800 yıldır beklenen aklıevvel bulunmuştur!

ANADOLU 13’üncü ve 14’üncü yüzyıllarda dehşet ve vahşetle harmanlanan bir coğrafyaydı.

Moğol istilası, beylikler arası kanlı savaşlar vesaire...

Bu kan ve ateş ikliminde insanlar ilahi aşkı, barışı, hümanist değerleri yücelten muhteşem kişiliklere, onların sözlerine ve öğretilerine tutundular.

Zorbalık ve şiddete karşı sevgiyi, hoşgörüyü öne çıkaran Mevlânâ’nın, Yunus Emre’nin, Hacı Bektaş-ı Veli’nin bu çağda Nermi Uygur’un ifadesiyle “Halk için halk gibi” konuşup söylemeleri yüce birer halk kahramanı olmalarını sağlar.

*

Ahmet Hamdi Tanpınar der ki:

“Moğol istilâsının kan ve ateş çağında o bitmez tükenmez ıstırap, ölüm, hastalık, açlık ve ümitsizlik cehenneminde yaşayanlar bu sevgiye, tahammülü imkânsız realitenin ötesinde açılan bu geniş, bu rahmanî ümit kapısına ekmek ve su kadar, rahat yatak ve uyku kadar muhtaçtılar...”

Yunus Emre’ye duyulan sevgi yüzyıllarla test edilmiş ve hep daha büyüyerek varlığını sürdürmüştür.

Beyler, sultanlar, karunlar geldi geçti, Yunus’un ve çağdaşlarının sesleri, sözleri, nefesleri kaldı.

*

2012 biterken Yunus Emre’yi sansürlemek gibi bir garabetle karşı karşıyayız...

10’uncu sınıflara (lise 2) okutulan edebiyat kitabında, Yunus Emre’nin “Bana Seni Gerek Seni” olarak hepimizin bildiği ilahisinden bir dörtlüğünün “tıraşlandığını” öğrendik pazar günü Evrensel gazetesi sayesinde.

Dünkü Radikal de “Yunus’a da talim terbiye” manşetiyle çıkmıştı.

Bu “tıraş”a onay veren Talim Terbiye Kurulu, sansürün arkasında durduğunu şu yorumla duyurdu: “Şiirden beklenen kazanım sağlanmıştır”.

Yani diyor ki, “Ha sekiz dörtlük, ha yedi dörtlük... Yunus’un ne demeye çalıştığını böyle de anlıyoruz...”

Aferin!

Çıkarılan dörtlük de şu:

Cennet cennet dedikleri/ Birkaç köşkle birkaç huri/ İsteyene ver onları/ Bana seni gerek seni”.

*

Yaklaşık 800 yıl kimsenin akıl edemediğini yapıp Yunus Emre’yi sansürlemek ve bir de bu “marifeti” savunmak için meğer talim ve terbiye sahibi bir grup insanın kurul oluşturmasını beklememiz gerekiyormuş.

Ne kadar şişinsek, gurur duysak, kabarıp gezsek yeridir; ne mutlu!

Haydi onu sansürledin, “Adımız miskindir bizim/ Düşmanımız kindir bizim/ Bir kimseye kin tutmayız/ Kamu âlem birdir bize”yi ne yapacaksın?

Haydi “köşk”ten, “huri”den dolayı kaşıntınız tuttu, “Bir kez gönül yıktın ise/ Bu kıldığın namaz değil/ Yetmiş iki millet dahi/ Elin yüzün yumaz değil”i ne yapacaksın?

Haydi Yunus’u 10’uncu sınıflara sansürlü sundun, “Derviş Yunus söyler sözün/ Yaş doludur iki gözün/ Bilmeyenler neyi bilmiş/ Bilenlere selam olsun”u hangi pişkin yüzle okuyacaksın bir daha?

*

Dünya malına sırtını dönmüş “Gitti beyler mürveti/ Binmişler birer atı/ Yediği yoksul eti/ İçtiği kan olusar” demiş Yunus Emre’ye saygı ve sevgimizi 200 TL’lik banknota temsili resmini basarak gösterdiğimiz çağda, “Bir dörtlüğün lafı mı olur? Beklenen kazanım sağlanmıştır” zihniyetine şaşırana şaşardı herhalde büyük ozan bugün yaşasaydı.

Daha ne diyeceksin; böyle işte...
Yazarın Tüm Yazıları