Paylaş
Bu cümleleri okur okumaz, aklınıza yaz öncesi alternatif zayıflama programları ya da bikini diyetlerini anlatan bir yazı geldiyse, baştan uyarayım yanlış adrestesiniz.
Zaten böyle “ütopik” bir konu ne bana ne de cüsseme yakışırdı, değil mi!
Yediklerimizin hayatımıza etkilerini anlatanlar, geçtiğimiz hafta Türkçe baskısı piyasaya çıkan “Diktatörlerin Akşam Yemeği” adlı kitabın yazarları Victoria Clark ve Melissa Scott... Kitap, isminden de anlaşılacağı gibi “farklı psikolojilerdeki” liderlerin tuhaf yemek alışkanlıklarını anlatıyor. Bu yüzden biraz da hikayeleri olan ve eğlenceli bir “kötü yemek rehberi” özelliğini taşıyor. Kahramanları ise genellikle darbeyle iktidara gelen diktatörler... Ortak noktaları da yaşlandıkça yediklerinin saflığına kafayı takıp, zehirlenme kabuslarıyla kıvranmaları...
Onların yaşam öykülerinin arasına saklanan “favori mönülerini” incelerken ister istemez bir canavar ile insan arasındaki çizginin ne kadar ince olabileceği sorusu geliyor akıllara...
Pol Pot’un kobra yahnisine merakı, Mussolini’nin tabaklar dolusu taze sarımsak yediği için karısının yataktan kaçması ve Tito’nun tüm yemeklerini Rusya’da eğitim görmüş bir kimyagere kontrol ettirmesi gibi ilginç anekdotların yer aldığı kitabın otuza yakın “kahramanından” yedisini seçtim. İşte karşınızda müthiş iştah kapatıcı mini bir “diktatörler ne yerdi” rehberi...
HİTLER MASAYA ÇEŞNİCİLER 45 DAKİKA ÖLMEZSE OTURURDU
Uzun yıllar dünyanın en kötü şöhretli vejetaryeni olarak bilinen Adolf Hitler, aslında bu konuda çok da fanatik biri değilmiş. Vejetaryenliğinin hayvanlar aleminin bazı türlerine karşı duyduğu endişeden kaynaklandığı söylenir. Fakir bir suluboya ressamı olan Hitler’in zaman zaman dil, ciğer ve fıstıkla doldurulan güvercin yavrularını afiyetle yediği de iddia edilir. Laranjit hastalığına meylinden dolayı masada konuklarının sigara içmesine izin vermeyen Hitler’in savaşın son dönemlerinde sindirim bozukluğu yüzünden sadece patates püresi ve et suyu yediği anlatılır. Zehirlenmekten de çok korkarmış tarihin en eli kanlı diktatörü... Çeşniciler tadımdan sonraki 45 dakika süresince ölmezlerse, yemeğin güvenli olduğuna karar verilip Hitler’in masasına sunulurmuş.
STALIN’İN EN SEVDİĞİ AŞÇI PUTIN’İN DEDESİ SPRIDON’DU
Josef Stalin, Lenin’in yazılarıyla ilk olarak henüz öğrenciyken karşılaşmıştı. Yüzündeki çiçek hastalığı izine, geçirdiği kaza sonucu bir kolunun diğerinden daha kısa kalmış olmasına rağmen Marksist hükümete karşı banka soygunu planlayabilecek kadar akıllı ve hırslıydı. Stalin’e göre “atıştırmak” sözcüğünün karşılığı, en sevdiği aşçı olan Vladamir Putin’in dedesi Spridon tarafından pişirilen ve bitmesi en az altı saat süren akşam yemekleriydi. Masasındaki herkesin şarkı söyleyip, dans etmesi ise zorunluydu. Olmazsa olmazları ceviz, sarımsak, erik ve nardı. Zehirlenerek öldüğü bir iddia olarak kaldı ancak öte yandan da siyaset kulislerinde Gürcistan tarzı sıradan bir sofranın bile 75 yaşındaki “extreme” liderin felç geçirmesine yeterli olduğu da hep konuşuldu...
ÇAVUŞESKU’NUN YEMEKLERİ KİLİTLİ ARABAYLA TAŞINIRDI
Savaş öncesi ayakkabıcılık yapan Çavuşesku, 1965 yılında Romanya’nın lideri oldu. Özellikle kimyager eşi Elena’nın gösterişli zevkleri yüzünden halkı tarafından hiç sevilmeyen bir zalimdi. Pek çok diktatör gibi zehirlenme kabusu yaşayan Çavuşesku’nun yemekleri yakın çevresinden biri tarafından özel hazırlanıp, sarayındaki odasına günlük olarak değişen ve anahtarı sadece bir garsonda bulunan kilitli el arabasıyla taşınırdı. Katıldığı resmi ziyafetlerde ikram edilen her şeyi yere atıp, ayağıyla olabildiğince uzağa ittirirdi. Arpadan yapılan ve Gordon Rouge marka şampanyayla yıkanan geleneksel Romanya yemeği Coliva çiftin en büyük favorisiydi.
SADDAM SABAH BEŞTE KALKIP TUTTUĞU BALIKLARI PİŞİRİRDİ
10 yaşına kadar okuma-yazma bilmeyen, çocukluk yıllarını ailesinin geçimine katkıda bulunmak için yumurta ve tavuk çalarak geçiren Saddam Hüseyin, kötü şöhreti ve müsrif hayatına rağmen boğazına düşkün bir lider değildi. Saddam’ın eski mutfak şeflerinden biri, onun kendilerini bazı günler sabah beşte yakaladığı balığı kızartmaları için uyandırdığını ve pişirmeye de yardım ettiğini anlatmıştır. 2003 yılında yakalandığı kulübenin buzdolabında yumurta, bal, fıstık kabukları, bitmiş Bounty paketi ve yarısı yenmiş domates vardı. Diğerleri gibi zehirlenme korkusu en büyük takıntılarından biri olan Saddam,
yurtdışı gezilerinde aşçılarını da yanında götürürdü.
KADDAFİ DİŞLERİ BEYAZ OLSUN DİYE DEVE SÜTÜ İÇERDİ
İki karısı, sayısız metresi, kızı ve oğullarıyla birlikte sarayında yaşayan Kaddafi, alkol kullanmaz ve kolayı da ağzına sürmezdi. Kaddafi yakın arkadaşı Berlusconi’yle deve etli kuskus yer, bir tür Libya makarnası olan mbekbka’nın İtalyan damak tadına yakın olması için kaynayan su yerine soslarla pişirirdi. Hastalığa yakalanma korkusu takıntı sınırında olan Kaddafi, kendine yakın olanları “papa”, hoşlanmadıklarını ise “çılgın köpek” diye çağırırdı. Dişlerinin beyazlığını masasından hiç eksik olmayan deve sütüne borçluydu.
İDİ AMİN: “İNSAN ETİ SEVMİYORUM BANA TUZLU GELİYOR”
Sekiz yıllık diktatörlüğü boyunca yarım milyona yakın insanı öldüren İdi Amin, askeri darbeyle yönetimi ele geçirmeden önce İngiliz sömürge alayında aşçıydı. Amin’in yamyamlığıyla ilgili söylentiler hızla yayılırken, tüm askeri rakiplerini bir araya toplayarak kafalarını kestiğini ve kesilen kafalardan oluşan yığınların üzerine oturup yüzlerinden ısırık aldığı bile söylenir. Yamyam olup olmadığı açıkça sorulduğunda, “insan eti sevmiyorum bana çok tuzlu geliyor” cevabını vermiştir. Pizza ve Kentucky Fried Chicken’a hayranlığı da bilinen Amin, boş günlerini Kızıl Deniz’de balık tutup, akordeon çalarak geçirirmiş. Doğal Viagra olduğuna inandığı portakallara olan düşkünlüğü nedeniyle günde en az 40 tanesini midesine indirirmiş.
KİM JONG-Il BALIKLARI NEFES ALIRKEN YERDİ
Kuzey Kore liderinin doğduğu gece, ülkesinde olağanüstü bir döneme girildiğine inanılır. Doğumuyla gökte yeni bir yıldız oluşması, üç haftalıkken yürümeye, sekiz haftalıkken konuşmaya başlaması, birçok opera ve kitap yazması, onun mucizelerine örnek olarak gösterilir. 1.57’lik kısa boyunu platform topukları ve çok sevdiği kabarık saçlarıyla kapatan Kim Jong, dünyanın en gurme diktatörüydü. Yeryüzündeki en lüks suşiyi hazırlaması için işe alınan aşçı Fujimoto, kitabında Kim Jong’un balığı neredeyse çırpınıp nefes alırken yiyecek kadar taze sevdiğini yazmıştır. Halkı açlıktan ölürken, onun tabağına konulacak her bir pirinç tanesinin büyüklük olarak aynı olduğundan emin olmak için yüzlerce kadın çalışandan oluşan bir ekip ve amacı Jong II’nin hayatını uzatmak olan bir enstitü kuruldu. Cinsel gücü artırdığı söylenen köpek eti çorbası en sevdiği yemeklerin başında gelirdi.
Paylaş