Paylaş
Gecenin başında mikrofon elden ele dolaşırken Güler’in kadim dostu Nebil Özgentürk duygularını şu sözlerle ifade etti: “Türkü, Kürdü, Egelisi, Ermenisi, Şebinkarahisarlısı, sanatçısı, politikacısı, bu kadar farklı insanı aynı masa etrafında toplayabilmek ancak Ara Güler’in başarabileceği bir işti. Onun için altını çizerek söylüyorum, Ara Güler Türkiye’dir!”
Gerçekten de Şener Şen’den Can Dündar’a, Osman Okkan’dan Hayko Bağdat’a, İlber Ortaylı’dan Züleyha’ya, Çiçek Arif’ten naçizane bendenize kadar normalde buluşması akla hayale gelmeyecek insanlar büyük usta için bir araya gelmiştik.
Jash’tan içeri girdiğimizde belgeselci Osman Okkan, Alman televizyonu için Ara Güler’in hayatı ile ilgili bir belgesel çekiyordu. Fakat Ara Abi, belgesel ekibine burada yazsam RTÜK’ün kulaklarını çınlatacak öylesine “sinkaflı özdeyişler” patlatıyordu ki; yapımcılar kara kara bunları nasıl tercüme edeceklerini düşünerek bakıyorlardı birbirlerine. Aklıma o anda gençliğimin efsane Alman filmleri geldi. Ergenlik çağımızda az ter dökmemiştik video kasedi takıp ekran karşısında onların ne dediklerini anlamak için...
Bir ara mikrofonu eline alan Şener Şen, Ara Güler'in doğum günü için 'Yaprak Gibi' şarkısını söyledi
ŞENER ŞEN’DEN YENİ FİLM MÜJDESİ
Hemen solumda Şener Şen’in oturduğunu görünce ufaktan yanına doğru seyirttim... Sağolsun güler yüzle karşıladı. “Gel gel korkma, yazılarını okuyorum zaten” dedi.
“Usta vallahi çok özledik seni. Sevenlerini bu kadar kendinden mahrum etmeye ne hakkın var?” deyince müjdeyi verdi. “Merak etme, inşallah bu sene sahalara dönüyorum. Yavuz (Turgul) ile birlikte harıl harıl bir film üzerinde çalışıyoruz. Son dakika bir aksilik olmazsa, beş yıllık aradan sonra beni sevenleri bu yeni filmle selamlayacağım.”
Dayanamadım, sordum: “Peki abi, kameralardan uzak durmanın ardında yüzünü eskitmek gibi bir korku mu var?”
Devam etti anlatmaya... “Ben böyle besleniyorum güzel kardeşim. Olur olmadık yerlerde görünmek bana göre değil. Yanlış anlama ha, bunu yapan arkadaşlarımı da asla kınamıyorum. Gazetecilerin olduğunu bile bile bir mekana gidip sonra da ‘çekme çekme’ diye söyleniyorlarsa, kusura bakmasınlar ama bu bana hiç inandırıcı gelmiyor. Ben halkın arasında olmayı seviyorum. Çünkü onlardan besleniyorum.”
ŞÖHRETİN ESİRİ OLMAMAYA ÇALIŞIYORUM
“Elbette şöhret diye bir gerçek var ve bunu yok sayamazsın ama mühim olan dengeyi kurabilmek. Ben bunun esiri olmamaya çalışıyorum. Bak İzzet, hayat herkese ait. Sen nasıl bakarsan, hayat da seni tam oradan yakalıyor. Değişmemek mümkün değil ama şöhretin yarattığı bu yanılsamanın da esiri olmamak lazım.”
Abi “Bir dakika” dedim... “Anlattıklarınız derin darbe gibi geldi, müsaadenizle bir soluklanalım. Çünkü etrafımız sizin söylediklerinizin tam aksini anlatan kocaman kalabalıklarla çevrili... İyi, güzel de bahsettiğiniz bu denge nasıl sağlanır?”
Söz yine Şener ustadaydı: “Dedim ya değişmemek mümkün değil ama ben şöhret olmadan önce de böyle yaşıyordum. Tabii ki her insanın kendine göre bir algılama biçimi vardır, asla hiç kimseyi kınama hakkını kendimde görmüyorum. Artık başarının tarifi değişti ama bunun da aritmetik bir formülü yok.”
“Kızma ama sormadan geçemeyeğim; yoksa onca başarılı işten sonra hasbelkader tutmayacak bir prodüksiyonun içinde olma korkusuna kapılmış olabilir mi koskoca Şener Şen?”
Gülümseyerek devam etti... “Dev Hollywood yapımlarında bile büyük umutlarla başlanan işler hüsranla sonuçlanabiliyor. Ben niye korkayım? Çünkü hiçbir işte başarı dediğin şey tek kişi üzerinden olamaz, olsa da o zaten kalıcı olmaz. Bu sinema sektöründe de böyle, senin yaptığın işte de, siyasette de...”
Tam yeni bir soru daha sormaya hazırlanıyordum ki “Yeter ama İzzet” dedi. “Ben röportaj verirken bile bu kadar çok konuşmam; bu sohbetimizden sen roman bile yazarsın.”
Kibarca bana yolun gösterildiğini anlamıştım, işte tam da o esnada Hayko Bağdat’la göz göze geldik.
O da şahsına münhasır bir tiptir. Seversiniz sevmezsiniz, fikirlerine katılırsınız ya da aykırı bulursunuz ama kayıtsız kalamazsınız. Çünkü sözünü esirgemeyen bir modern çağ Don Kişot’u ve entelektüel namusun timsallerindendir.
Bütün samimiyetimle “Ulan, iyi mi olur yoksa kötü mü bilemem ama tarih bir gün seni yazacak” dedim. Hüzünlü bir ifade ile gülümsedi; “Yazsın yazmasına da, bu kadar tehdit alırken okumak bana da nasip olur inşallah be İzzet...”
Hayko’yu bırakıp, masada bana ayrılan yere oturdum. Yanımda bir baktım Çiçek Arif (Keskiner), onun hemen yanında da azam-ı ulema İlber Ortaylı oturuyor. “Oh be” dedim kendi kendime. “Haberin göbeğine düştün oğlun İzzet...”
ÇİÇEK ARİF’TEN NAZIM KİTABI GELİYOR
Yanılmamışım; merhaba der demez Arif Keskiner aldı sazı eline. Uzun zamandır kafasını kaldırmadan harıl harıl Melih Güneş’le beraber “Nazım’ın Sofrası” adını verdikleri kitabı bitirmeye çalışıyorlarmış. O evi ziyaret eden 30 kişinin duygularını yansıtacaklar kitapta. Tek hedefleriyse baskıyı büyük şairin doğum gününe yetiştirmek...
Gelelim gecede Ara Güler’in dostlarının ona dair söylediklerine...
İLBER ORTAYLI: Hepimize ıslık çaldırabilecek bir hafızaya sahip Ara. Herkesin en fazla Pera’ya gidebildiği dönemde o, Pera’nın arka sokaklarındaki yaşamı fotoğraflamıştı. Onu İstanbul’u fotoğraflayan adam olarak tanırlar. Aslında kimse Anadolu’ya gitmezken Ara Güler memleketin dört bir yanını fotoğraflamış ve bizlere muhteşem bir arşiv kazandırmıştır. (Baş başa muhabbetimiz sırasında “Bir Ara daha zor gelir. Şimdikiler dijital kamerayla yalapşap bir şeyler çekmeye çalışıyor” diyerek onun yerinin dolmayacağını vurguladı.)
ŞENER ŞEN: Bazı insanların yaşı yoktur, onlar yaşsızdır. Ara Güler de yaşsız, zamansız, sonsuz bir adam. Son dönemde Beyoğlu’nda oturduğum için onunla sık sık bir araya gelme fırsatına sahip oldum. Ara Abi’nin renkli ve zengin fotoğrafları kadar cümbüşlü sohbetini de paylaşma şansını bulmak benim için çok özel...
COŞKUN ARAL: İstanbul’u keşfetmek için Yandex veya Google’a gerek yok. Ara Hoca’mızın fotoğrafları hepimize yeter de artar bile.
NEBİL ÖZGENTÜRK: Sen Türkiye’sin Abi, çok yaşa..
CAN DÜNDAR: Belgesel çekimleri sırasında bir gün “Ermeni sanatçı” sözünü kullanınca, “Ben sanatçıyım Ermeniliğim ayrı, Picasso’ya nerelisin diye soruyor musunuz” diye cevap verdi. Düşündüm de bu çok önemliydi. Ne yazık ki biz başa hep bir sıfat ya da kimlik koyarak tanıdıklarımızı anlatmaya çalışıyoruz. Kendine hâlâ foto muhabiri diyen senin gibi bir ustamız var. İyi ki varsın Ara Abi!
İZZET ÇAPA: Bu kadar usta ismin arasında b.ku daha Kasımpaşa’ya inmemiş sayılacak İzzet’e pek söz söylemek düşmez ama sen çok yaşa be usta.
Konuşmaların ardından herkes ayağa kalktı, 87 yazan balonlar eşliğinde Ara Usta’nın doğum günü pastası geldi. Nedendir bilmiyorum ama Happy Birthday’in hemen arkasından Ankara’nın Bağları çalmaya başladı. Anlayacağınız durum biraz manidar!
Yoksa bu parçayla başkentten hiç katılım olmamasına ince gönderme mi var diye düşünürken baktım ki Adalar Belediye Başkanı Atilla Aytaç, gündemin yoğunluğu sebebiyle geceye katılamayan Kılıçdaroğlu’nun gönderdiği çiçeği takdim ediyordu...
Ve bu güzel gece Ara Abi’nin her yerde “genç arkadaşım” diye hitap ettiği Züleyha’nın, İlber Hoca’nın da eşlik ettiği “Arkadaş” şarkısıyla sürdü. Züleyha Ermenice, Kürtçe, Türkçe şarkılar okurken, konuklar hep birlikte halay çekiyordu. Darısı memleketin başına!
İyi ki doğdun Ara Abi. Allah seni başımızdan eksik etmesin...
Paylaş