Paylaş
Genelkurmay Başkanlığı'nın, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı öğretim kurumlarına düzenlediği basın turunun ikinci günü Kara Harp Okulu'ndayız...
İlk gün Mızıka Okulu'na gitmiştik.
Ordu çok şeffaf. Genelkurmay'dan Mızıka Okulu'na giderken işi şakaya da vurdum. Aracın önüne oturan Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak'ın yanına İlnur Çevik geçince takıldım:
‘‘Yine koku mu aldın İlnur?.. Sen, kimin yanına otursan iktidar oluyor. Koku almasaydın, Paşa'nın yanına değil en arkaya giderdin.’’
ESKİ OKULUM
Paşa, ‘‘Biz ABD'den tanışıyoruz’’ deyince, gülerek şakamı sürdürdüm:
‘‘Zaten İlnur en çok ABD kokusu alır...’’
Dün sabah erken saatte Harbiye'ye gittik. 35 yıl 3 ay 5 gün önce ayrıldığım yolun sonunda, ayrıldığım kapının tam önündeyiz.
Harbiye... Kartal Yuvası...
Kuleli Askeri Lisesi'ni yeni bitirmiş gibiyim... Omzuma çapraz kordonu sarkıtmış, 18 yaşında bir delikanlıyım.. İçim heyecanla ürperiyor. Bir zamanlar ayağımın altından kayıp giden zemine bu kez daha sıkı basıyorum.
Kapı aynı kapı, ama Harbiye çok değişmiş. Bir bina vardı, şimdi beş görkemli sitede dünyanın belki en ileri eğitimi yapılıyor.
Önce labaratuvarların da bulunduğu Kültür Sitesi'ne giriyoruz. Burada Atatürkçü Düşünce sistemi içinde Atatürk ilke ve devrimlerini tam benimsemiş, ‘‘İnsan hak ve hürriyetlerine saygılı’’ liderlik programı işleniyor.
Bir gün önce Tuğgeneral Volkan Kaplama'nın açıkladığı ‘Öğrenmeyi öğrenme’ modeli, Milli Eğitim'in uyguladığının en az 20-30 yıl önünde.
Eski bina olduğu gibi korunuyor. Kapı aynı, duvarlar aynı. Sadece girişdeki heykel değişmiş. İç bahçe bıraktığımız gibi... Bu bahçenin her yanını kare-kare hatırlıyorum. 1459 Harbiyeliydik. 20/21 Mayıs 1963 Olayları'nda tutuklanmıştık. Okulumuz hapishane, sınıflarımız hücre olmuştu. İşte bizim sınıf, tam karşıdaki ağacın orası: 6. bölük 7. kesim... Düdük çalsam, bizimkiler pencereden salkım saçak bahçeye atlayacak; Soner Kocabıyık, Turgay Erdemgil, Aslan Akınay, Ertaç Turgay, Osman Keklik, Cemal Tuğ, Erdinç Aytan, Ali, Selçuk, Enver, Cengiz...
Ansızın yüreğime bir alev topu düşüyor; kendimi Soner'in tabutu altında yürür buluyorum. Erdinç koluma girip teselli ederken hıçkırıyor: ‘‘Selçuk gibi Soner de gitti, Allah bizlere sabır versin Şair.’’
Şair, lakabımdı benim. Aslan'ın lakabı Potas, Cemal'inki Kürdo, Soner'inki Renos'tu. Yani adını tersten söylerdik; Renos Kıyıbacok!
HARBİYELİ ASLANDIR
Hâlâ dün gibi yaşıyorum. Sanki Binbaşı Bedri Buluç sesleniyor:
‘‘Aslan yatağından belli olur; Harbiyeli aslandır...’’
35 yıl önce olanlar oldu, her şey tarihte kaldı. Ama asla tükenmeyen yurt sevgisi 1459 eski Harbiyelinin içinde kaldı. Bu sevginin ilk mayası Kuleli, harcı Harbiye... Bizler hâlâ öğrencilik günlerimiz kadar temiz duygularla birbirimize bağlıyız.
Maya temiz, hamur sağlam... Bu hamur, Atatürk ilke ve inkılaplarına tam bağlılıkta yoğruluyor. Bilgi çağını yakalarken, laik cumhuriyet ve üniter devletten asla ödün verilmeyen bir ölçüde mayalanıyor. Türk ordusunu Atatürk'ün yolundan koparmanın imkânı da ihtimali de yok...
Paylaş