Paylaş
Türkiye’nin dünyada en çok çay içilen ülkelerden biri olduğunu iyi bilen firmanın yöneticileri ülkemizdeki ilk çay dükkânı için de çalışmalara başladı. Starbucks zaten birçok yerli ve yabancı markadan önce bu gerçeği görüp çay ve Türk kahvesi seçeneklerini de mevcut Starbucs’larda mönüye eklemişti.
Starbucks markası, 1971’de Amerika’nın Seaatle kentinde doğdu. İki öğretmen ve bir yazar, markanın adını Moby Dick romanının ana karakteri Starbuck’tan ödünç aldı.
Starbucks’ın küçük bir kafeden, küresel bir kahve zincirine dönüşümünde, ortaklığa sonradan katılan Howard Schultz’un İtalya’daki cafe barlardan etkilenmesi büyük rol oynadı.
Starbucks’un Kuzey Amerika sınırları dışında ilk mağazası Japonya’nın başkenti Tokyo’da açılmıştı. Bugün 65 ülkede 21 binin üzerinde mağazası var. Kahve satın alınması ve kavrulmasında dünyanın bir numaralı şirketi. Yani bugün dünyada kahve denilince akla gelen ilk şirketlerden.
Ancak geçen yıl Starbucks, bu özelliğini değiştirecek sürpriz bir adım attı. Atlanta menşeli ünlü “Teavana Çay” zincirini, 620 milyon dolara satın aldı. Starbucks nasıl kahve ile ilgili her türlü ürünü satıyorsa, bu zincir de çay kaşığından fincana kadar çayla ilgili her türlü malzemeyi satıyor.
Zincir yaptığı Starbucks’ın genel müdürlüğünü halen sürdüren Schultz, geçen yıl bu satın alma sırasında, “Teavana Holdings Inc’de Starbucks’ta kahve için ne yaptıysak, şimdi de çay için onu yapacağız” diyordu.
Öğrendiğime göre, çay konusunda Starbucks harekete geçmiş. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de mimarlar mağaza dekorasyonları için çalışmaya başlamış. Henüz kaç mağaza olacak ve nerelerde açılacak belli değil ama belli olan bir şey var. Starbucks’un yeni stratejisine göre, bundan sonra cironun üçte biri kahveden, üçte ikisi ise çaydan gelecek.
Çay dünyada sudan sonra en fazla içilen içecek. Türkiye için, Türk kahvesi önemli olsa da, çayın kahveden önce geldiği malum. Starbucks, birçok yerli ve yabancı markadan önce bu gerçeği gördü. Yerelleşerek, dükkanlarında çay ve Türk kahvesi seçeneklerini de listesine ekledi.
Çay satmadıkları için yıllardır uğramadığım Kahve Dünyası, bu örnekten etkilenir mi dersiniz?
Şahenk, ‘nispet’ yapacak
Ferit Şahenk, son yıllarda özellikle İstanbul’da eğlence ve yeme içme sektörüne yaptığı yatırımlarla dikkat çeken bir işadamı.
Yeme içme sektörü yatırımlarının toplandığı D-ream Grubu’nda 80’e yakın restoran, 20’ye yakın da marka var. Mütehhitlikle başlayıp, bankacılıkla büyüyen Doğuş Grubu’nun ana alanlarından biri yeme içme sektörü artık.
Sektörde yatırım yapmak isteyen girişimcilerin ise tek hedefi var, yatırımı biraz canlandırıp, Şahenk’e satmak…
Şahenk’in yatırımlarının yoğunlaştığı bölgelerden biri Etiler-Ulus. Doğuş’un bu bölgede çok sayıda gayrimenkulü var. Ulus 29, Da Mario gibi ünlü restoranların da bulunduğu bölge, sektörde “Şahenkland” olarak tanımlanıyor.
Bu bölgenin en ünlü caddesi Nispetiye Caddesi. Grubun Nusr-Et, Günaydın, Fenix gibi bir çok ünlü markası da bu bölgede yer alıyor…
Bölgenin önemli markalarından biri ise Gamze Cizreli’nin Big Cheff’i idi. Üç yıl önce açılan restoranın binası Şahenk’e aitti.
Bugünlerde duyduğuma göre Cizreli ile sözleşme uzatılmamış. Big Cheff önümüzdeki günlerde burayı boşaltacakmış.
D-ream Grubu’nun burada hangi markalarını açacağı ise henüz kesinlik kazanmamış.
Grup bu arada Zuma’yı da Ortaköy’den İstinye Park’a, Borsa Restaurant’ın yerine taşımaya hazırlanıyor.
Mutfakta Katarlılar var!
Bu arada yeme içme sektöründe durum pek iç açıcı değil. Körfezden gelen turistler de olmasa, yabancı yok gibi. Sektörde giderek artan bir sıkıntı var.
Sektörde yatırımların yaşayabilmesi için kaynak ihtiyacı artıyor.
Doğuş Grubu’nun bu kadar çok sayıda marka satın alması, grubun büyümesinin nedeni hep halka açılma ya da yabancı bir yatırımcı bulma isteğine bağlanmıştı. İddialara göre Şahenk, Katarlı bir grupla ortaklık görüşmesi yapıyormuş.
Bu arada Big Chef’ten sözettik. Bu fısıltı da, Big Cheff için. Dubai’de şube açan ve yurtdışı yatırımlarına başlayan Gamze Cizreli’nin de Malezyalı bir grupla görüştüğü belirtiliyor.
Şahenk artık yeme içme sektörünün trend belirleyicisi durumunda. Bundan sonraki adımları merak ediliyor!
İşadamından müzakere talebi
ÇOK üzücü ve kahreden bir süreçten geçiyoruz. Barışa bu kadar yaklaşmışken, her şey altüst oldu. Sorunun içinden nasıl çıkılacağı, masaya nasıl geri dönüleceği bilinmiyor. Her kelimeye dikkat edilmesi gereken bir süreç. Bu dönemin benzerini 1990’larda yaşamıştık. O yıllarda bu konuya kafa yoran, cesaretle ortaya çıkan bir işadamı vardı, Sedat Aloğlu. İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı’yken, “Kürtler ve Türkiye” başlıklı bir rapor hazırlamış, daha sonra milletvekilliği döneminde de Meclis’te bu konuları gündeme getirmişti.
20 YILLIK ADIM
Kimsenin sesinin çıkamadığı bu dönemde, Aloğlu’nu aradım. “Bu çıkmazdan nasıl kurtulabiliriz”, sorusunu yönelttim. Türkiye’de 20 yılda çok önemli adımların atıldığını, çok önemli kazanımlar olduğunu söylüyor. Kürt kelimesi kullanılmazken, bugün Kürtçe televizyonun olduğunu dile getiren Aloğlu, “Türkiye’de sürecin adı artık Kürt Sorunu değil. Demokratik Standartların Yükseltilmesi Süreci” diyor.
Aloğlu, “Bu sürece bir de kuzey ve güneyden gelen tahriklerle yoğunlaşan terör belasıyla mücadele süreci eklendi” diye devam ediyor. Aloğlu, hiç gündemde yokken, 2010’da “İmralı’nın görüşmelere katılması” gerektiğini söylemişti. Şimdi de bu görüşmelerin devam ettirilmesi gerektiğini söylüyor.
“Tabii ki akıl verme durumunda değiliz. Sadece ülkesini çok seven bir işadamı olarak bunları söyleme hakkını kendimde görüyorum. Yadırganmamalı. Atılacak adımlardan biri bu” diyor.
HDP’nin hayal kırıklığı yarattığını, belirgin bir pozisyonu olmadığını ekleyen Aloğlu’nun sağduyu çağrısı var:
“Türkiye’de bir travma yaşanıyor. Medya, sivil toplum örgütleri, herkes işbirliği yapmalı. Bu dönemin aşılması lazım”
Artık iki taraftan da sağduyulu seslerin yükselmesine ihtiyacımız var…
TÜSİAD’da genel kurula Davos ertelemesi
TÜSİAD’ın genel kurulu, kurulduğu tarihten beri her yıl Ocak ayında gerçekleşir. Bu yıl ise şubat ayına ertelenmiş. Merak ettim sordum…Bundan sonra Genel Kurul artık hep Şubat ayında olacakmış. Bu yıl ki tarih 11 Şubat. TÜSİAD üyelerinden gelen taleple karar verilen yeni genel kurul tarihinin nedeni ise hem sömestri tatili hem de Davos’taki toplantılar.
Patronlar Kulübü’nün birçok üyesi yıllardır Davos’un sıkı takipçileri arasında yer alır. Geçen yıl yapılan Genel Kurul’da bu sıkıntı net yaşanmıştı. Bir çok üye hatta başkan yardımcılarından bazı isimler Davos’u seçtiği için, kurulda yer alamamıştı. Tarihi ileri alan yeni yönetim bu sorunu da böylece çözmüş oldu.
Paylaş