Paylaş
Beyoğlu’nda 1994’ten beri faaliyet gösteren Robinson Crusoe 389, bir viraneden kitap cennetine dönüştürdüğü adresinden ayrılmak zorunda kaldı.
Niçin kapanmak/taşınmak zorunda kaldı bu güzel kitapçı?
En net yanıt, fahiş kira talebi olacaktır elbette.
Bianet’te (www.bianet.org) Yaşar Adnan Adanalı, Robinson’un başına gelenleri dört dörtlük bir yazıyla anlattı.
Bundan 10 yıl önce aylık 2 bin 500 TL olan kira, 2014’e vardığımızda 25 bin TL’ye fırlamıştı.
Bu kirayla bile başa çıkmaları imkânsızken mal sahibi kontrat yenilemek için –sıkı durun- aylık 35 bin dolar istedi.
*
Celallenip mal sahibini suçlamayın hemen...
Halihazırda “birileri” aylık 65 bin dolar kira vermeyi önermişken, 35 bin dolara razı olmasını yücegönüllülük olarak değerlendirmek gerekir.
Beyoğlu’nun allana pullana anlatılan “dönüşüm” hikâyesi, simgesel mekânların ipini çekeli çok oldu.
Robinson Crusoe, “direnen mızıkacıların” sonuncularındandı.
İstiklal Caddesi, tatsız tuzsuz bir şiş kebap görünümüne kavuştu: Bir kahveci, bir ayakkabıcı, bir tatlıcı... Bir kahveci, bir ayakkabıcı, bir tatlıcı...
Her bakımdan çok iyi bir kitapçı olan Robinson, Salt’ın kanatları altında yaşamaya çalışacak en azından.
Ancak elde kalan birkaç iyi kitapçının sonu “o kadar bile” parlak olmayabilir.
Mesela yine çok iyi bir kitapçı olan Pandora’nın da aralarında bulunduğu ve birkaç sıkı kitapçıyı barındıran blokun da otel yapılmak istendiği söyleniyor.
*
On binlerce dolarlık kiraları bir kitapçının ödemesi imkânsız, tamam, anladık da; sizin de aklınıza “Hangi işi yapanlar bu parayı kazanabilir ki?” sorusu geliyordur herhalde.
Beyoğlu’ndaki tanıdık esnaf arkadaşlarımla sohbet ettiğimizde “büyük firmaların” sadece prestij amacıyla, zarar etmeyi göze alarak, hem de “göbek atarak” bu kiraları ödediklerini söylüyorlar.
Bu çılgın fiyat artışlarına direnebilenler şimdilik sadece mülk sahibi olan dükkânlar.
Onlar da önerilen paralara ne kadar dayanır bilinmez...
*
Bağımsız kitapçıların tek problemi elbette sadece Beyoğlu’nda artan kiralarla sınırlı değil.
“Ay zaten kitap okumuyor ki bizim millet” yorumu da başka bir kolaycılık olur.
Az/çok okuyor; ama haklı olarak daha ucuz olduğundan internet sitelerinden sipariş edip okuyor.
Bizim vitrininde kediler yatan tatlı kitapçılarımızın internet sitelerinin büyük indirimli kampanyaları karşısında tutunmaları, kısa/orta/uzak vadede mucize olacaktır.
Şöyle söyleyeyim durumun ne kadar garip hale geldiğini: Bir kitapçının, satacağı kitabı direkt yayınevinden almak yerine internet sitesinden sipariş etmesi daha kârlı olabiliyor.
İnternet sitelerini suçlamak da bir başka kolaycılık!
Çünkü burada da toplu satış imkânının cazibesine kapılan yayınevlerinin günahı devreye giriyor.
E, onları da suçlamak kolaycılık olur; satışına bakıyor yayınevi de, di mi ama?
*
Mal sahibinin hakkı var, internet sitesinin hakkı var, yayınevinin hakkı var.
Pekâlâ kitapçının hiç mi hakkı yok? Hakkını bilmem de yaşama şansı pek yok.
Bu gidişle, haklı/haksız ararken o çok sevdiğimiz kitapçıları kaybetmiş olacağız.
Beyoğlu’na veya Bağdat Caddesi’ne veya Kızılay’a çıktığınızda kitap almanın tek yolu, vitrininden şerbet akan dükkânlardan birine oturup internetten sipariş vermek ve paketi beklerken şöbiyet yemek olacak.
Demedi demeyin...
Afiyet olsun!
Paylaş