Paylaş
“Dış Haberler” bahsinde her yeni güne var olan sorunlara en az bir tane daha yükleyerek uyanıyoruz, malum. O “şok şok şok” dozunu vermezlerse, almazsak, işimiz yolunda gitmeyecek sanki...
Dün de “İran’dan sert tepki” haberiyle güne merhaba dedik, dozumuzu aldık, rahatladık.
Nedir İran’la mesele?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak’ın hafta sonundaki konuşmaları tetikledi, öğrenmiş olduk.
Tatlı Dil Forumu’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, AB ülkelerinin dışında İran’a da söyleyecekleri vardı.
Erdoğan, İran’ın “tarihsel kökü olan, mezhepçiliğe ve yayılmacılığa dayalı bir ırkçılık” yaptığını söylerken, Kaynak da 3 milyona yaklaşan bir mülteci hareketinden bahsederken İran’ı işaret etti.
Komşu İran da buna “Kabul edilemez. Yayılmacı ve müdahaleci sizsiniz!” dedi.
Şimdi ne olur? Dışişleri’nin kapısında kınanmak üzere bekleyen çoğu Avrupalı diplomatın oluşturduğu kuyruğa İranlı meslektaşları da katılır mı? Göreceğiz. Dün Kaynak “Sözlerim bağlamından kopartıldı” açıklaması yaptı mesela...
Komşu Yunanistan’la durum malum... Kardak üzerinden yine gerilen, Genelkurmay Başkanı’nın devriyeye katılmasına dek uzanan ilginçlikler barındıran ilişki bir nebze olsun soğutuluyor an itibariyle.
İki tarafın da işine hiç gelmeyeceği için uzatmanın zaten manası yok. Hatta son Hollanda krizinde Yunanistan Türkiye’nin yanına yaklaşarak zaten gıcık olduğu AB liderlerine aba altından sopa sallamış bile oldu.
Komşu Bulgaristan’ı hiç sormayın. Bulgaristan’daki seçimler öncesinde sınırda yaşanan gerilimler, oy kullanacaklara yönelik baskılar ve engellemeler, bazı Türk yetkilileri “istenmeyen adam” ilan etmeler... Seçim bitti, problem ötelenir ama iki ülke de deftere tazeden not düşmüştür bu süreci.
Komşu Irak? Komşu Suriye?
Hangi Irak? Hangi Suriye? Kartlar sürekli yeniden dağıtılıyor ancak Türkiye’ye bir joker çıktığına kimse şahit olmuyor. ABD, Rusya, YPG ve Esad arasındaki hattın Türkiye’yi ve desteklediği ÖSO’yu nasıl kıpırdayamaz hale getirdiğini Verda Özer daha 7 Mart’ta yazmıştı.
Komşudan öte konumdaki Kıbrıs? Yol tıkalı her zamanki gibi; trafik aslında galiba tarafların hepsinin bir şekilde istediği gibi hep karışık.
Sınırlardan sadece Gürcistan ve Azerbaycan ile “iyi” yani vaziyet.
Sınır ötesi?
Rusya’yla da, ABD’yle de, YPG’den FETÖ’ye, domatesten Kerkük’e “hışırtılıyız” ama homurdansak da pek ses etmiyoruz.
Rusya suikasta kurban giden Karlov’dan sonra halen Ankara’ya atama yapmadı, Türkiye’nin açıkça rahatsız olduğu “PKK ilintili” ofislere dokunmadı, domatese bile izin vermedi, üstüne üstlük sınırın dibinde YPG ile açıkça “poz verdi”!
AB ülkeleri?
Orada diplomatik nezaket duvarı çoktan yıkıldı. Yükselen yabancı düşmanlığı, ırkçılık dalgasına karşı rekabeti o fikirlere yakınlaşarak durdurmaya çalışan AB ülkelerinin liderleri “seçim mevsiminde” Türkiye ile karşı karşıya geldi; hem beslendi, hem besledi...
Hakaretler, diplomasiye ve demokrasiye sığmayacak hareketler, demeçler, öfke krizleri...
İş “Referanduma götürürüz”, “Keşke çıkartsalar” noktasına kadar savruldu. Batı istikametine doğru bakınca 16 Nisan sonrasına kadar sisli havanın hâkim olduğunu, bulanıklığın kolay dağılmayacağını görüyoruz.
16 Haziran 2016’da “Dostlarını arttıran, düşmanlarını azaltan Türkiye” vizyonunu duyurmuştu Başbakan Yıldırım.
Sene dolmadan problemli olduklarımıza tur bindirdik, yeni “hır-gürleşme” alanları yarattık, sınır ötesi sinir operasyonlarına giriştik...
Elde kaldı Gürcistan, bir de Azerbaycan...
Aman diyeyim Kvirikashvili, aman diyeyim Aliyev...
Paylaş