Apartmanda, herhangi bir şekilde çatıya çıkmak gerektiğinde (umduğunuzdan sık olabiliyor) benim evin içinden geçmek durumundasınız.
Var böyle tamamen dairenin pozisyonundan kaynaklanan bir istem dışı Deli Dumrul misyonumuz...
Çatıya çıkılacak olan oda bir nevi ardiye olarak kullanılmakta tarafımdan. Bu kararı benim adıma, şu anda oturduğum eve taşındığım dönemde eve gidip gelen Sultan Hanım vermişti.
Karın hafiflediği gün, yeniden çatıya çıkması gerekti bir takım ustaların ve o ustaların yancılarının. Bu gibi durumlarda, elemanların çatıya çıkan kapağı bulana kadar kafayı gözü patlatmamaları için aydınlık sağlamam gerekiyor.
Ampule dönüşecek halimiz yok tabii; kapıyı açık tutarak karanlık kısma ışık aktarımında yardımcı oluyorum, o kadar.
*
Neyse uzatmayayım; elemanlar çatıya çıktıktan sonra da dönüşleri için bekliyorum. Bu sırada da sıkılmamak için etrafı kurcalıyorum.
Neler var etrafta? Dergiler, el altında bulunmasında artık fayda görülmeyen az sayıda kitap (Her seferinde, ’Aaaa, bu kitap burada mıymış?’ diyerek 5-10 taneyi daha gün ışığına çıkarıyorum, o ayrı), sınıflandırmakta güçlük çekeceğim bir kartpostal, poster, broşür vesaire vesaire...
Tabii genel manada "ben bunu almıştım ama niye almıştım?" dedirten ve neredeyse tamamı Tahtakale’den alınma ıvır ve de zıvır...
NME dergisinin eski bir sayısını bulmuşum, "Aaaa, ben de ne zamandır seni arıyordum" sahtekarlığı içinde sayfalarını çeviriyorum. O sırada üzerinde "Bir Belgesel Projesi: Kronik-Ergenlik Sendromu" yazan küçük defteri görüyorum.
NME’ye "Pardon birader, karıştırmışım" diyerek defteri açıyorum. Evet, bu o defter!
*
"Yıl 1999. Tüm dünya milenyum öncesi heyecanı ve gerginliğini yaşamakta. İnsanlık, görkemli bir tarih dönümü kutlamaya hazır. Fakat bu dünya sadece bize ait değil. Başka canlılarla da paylaşmaktayız yerküreyi. (Oooof! Dış ses işi çok sıkıcı, ben bu işi Riko’ya yıkarım, o uzatır!..)
Bu canlı türlerinden biri de insana şaşırtıcı benzerliğiyle dikkat çeken, Topesto adlı eleman...
’Kronik Ergenlik Sendromu’ndan mustarip olan, yani biyolojik açıdan serpilse de dünyayı algılama şeklinin somunlarını ergenliğin son dönemlerinde sıkmış, enteresan bir canlı bu.
Bilim dünyasında şok etkisi yaratacak raporu hazırlamak için bugün arkadaşın evine bir araştırma gezisi düzenledik. Elemanı ininde, ürkütmeden inceleyeceğiz...
*
Beslenme alışkanlıkları hakkında bilgi sahibi olmanın en sağlıklı yolu buzdolabını incelemek. Evet, ilk obje yani krem peynir hemen göze çarpmakta. Genelde yalnız yaşayan bu türün beslenmesinde öğrencilik yıllarından itibaren önemi tartışılır bir yer tutar krem peynir. Bakıyoruz, kenarlarda hafif sararma var. Bu durum, başka kaynaklardan da yararlandığına işaret. Tabii, tombul salam paketi.
Şarküteriyle bağlarını sürdürmesi de bilinen bir semptom. Buzdolabına iyi niyetle kaldırılmış fakat iki dilim dışında kullanılmamış -son kullanma tarihi geçmiş bu arada- kepekli tost ekmeği, medeniyetle karşılaştığını gösteriyor.
Topesto canlısı belli ki domatese, hıyara -çok afedersiniz- ve mandalinaya büyük saygı beslemekte. Okültik bir hadisede olabilir tabii. Bunu nereden anlıyoruz?
Kimliklerinden tamamen uzaklaşacak bir süredir bu dolapta tutuldukları her hallerinden belli olan domates ve hıyarla hálá vedalaşamaması ancak bu güzide yiyecekleri ilahlaştırıyor olmasıyla açıklanabilir. Meçhul Domates-Bahtsız Hıyar anıtı gibi bir görüntü var çünkü.
Mandalina ise, Mister No çizgi romanlarında filan gördüğümüz, cücükleştirme operasyonuna uğramışa benziyor. Hani Amazon yerlileri, yakaladıkları düşmanlarının kafalarını bonzai gibi küçültüp sergilerler ya; mandalina da aynen öyle olmuş.
Bu arada icetea alıp içtim bir tane; oooh çok iyi geldi ya...
Mutfakla ilgili son bir tespit. Bir tava, makarna yapımında kullanıldığından emin olduğumuz (Fiyonk makarnayı kapağa yapıştırmış Topesto canlısı) bir tencere ve gazete promosyonlarının erken dönemine tarihlenen bir tabak çeşitlemesi ve barlardan araklandığı çok belli bir takım bira bardaklarına rastladık araştırma süresince. Ancak, son derece zarif iki şarap kadehi, genç irisi arkadaşımızın karşı cinsle ilgili bir takım eylemlerde ustalık kazandığını göstermekte...
*
Araştırmayı banyoda sürdürelim. Bu bornozu yıllardır tanırım, hakkında kötü konuşmayalım. İleride bir müze kurarsak geçmişimizle ilgili, en sıkı parçalardan biri olacaktır.
Bulduğumuz boş bir kutudan sıvı sabun kullanmış olduğuna dair kanaat oluştu. Ancak bu tamamen artistik bir hareket olmalı. Çünkü banyonun kalan kısmı cildi süt gibi yapan ve bazı kaba insanların ’kız sabunu’ dedikleri sabun kalıplarıyla dolu. Belli ki, hijyen krizi yaşayan bir karşı cins elemanı eve pikapla, kamyonla filan yığmış sabunu.
Aha-aha-ahahahahahaha! Badimilk (body milk) var burada. Sürüyor musun bunu Topesto canlısı dirseklerine filan da? Aha-aha-ahahahahaha!
Öhm, nerede kalmıştık... Duş perdesi çok güzel şerefsizim ya! Hep kıskanırım. Hani Psycho filminde bıçaklı sapığın gölgesi vurur ya duş perdesine, duş perdesi o motifli işte.
Bu arada klozetin yanında dergilikten öte mini bir kitaplık kurmuş. Son olarak, ’Geç 1980’ler’de görülen bir uygulama.
Aynı döneme tarihleyebileceğimiz bir başka uygulama da, banyoya poster/afiş/kartpostal asmaktır ki; Topesto canlısı bu konuda seçici diyebiliriz. Bir ara dar bir çevrede popüler olan ve üzerinde cici bir bebek çizimi bulunan, yangın alarmı şeklinde dizayn edilmiş çerçeve asılı banyoda. Üstünde de ’İlişkiyi Kurtarmak Gerektiğinde Camı Kırınız’ yazıyor. Bende de vardı, ne oldu acaba?
*
Salonda bir adet Roy Lichtenstein röprodüksiyonu, bir adet Hegel posteri (Hegel’in müze olan evindeki serginin afişi), adını tekrarlamakta güçlük çektiğimiz ama süper bir insan olduğuna inandığımız Gürcü ressamın tablosu asılı.
Salona spor salonu da diyebiliriz çünkü basketbol potası var bir adet. Minyatürden hallice bir pota bu ve topu yere vurmadan maç yapmışlığımız bile vardır. Zevksiz oluyor, tavsiye etmem.
Araştırmanın heyecan verici sonuçlarından birine de bu pota bağlantısıyla ulaştık. Potanın üzerinde üstünde -çok afedersiniz- öküz kafası olan bir çıkartma vardı.
Aynı öküz kafası motifine, salondaki kitap ve giyecek yığınının üstünde bulduğumuz bir tişörtte de rastladık. ’Chicago Bulls’ yazısı net bir şekilde okunuyordu...
Genel davranışı biz insanlara benzese de, homurtuyla karışık konuşması, kahkaha şekli ve tişörte düşen döner parçacığını yeme şekline bakarak öküzle de bazı bağlantılar kurulabilir..."
*
Araştırmanın bu noktasında, Topesto canlısı "Ne yazıyorsun sen birader öyle vıgır vıgır orada?" dedi.
Topesto canlısı notları bulup paralamadan uzuyorum bu enteresan ortamdan... Bilimin ışığı doğru yolu bulmamızı sağlayacaktır. Şimdilik notlara ara veriyorum. İleride devam edeceğim...