İçine cin kaçan mp3 çalar

GECE kan ter içinde yataktan fırlayıp, evdeki plaklara, cd’lere koşup, gözleri nemlenmiş bir şekilde "İyi ki varsınız, iyi ki müzik var... Oh! ne kadar mesudum!" diyecek kadar olmasa da müzikle aramda kuvvetli bir bağlantı var.

Evde problem yok, gazetede problem yok. Fakat yolculuklarda problem oluyor. Mp3 çalan aletler çıktığından beri "Bir tane alsana" diyenlere "Portatif pikapla gezerim daha iyi" filan diye artistlik yapıyorum.

Fakat artistlik yolda işe yaramıyor. Cep telefonunun radyo fonksiyonu çok iş görüyor doğru, ancak Berlin-Köln arasındaki hızlı tren maceramda, duraklar dışında "Hışıııın... Hıfffzzzz..." türü sesler dinlemek zorunda kalınca ayar oldum!

*

Bir süre teknolojik alet satan marketlerde incelemede bulunduktan sonra, i-pod’un çocuk mönüsü gibi duranından edindim.

Teknolojik ürün satan marketlerdeki incelemeden de bahsedeyim. Genellikle yanıma tezgahtar gelene kadar aletlere bakıp, tezgahtar gelince de "Küçükmüş bunlar hakikaten ya!" filan diyerek ortamdan uzuyordum. Klasik, muhabbeti sevmeyen müşteri tipi işte...

Aleti alırken "Basit bir sistem di mi bu?" dedim.

Tezgahtar da "Çok basit, çözememeniz imkansız" dedi. Bu sırada "Çözemezsen git kendini çöpe filan at!" gibi bir bakış da sezdim aslında ama üstünde durmadım.

Eve geldim ve bilgisayarın masaüstünde duran tek şarkıyı, Undertones’un "Teenage Kicks"ini başarıyla aktardım. Sonrası için teknoloji insanı Topesto’yu çağırmaya karar verdim.

O kadar ince bir alet ki, hayvanlık yapıp inciteceğim diye ürktüm.

Topesto alet çantasıyla yani laptop vesaireyi yüklenerek geldi: "Hasta nerede?" dedi.

"Hasta sensin bence..." dedim ama sonra bana güzellik yapmak üzere olan bir arkadaşı kaybetmemek için avucumu açıp "Burada" dedim.

Aslında şarkıları ben de yükleyebiliyorum ama uzun sürüyor. Belki Topesto daha çabuk bitirir bu işi diye çağırmıştım.

*

Duruma şöyle bir baktı ve "Benim laptop’u getirsene" dedi; iyi davranma ruh haline kendimi fazla kaptırmış olacağım ki "Senin laptop, benim laptop mu var" dedim üzümlü kek gibi.

"Var" dedi, "Benim laptop, senin laptop var ve bana şu anda benimki lazım!"

"Elin ayağın sağlam duruyor genç, niye kalkıp kendin almıyorsun" demeyi de uygun görmedim ve getirdim laptop’u.

Filmlerde bilgisayarın başına geçip iki saniyede makineyi doping yemiş at gibi koşturan tipler olur ya -gıcık olurum-, işte onlar gibi bir takım artistlikler yaptıktan sonra "Sen şimdi bununla idare et, benim i-pod’dakileri yüklüyorum sana" dedi.

*

Kişisel mp3 çalar, doğası gereği kişisel zevkleri yansıtır di mi?

Benimki Topesto’nun ve daha enteresanı Topesto’nun i-pod’una kaçmış olduğunu düşündüğümüz Hain Cin’in zevkini yansıtıyor.

Topesto’yla müzik zevklerimiz çok farklı değil.

Fakat alet öyle göstermiyor. Zaten, alete türlü türlü acayip şarkı yükleyen Hain Cin de devreye burada giriyor.

Daha net açıklamaya çalışayım. Topesto’nun i-pod’unun ikizi olarak hayatını sürdüren alette açıklaması zor şeyler de var.

Mesela normal normal Gorillaz dinliyorum di mi? Parça bitiyor bir anda adamın biri İngilizce olarak bir şeyler anlatmaya başlıyor.

"Geçiniz efendim" tuşuna basıp geçiyorum... Sonra başka bir zaman Red Hot Chili Peppers bitiyor yine aynı adam ciddi ciddi konuşmaya başlıyor.

Meğer arkadaş makineye "Muhteşem Gatsby"nin sesli kitap versiyonunu da yüklemiş.

Bu işin yine iyi kısmı. "Güzelmiş... Kitabı okumamıştım, dinleyerek bitiririm ben de" dedim geçtim...

Fakat başka güçlükler de var. Bilmediğim ve bilmeye niyetim olmayan şarkılar dinlemek başka şey, Esra Balamir’in "Değdi mi?" şarkısı başka bir şey.

"Bu ne ya?" diye aradım tabii. "Yahu kuzen arada sırada kurcalıyor, bak şimdi... Esra Balamir mi dedin? Kendisini tanımıyorum" gibilerden zırvaladı.

"Esra Balamir’in ’Değdi mi?’ şarkısını kuzen kurcalamasıyla açıklayamazsın" diyerek yoracak halimiz yok arkadaşımızı. Bunun yerine yaşadığımız müddetçe hatırlatırım daha çok eğlenirim di mi ama?

*

Başkasının mp3 çalarındakileri kendi mp3 çalarına aktarınca, risklerle dolu bir dünyaya adım atmış gibi oluyorsun.

Mesela kitaba dalmışsın, Sonic Youth çalıyor sen dinliyorsun... Parça bitiyor ve bir anda "Böh!" diye Justin Timberlake çıkıyor ortaya (Bildiniz, Hain Cin!)

Bir ara Hain Cin’in aslında Topesto’nun bir alt kimliği olduğunu, "Doktor Topesto ve Mister Cin" şeklinde takıldıklarını bile düşündük Riko’yla.

Eğer şarkıda emeği geçenlerden biri değilseniz yani söylemediyseniz, aranje etmediyseniz filan "Moda Yolunda"yı koyar mısınız cihaza, sorarım size?!

Bekar bir erkeğin en büyük korkularından biri; başına bir şey gelirse, evindeki pornografik malzemelerin kontrolü dışında ortaya çıkmasıdır.

"Kontrol dışında" derken, evinizin annenizin veya sizi utandırma kapasitesi yüksek bir başka birinin sizin adınıza boşaltmasından bahsediyorum.

Evde porno namına büyük bir zenginlik yok. Fakat başıma bir şey gelirse ve üzerimden ya da evimden içinde "yeni yeni sevdalar çiçeğiymişsin, bana ne bana ne bana neeee" gibi şarkıların bulunduğu bir i-pod çıkarsa diye korkuyorum...

*

Neyse uzatmayayım, şu anda içinde Esra Balamir ve Fitzgerald’ın "Muhteşem Gatsby"sini buluşturan, ünik bir i-pod’a sahibim. Dünyada iki tane vardır herhalde; biri bende biri Topesto’da...

Son sözüm de Esra Balamir’e. Ben olayınıza çok dolaylı bir şekilde dahil oldum. Pek söz hakkım yoktur tabii ama bana "Değdi mi?" diye sorarsanız "Pek değmemiş" derim ona göre...

Ben gidip şu aleti kendine getirmeye çalışayım bari...

Biletinizi almam ama festival öneririm

BARCELONA ile Valencia arasında Benicassim diye bir yer var ve bu yerde 12 yıldır Fiber Fib ya da bu yılki tam adıyla söylersek FIB Heineken 2006 adlı bir festival yapılıyor.

Gitmek nasip olmadı ama niyetim ciddi.

Katalunya’da rock festivali başlı başına iyi bir fikir. Bir de bu festival plaj festivali. Yani dört gün hem tatil yapıyorsun hem de tonla grup seyretmiş oluyorsun. Bu yılki tarihleri 20-23 Temmuz.

www.fiberfib.com adresinden bilgi alabiliyorsunuz, bilet için de oradan yola çıkabilir isteyenler.

Grupların hepsini sayamam ama başlayalım bakalım; gittiği yere kadar:

Depeche Mode, Pixies, Franz Ferdinand, Morissey, The Strokes, Beth Orton, Babyshambles, Art Brut, Editors, Tom Verlaine, Placebo...

İmkanı olanlar için harika bir fırsat gibi durmakta.

Takibe alalım, belki seneye gideriz biz de ayarlayabilirsek durumları...
Yazarın Tüm Yazıları