Paylaş
Ardından Adalet ve Kalkınma Partisi başka bir olumlu başlangıç yaptı, siyasi partilerle yeni anayasa konusunu konuşmaya başladı.
Şimdilik iki ayrı kanaldan ilerleyen konuşmaların konusu, yöntem. Siyasetçiler içerikten önce yöntemi konuşuyorlar. Bence en olumlu başlangıç bu.
* * *
Yöntem konusunda eğer partilerimiz bir ortak zemin bulabilirse, ancak ondan sontra içeriğe geçilecek.
Yöntem meselesi küçümsenmemesi gereken bir mesele. Daha önce bu konu ıskalandığı için Türkiye nice gerghinlikler yaşadı, hatta sonunda bir hayli gergin bir referandumu bile yaşamak zorunda kaldı.
Ancak sonunda ne olursa olsun biz yeni anayasa konusunu partilerin ortak bir yöntemde uzlaşmayı başarmış olmasıyla değil o yazılacak anayasanın içeriği ile konuşacağız. Bunu da unutmamak gerek.
Benim kendime göre yeni anayasa için üç ölçütüm var.
Birincisi, yeni anayasanın öngöreceği kuvvetler ayrılığı rejimiyle ilgili. Eğer mevcut kuvvetler ayrılığı sistemi daha da pekiştirilmeyecekse, üç temel erk daha net biçimde birbirinden ayrılıp özerkleşmeyecekse ve kuvvetli bir denge-fren mekanizması oluşturulmayacaksa, bana göre yeni bir anayasa yazmaya hiç gerek yok.
Kuvvetler ayrılığı dediğimiz sistem sadece üç gücün birbirinden net çizgilerle ayrılmasından ibaret değil. Demokrasi bir hesapverebilirlik rejimi olduğu için, bu güçlerin her an birbirlerinden hesap sorabilmelerinin ayrıntılı düzenlenmesine de ihtiyaç var yeni anayasada.
İkinci temel ölçütüm, haklar ve özgürlükler düzeniyle ilgili. Eğer yeni anayasamızda da önce haklar ve özgürlükler verilecek sonra da bugünkü 14, 15 ve 16. maddelerdeki gibi hangi durumlarda bu hak ve özgürlüklerin kısıtlanacağı sıralanacaksa, yeni bir anayasa yazmasak da olur.
Türkiye temel hak ve özgürlükleri kısıtlamanın yolunu Anayasasına yazan ülke olmaktan vazgeçmelidir.
Üçüncü ölçüt, anayasanın kapsama alanıyla ilgili.
* * *
‘Uzun anayasa’- ‘Kısa anayasa’ tartışmasından söz etmiyorum. Yeni metin pekala çok uzun ve detaylı olabilir, önemli olan anayasanın kapsadığı alanlara ne getirdiğidir.
1982 Anayasasıyla ilgili dile getirilmeyen şikayet, bu metnin çok fazla alanı kapsaması, dolayısıyla geriye siyaset yapacak çok az alan bırakması. Sadece ormancılık veya gençlik sporla ilgili maddelerden söz etmiyorum, Anayasanın zaman zaman yasa ve yönetmeliklerde yer alabilecek konuları içermesinden söz ediyorum.
Siyasetin alanı genişlemedikçe ülkemizde demokrasiyi kuramayız. 1982 anayasası siyasete güven duymayan bir anayasa, bu durumu tersine çevirmeyeceksek, yeni bir anayasa yazmamıza hiç gerek yok.
Kafası karışıklara Kürt ve terör sorunu çözüm haritası
DAHA baştan başlıyor tartışmamız: Bazılarımız sadece ‘Kürt sorunu’ diyor, bazılarımız ‘Hayır Kürt sorunu yok terör sorunu var’ diye lafa giriyor.
Bal gibi hem ‘Kürt sorunu’muz var hem de ‘Terör sorunu’muz. Bu iki sorun fazlasıyla içiçe geçmiş durumda. O yüzden de kafalar karışıyor, takım tutar gibi kavram benimsemeye başlıyoruz.
Başından beri ortada bir mesele var: Dağda silahla dolaşanları destekçilerinden ve bir anlamda ‘meşruiyet kaynağı’ndan uzaklaştırmak, onlara terör yapacak zemin bırakmamak önemli.
Önemli ama bu zemini ortadan kaldıracak adımlar bizde hep ‘teröre taviz vermek’ olarak niteleniyor.
Oysa, meselenin temel insan hakları boyutu var. Buna sınırsız ifade özgürlüğü de dahil, ana dilde eğitim hakkı da, yerleşim yerlerinin iadesi de, ana dili kullanma hakkı da, yerel yönetimlerde söz sahibi olma hakkı da, kanun önünde eşitliğin sağlanması da, sosyal eşitsizlikleri giderici eşitleyici politikaların bir süre için uygulanması da...
Bunlar temel insan hakları. O yüzden ne pazarlığa tabi olmalı ne de bu hakların verilmesi bir ‘taviz’ olarak adlandırılmalı. Hatta gün geçirmeden bu haklar tamamen verilmeli.
Buna rağmen terör örgütü terör yapmaya devam edebilir mi? Evet edebilir. Ama kendi destekçisi olan kitle arasında bile daha az ‘meşru’ görülür.
Terör örgütünün diğer talepleri için de siyaset yapma ve o talepleri başarabilirse siyaset yoluyla elde etme yolu açık olacağı için şiddet gerekçesiz hale gelir.
Mizgin ve karnındaki bebeği
RADİKAL’den Ezgi Başaran üşenmemiş Batman’a gitmiş, hepimizin yüreğini burkan o son çatışma ve çatışmada ölen 8 aylık hamile Mizgin ile onun karnındaki oğlunun nasıl öldüğünün izini sürüyor.
Ondan öğrendim, Batman’da fısıltı gazetesi çalışıyor ve Mizgin’i de taşıyan otomobilin polis kurşunlarına hedef olduğu söylentisi dalga dalga yayılıyor.
Bir saniye bile vakit geçirilmeden Batman’a konuyu incelemesi için müfettişler, hatta belki bir TBMM heyeti gitmeli ve neyin ne olduğu şüpheye yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılmalı.
Paylaş