Paylaş
Ardından İzmir’de İzmir Fuar’ının açılışında iki partinin bayrak ve flamalarını taşıyan kalabalıklar karşılıklı sloganlar atarak bu gerginliği sürdürdü.
Bunun şaşırtıcı olmayan bir gelişme olduğunu söylemem gerek. Türkiye’de siyaset çoğu zaman siyasi programlar üzerinden değil kültürel ayrımlar üzerinden yapıldığı ve her seferinde keskin kutuplaşmaların altı çizildiği için bu böyle oluyor.
Karşıt görüşlü kalabalıkların karşılaşması, her zaman tehlikelidir; Türkiye’de daha da tehlikeli.
Daha da fenası, kutuplaşmanın ve ötekini düşman, hatta nefret objesi olarak görmenin neredeyse iyileştirilemez, geri döndürülemez bir hastalık olması.
Amerika’da Illinois Üniversitesi’nden Justin Helper ile Pennsylvania Üniversitesi’nden Dolores Albarracin’in daha birkaç gün önce yayınlanan bir araştırması, sadece Amerika için değil Türkiye dahil dünyanın pek çok yeri için de geçerli sonuçlar üretiyor.
Amerika’daki siyasi kutuplaşmanın Türkiye’den hiç de kalır tarafı yok. İki tarafın militanları medya başta olmak üzere her alanda kıyasıya birbiriyle dövüşüyor, hakaretlerin bini bir para.
Helper ile Albaracin’in araştırması şu soruyla başlıyor: Bir kişinin sağlık sigortasıyla ilgili tutumunu öğrenmek için onun mimariye olan yaklaşımını bilmek işe yarar mı?
‘Ne ilgisi var’ dediğinizi duyar gibiyim; çünkü okurken ben de aynen öyle dedim ama araştırmacılar ortaya koyuyor ki, ilgisi var.
Burada bütün araştırmayı özetleyemem ama şu kadarını aktarmama izin verin:
Eğer kişi herhangi bir konuda negatif düşüncelerle doluysa bu negatiflik hali onun yaşamının her alanına sirayet ediyor ve karşısına çıkan her durumda da negatif olma eğilimi güçleniyor.
İnternet haber portalı Slate bu durumu ‘Nefret edenler nefret etmeye devam edecek’ başlığıyla haberleştirmiş.
Türkiye’de siyaset alanında ve medyada şu anda militanları görüyoruz; bu doğal. Siyasetle yatıp kalkan ve kendi taraftarı olduğu görüşü her ne pahasına olursa olsun savunmaya, karşı tarafın ise sadece açıklarını, eksiklerini eleştirmesi gereken yanlarını görmeye yönelik bir kuvvetli tutumu var o militanların.
Dediğim gibi demokrasiyle yönetilen toplumlarda siyasi görüşlerin militanlarının 365 gün siyaset konuşması çok doğal. Seçimler yaklaştıkça (12 ay içinde çok önemli iki seçim yaşayacağız) militanlaşma eğiliminin artması, siyasetin daha fazla insanın ilgi alanına girmesi de normal.
Mesela, normalde bütün toplum açısından bir ‘mikro evren’ olmasını beklediğiniz Twitter, Facebook gibi sosyal paylaşım ağları, bugün toplumdan ziyade o militanlaşmanın siyasi evrenlerine dönüşmüş durumda. Gezi olayları bu iki sosyal medyada siyasileşmeyi, militanlaşmayı çok arttırdı. Gazetelerimiz zaten dört mevsim bu durumda.
Fakat sosyal medyada veya geleneksel medyadaki siyasi kutuplaşmayı, siyasetin aşırı yer işgal etmesini bütün toplum açısından temsil edici görmek yanıltıcı sonuçlara götürebilir herkesi.
Bu militanlaşmaya, keskin kutuplaşmaya çok da fazla prim vermeden, sessizci olan biteni izleyen, sergilenen görğüşlerden çok onların ardındaki bilgiye ulaşmaya çalışan ve gündelik hayatını sürdüren epey büyük bir kalabalık olmasa, zaten ülke yaşanmaz hale gelir; Afyon’da ve İzmir’de gözlemlenen militan kitlelerin karşılıklı slogan atmaları gündelik hayatın bir gerçeği oluverirdi.
Siyasi kutuplaşma bir yere kadar siyasetin doğasından kaynaklanıyor olabilir ama bunun abartılması, iki Amerikalının araştırmasıyla da doğruladığı gibi, geri döndürülemez ve tedavi edilemez nefret tohumlarının topluma atılmasına neden olabilir.
Türkiye, karşılıklı nefretin ve öfke birikiminin çok arttığı bir yere dönüştü maalesef.
(Meraklısı için Amerikalı araştırmacıların makalesi burada: http://www.asc.upenn.edu/albarracin_lab/publications/HeplerAlbarracininpress2.pdf )
Paylaş