NORMAL yürüyüş rotam yıllardır belli. Gümüşsuyu, Fındıklı, Karaköy, Sirkeci, Sultanahmet, Beyazıt, tekrar Sirkeci, Karaköy, oradan Tünel, sonra Beyoğlu...
Kış için ideal bir parkur. Yazın da kullanıyorum bu rotayı ama geçen hafta zorunlu bir değişiklik yapmak gerekti.
Evden çıkar çıkmaz yüzüme çarpan sıcağı hissedince, ‘‘Herhalde Hasan Paşa Fırını'nın kapağı düştü, sıcağı buraya kadar geliyor’’ dedim kendi kendime.
Fakat sonra fark ettim ki sıcağın Hasan Paşa fırınıyla filan alakası yok, modeli böyle.
Şimdi bu noktada, makul bir insan, döner evine, girer duşun altına ve güneş batana kadar da pozisyonunu korur değil mi?
Fakat ne yazık ki ben o makul insan kategorisine girmiyorum.
*
Ben ne yaptım? B Planı'nı devreye soktum ve rotayı değiştirdim.
Bir yandan kendime ‘‘Sıcakla inatlaşacaksın da n'olacak, ne elde edeceksin be adam!’’ diyorum ama bir yandan da yürüyorum.
Hedef olarak da kendime Boğaz Hattı'nı seçtim.
Fakat önce Boğaz'a ulaşmak gerekiyor. Her ne kadar yaptığım bu hareketle aklımın önemli bir bölümünü kaybettiğimi kanıtlamış olsam da, tamamen delirmediğimden bir noktaya kadar otomobil yardımı almaya karar verdim.
Taksiciye ‘‘Usta, hedef Bebek!’’ dedim.
Otomobilin içi de sıcak. Camı açıyorsun, yine sıcak geliyor. Böyle sıcakla yoğun bir mücadele içinde güzide semtimiz Bebek'e vardım.
Bebek Kahve'dekiler ‘‘Ne içersin?’’ diye sorduklarında ‘‘Serum bağlayın bana ve buza yatırın’’ demek istedim ama mönülerinde böyle şeyler bulunmadığını bildiğimden ‘‘Çay... Ada.. Ada çayı...’’ dedim.
Sıcağın etkisini çay yardımıyla kırdıktan ve gazeteleri okuduktan sonra, özgüvenimi yeniden kazandım ve yola koyuldum.
Bu kez hedefim Rumeli Hisarı.
Bebek-Hisar arasındaki yol güzel eser. Ne kadar sıcak olursa olsun, o rüzgarla serinler insan diye düşündüm.
Hakikaten bir rüzgar var ama o da sıcak esiyor. Ama yine de esiyor işte...
*
Bu arada dondurma yiyeyim dedim. Aldım dondurmayı ama yemek nasip olmadı. Ben külahı ağzıma götürmeden şapır şupur eriyor dondurma. Bir iki kez damlaları yakalayım derken iyice maymuna döndüğümü fark ettim ve teslim bayrağını çekip dondurmanın kalan kısmını çöpe attım.
Uzatmayalım bu dondurma faslını lüzumsuz şekilde.
Bebek'te tekneleri seyrede seyrede Hisar'a doğru ilerlerken, uzakta bir kalabalık belirdi.
Fakat bu insan kalabalığı horizontal değil, vertikal vaziyette; yani yatıyorlar.
Bir de hepsi mayolu.
Önce bu insanların, o dünyayı gezip büyük şehirlerde insanları çıplak vaziyette yere yatırıp fotoğraflarını çeken orijinal fotoğraf sanatçısının modelleri olabileceğini düşündüm.
Ama öyle olsa anadan üryan olmaları gerekiyor. Bir ara, ‘‘Belki mola vermişlerdir çekime...’’ gibi saçma bir düşünce bile geliştirdim sıcağın etkisiyle.
Sonra kendime geldim ve ‘‘Saçmalama lütfen, bu insanlar belli ki güneşleniyor’’ dedim...
Yaklaştıkça durum netleşti. Birbirlerini tanımayan insanlar, kentin çeşitli noktalarından gelip, kaldırım üzerinde kafalarına göre bir plaj ambiansı yaratmış...
Apaçi model çocukların donla, monla kendilerini denize atmaları alışık olduğum bir manzara.
Ama bu başlı başlına bir plaj olmuş.
Mayolu kadınlar, erkekler, çocuklar... Ciddi ciddi plaj havlularını, piknik sepetlerini filan alıp Aşiyan'a yakın bir noktada halk plajı kurmuşlar.
Benim için bir sakıncası yok. Ama niye illa o noktada kurmuşlar diye merak ettim. Bİr tane de Bebek-Kuruçeşme arasında gördüm daha sonra ama orası kalabalık değildi.
Aşiyan'daki ise resmen plaj.
Ağaç gölgesine çekilip çilingir sofrası kuranlar mı istersiniz; oyun kağıdı getirip King çeviren mi...
*
Benim oturup orada bu sosyal hadiseyi tahlil edecek halim yok... Amacım belli: Hisar'a ulaşacağım. Ama Hisar'a ulaşmak için de bu kalabalığın arasından geçmem gerekiyor.
Direkt devam ettim. İtiraf edeyim ki; insan kendini biraz tuhaf hissediyor.
Hani plaja üstünüz başınızla girersiniz. Millet mayo-bikini yatarken soyunma kabinlerine kadar siz pantolon-gömlek gitmek zorunda kalırsınız ve kısacık bir süre için bile olsa kendinizi feci kıro hissedersiniz ya, işte öyle bir his...
Şimdi fark ettim, yazıda biraz ‘‘Halk plaja hücum etti, vatandaş denize giremiyor’’ havası olmuş sanki.