Paylaş
İlgi sürem kısıtlı. “CSI”, “My Name Is Earl” tarzı başlayıp biten dizilerde problem yok, hastasıyım. Fakat devamlılık gerektiren dizilerde iş bozuluyor.
“24”ün taa ilk sezonunda heyecan ve bekleme krizleri geçirdikten sonra tövbekâr olmuş, “Six Feet Under” için yeminimi bozmuş, “The Tudors”a kayıtsız kalamamıştım, bu kadar.
Çocukluk yıllarında “Kaçak”, “Dallas” vesaire ile helak olmuş bir televizyon meraklısının haklı isyanı olarak da görebilirsiniz durumumu.
Yerli dizilerde karnem daha kötü, hatta baştan aşağı sıfır. Fakat sıkça denk geldiğim “tanıtım amaçlı” görüntülerde dikkatimi çektiği kadarıyla karakter oluşturma konusunda ortak bir görüş oluşmuş yapımcılarda.
2010 TV dizisi modasında genel hatlar şöyle.
Her dizide genç ve yakışıklı oyuncular gömleği üstten 3-4 düğme açıp dişlerini sıkarak, gözlerini kısarak geziyorlar ve muhakkak silah çekiyorlar.
Bu silah çekme sırasında ağlayarak ve çığlık atarak koşup gelen güzel kızlar ortaya çıkıyor.
“Balığı tutma evlat, balığa tutulmamayı öğret, ızgara olsa daha iyi olur ama kaderdir o da” tarzı manasını çözene kadar manasızlık ırmağına karışıp gitmenizi sağlayacak cümleler kuran bilge insan modeli var.
Bir de illa kısık sesle konuşan, derin devlet/mafya/karanlık odak insanı...
Bir adet tülbenti ön tarafı gri tonda röflelenmiş saçlarının üstünden düşürerek post-azize imajı yakalamış güçlü kadın figürünü de es geçmiyoruz. Bu güçlü Türk kadınını temsil ediyor. Lafını dinleyene rastlamadım!
Bu elemanlar birleştiğinde nur topu gibi bir yerli diziniz oluyor. Kahramanlara derin manalar içeren, nüfus memuruna çocuğu kaydettirirken tekrarlasanız “O ney?” dedirtecek isimler de buldun mu, oh beybi al sana dizi.
Şimdi ufaktan “True Blood”a girdim.
Bizde yayınlanması zor türden bir ultra-modern epik vampir destanı.
Korsan DVD olarak bulunuyor. Korsana karşıyız da o kadar da değil!
Banksy ve The Simpsons’tan vahşi sisteme bir sille
SON yıllarda sokak sanatçılarının yaptıkları işleri, müzelerde sergilenen konvansiyonel sanat ürünlerine tercih ediyorum.
Hem İstanbul’da hem gittiğim başka şehirlerde sokak sokak gezip beğendiğim stencil ve graffiti işlerinin fotoğraflarını çekmeyi seviyorum.
Sanat kitapları satan dükkanlarda çeşitli kentlerin sokaklarındaki “işlerden” derlenmiş kitapların sayısı dikkat çekici hızla artıyor zaten. İstanbul’la ilgili Tunç “Turbo” Dindaş’ın “Turkish Graffiti” kitaplarını bulursanız kaçırmayın.
Sokak Sanatı’nın kendi yıldızları da oluştu bu süreçte tabii. Bunların en ünlüsü de Britanya’nın medar-ı iftiharı, haylaz eleman Banksy.
Yaptığı işler dünya çapında şöhrete ulaşırken, neticede illegal sanat yaptığı için kimliğini asla açıklamadı.
Serinkanlı bir kardeşimizdir yani. Kimliğiyle ilgili tahminler, iddialar var ama hikâye, Banksy efsanedir.
Banksy’nin adı son olarak The Simpsons sayesinde gündeme geldi.
İlk sezonundan bu yana neredeyse sektirmeden takip ettiğim Bart, Homer, Lisa ve diğerlerinin maceralarını hazırlayanlar da Banksy’den çok etkilendiği için “Bir bölümümüzün açılış klibini hazırlar mısın” diye haber salmış.
The Simpsons tayfası bir şekilde Banksy’ye ulaşmış ve Banksy de çekilmiş, çekilebilecek en karanlık, en düşündürücü, en iç burkan açılışı çekmiş.
İki gündür sanal alemde en çok konuşulan konu bu kısacık açılış.
Neler var Banksy imzalı açılışta? www.hurriyet.com.tr yayınlıyor pek çok site gibi.
Girip seyretmenizi tavsiye ederim. Ama özetle The Simpsons’ın ve oyuncaklarının ve DVD’lerinin, kısacası Hollywood çizgi dizilerinin, filmlerinin ve yan ürünlerinin üretildiği “Asya’nın çocuk işçi tezgâhlarının” ipliğini pazara çıkarıyor.
Sadece Hollywood değil tabii, kullandığımız elektronik harikaları, “Made In China” vb. etiketi taşıyan pek çok ürün bu tezgâhlardan çıkma.
İnsanlık dışı ortamlarda üretilen parıltılı ciciler işte, biliyoruz, kullanıyoruz. Ucuz iş gücü kullanmaca, işletme masrafları düşürmece, malum hikâyeler!
Taş gibi ağır bu açılış filmi gelince The Simpsons ne yapmış peki?
Aslan gibi yürekli davranmış ve kullanmış.
The Simpsons’ın işvereni konumundaki şirket “dikenli tellerle çevrili bir çalışma kampı” şeklinde görüntülenmekten pek hoşnut olmamış tabii fakat onlar da onay vermiş neticede.
Çok yaşa Sokak Sanatı, çok yaşa Banksy, çok yaşa The Simpsons.
Vahşi sistem yıkılmaz ama tokadı yedi ya, o bile yeter!
Paylaş