfer şirketi kurdu, yayıldıkça yayıldı; uzaya sefer düzenlemeye kadar gitti işte, malum...
Richard Branson zengin olmanın ötesinde dünyaca tanınan bir figüre dönüşmeyi bildi.
Ahmet Ertegün, Branson için ‘Bebek Yüzlü Katil 2’ dermiş. Peki ‘1’ kim derseniz, o onuru Island Records’u kuran Chris Blackwell’e bahşetmiş Ertegün...
Bütün bu imparatorluğu başkalarının müzik zevkini paraya çevirebileceğini gören ve müzikten hiç anlamayan bir adamın müzik sayesinde yapabilmesi biraz manidar kabul edilir herhalde, öyle değil mi?
Paylaş