Paylaş
Ve hayat ırmağının denizidir.
Baba akacaktır ama, deniz, oğulun ulaşacağı yerdir.
Baba, denize ulaşmak için çırpınmaktadır.
Uykusuz geceler, her türlü kapris, kompleks ve kibire karşı sabır göstermeler, oğul içindir.
Hayatın yarısı kendisiyle, yarısı oğulla tamamlanacaktır.
Zoru gidecek, kolayı oğula kalacaktır hayatın.
Pembe yanı geride durmaktadır ve oğula sunulacaktır.
İşte babanın dünyası.
Ve aslında oğul, babanın rüyasıdır.
Oğulsa, babanın dünyasından ve rüyasından uzakta, kendi sınırları içinde ve kendi halindedir.
Akşamları aynı evde buluşulur.
Kucaklaşır, sarılırlar; odalarına sessizce çekilirler.
ÖTEKİ ODADA AYRI DÜNYADA
Bazıları dışarıda, bazıları mutfakta, bazıları da ayaküstü bir şeyler atıştırmışlar ve aynı sofraya oturma fırsatı bir türlü doğmamaktadır.
‘Öteki Oda’, oğulun evin içindeki dış dünyasıdır.
İstekleri, ayaküstü, çoğu kez evin holünde dile getirilmiş ve karşılanmıştır.
Oğul, her defasında istekleri karşılanmış ve ruhundaki açlığı derinleşmiş olarak öteki odaya çekilmektedir.
İnternetin derinliklerinde ve bazen de arkadaşların sanal söyleşilerinde, boş verilmiş bir dünyanın labirentlerinde kaybolan oğlun, babayla mesafesi artmaktadır.
YABANCILAŞMA ARTIYOR
Babaysa, televizyon karşısında hayatta hiçbir karşılığı olmayan bir dizinin aktörleriyle, hayatta hiçbir zaman yaşayamayacağı maceraların peşinde sürüklenmektedir.
Babalar oğullarının istediği gibi olmadığına; oğulları da babalarının kendisini anlamadığına hayıflanmakta ve gitgide yabancılaşmaktadırlar.
Baba ruhundan bir parça olan oğlunun uzaklaşan siluetiyle hasret gidermeye, ruhunu sevmeye, ruhunu özlemeye çalışmaktadır.
İSYAN FİGÜRÜNE DÖNÜŞÜYOR
Oğulsa sürekli uzaklarda, dışarılardadır.
Oğul babanın nedensiz bir isyan figürüdür.
Boşluk sürekli artmaktadır. Boşluk, anafora dönüşmektedir.
Aslında boşluk, internetin ve televizyon dizilerinin kanatları altında çoğalmaktadır.
Yoldaş, arkadaş, ruh ikizi ve gelecek tasarımı olarak dünyaya gelen oğul, kendi girdabına, babasını da alarak ortadan kaybolmaktadır.
Bu dünyanın en yakın yoldaşıyla yollar ayrılmaktadır.
Yol arkadaşlığı, aynı evde yaşayan tanıdıklığa dönüşmektedir.
Babalar ve oğullar sosyal dönüşüm ve teknolojinin labirentlerinde kaybolmaktadırlar.
Ve babalar, oğullarının gidişini, trajik bir filmin sonu gibi, arkalarından gözleri yaşlı izlemektedirler.
Yine de oğul, babası kadardır.
İKİYÜZLÜLÜK
İkiyüzlülük, inanmadığını söylemek, inanmadığın gibi davranmaktır.
İkiyüzlülük içimizde uyuyan şeytandır.
Uykusu hafif bir şeytan.
Küçük bir ‘çıkar’, küçük bir ‘beğenilme, hoşa gitme’ isteği, uyandırır onu.
İkiyüzlülük, ‘yalakalığın’ arkadaşıdır.
Çabuk buluşurlar.
Ve ruhumuzda potansiyel olarak duran ‘sağlam karakterin’ üzerini örtüverirler.
İkiyüzlülük, aslında her zaman fark edilen, ama fark edilmemiş gibi davranılan bir durumdur.
Kimseye yararı yoktur.
Sadece küçültür.
İkiyüzlülük, yapışkandır, asalaktır. Temiz ruhumuzun üzerine sinmiş, beklemektedir.
Yorulmaz, bıkmaz, usanmaz.
Zayıf bir anını bekler.
İkiyüzlülük, kendisinden kurtulmak için çaba ister, emek ister, uyanıklık ister.
Sağlam bir irade ister.
İkiyüzlülük, kendi kendimizle çetin bir mücadele ister ve bu da derin bir cesaret ister.
İkiyüzlülüğün ortağı yoktur.
İkiyüzlülükle kazanılmış küçük sonuçları zafer sandığımızda, hayatımızın en büyük yenilgisini almışız demektir.
Paylaş