Paylaş
Kazandı ama daha tamamlandı sayılmaz.
Atomu bir araya getiren güçleri tanımlıyoruz belki ama bu güçlerin nasıl çalıştığını anlamaktan henüz uzağız.
CERN’deki araştırmacılar, Higgs’in bulunmasını ‘Bir son değil bir başlangıç’ diye nitelerken bunu kastediyorlar aslında.
Bir örnek vereyim: Çekim gücü nasıl çekiyor, biliyor muyuz?
Güneş Dünyayı, Dünya Ayı nasıl çekiyor? Dünya bu hızda kendi ekseni etrafında dönerken nasıl oluyor da bizler uzaya fırlamıyoruz?
Bu gücün varlığını ve etkilerini görebiliyoruz, epey hassas biçimde gücü ölçebiliyoruz da ama gücün nasıl olup da etki ettiğini bilemiyoruz. Güneş Dünyayı, Dünya bizleri iple çekmediğine göre, kütlesi olmayan ama bu gücün taşıyıcısı olan bazı parçacıklar var olsa gerek.
Peki bir an için bir ‘ayna’nız olduğunu hayal edin: Kütle çekim gücünü taşıyan parçacıkları yansıtan, onları bir anlamda etkisiz kılan bir ayna. Bunun taşımacılık başta olmak üzere pek çok endüstriyi nasıl değiştirebileceğini sanırım hayal edebiliriz.
Bir başka hayal kuralım:
Güneş, bizi uzaktan ısıtıyor ve aydınlatıyor. Peki bu işi nasıl yapıyor? Son derece yüksek enerji ve kütle çekim kuvveti altında hidrojen atomları birbirleriyle birleşiyor, yani ‘füzyon’ oluyor. İki hidrojenin birleşip bir Helyum ortaya çıkarması sırasında açığa muazzam bir enerji çıkıyor. İşte Güneş’in bizi ısıtan ve aydınlatan enerjisi bu.
Biz bu enerjiyi dünyada da kısmen yarattık, hidrojen bombalarıyla.
Peki aynı şeyi güvenli bir biçimde, yani bir hidrojen bombasının yıkıcı etkilerini yaşamadan yaratabilsek ve bu sayede enerji elde etsek ne olur?
Evet, ‘soğuk füzyon’dan söz ediyorum. Atomların iç dünyasını ve nasıl oluştuklarını öğrendikçe ‘soğuk füzyon’a da biraz daha yaklaşılıyor dünyada.
Anlayacağınız, Higgs Bozonu’nun bulunmasıyla aslında çok gelişmelere gebe bir çağın kapıları da açılmış oldu. İnsanoğlu doğayı keşfettikçe çok daha önemli ve faydalı şeyler de yapacak.
19. yüzyıl termodinamiğin 20. yüzyıl kuantum mekaniğinin çağıydı
GEÇEN hafta ‘Yurt dışındaki Türk bilim insanları kurultayı’ için İstanbul’a gelen Chicago’daki Argonne National’den Prof. Dr. Ercan Alp’le sohbet ederken söyledikleri dikkatimi çekti.
‘19. yüzyıla ve sanayi devrimine öncülük eden bilimsel gelişme termodinamikti. Bu sayede buhar makinesi ve ardından diğer makineler yapıldı. Bunları hâlâ kullanıyoruz. 20. yüzyıla damgasını vuran bilimsel gelişme kuantum mekaniği oldu. O sayede bilgi teknolojileri mümkün oldu, bilgi çağı yaşandı, bütün hızıyla yaşanmaya devam ediyor. Peki 21. yüzyıl neyin çağı olacak? Higgs’in mi?’
Gerçekte, artık bilimsel buluşların yapılmasıyla veya teoride savunulan şeylerin kanıtlanmasıyla bunların teknolojiye dönüşmesi arasındaki süre çok ama çok kısaldı.
Dünyada sayılı adet bulunan parçacık hızlandırıcısı/çarpıştırıcısı ‘makine’ler sadece bilimsel araştırma yapmıyor, doğrudan sanayi üretimi yapanları bile var artık.
Örneğin, en çok kalp damarlarımıza takılan ve ‘ilaçlı’ diye tabir edilen stent’lerin üzerindeki ilaç kaplaması parçacık hızlandırıcılarında, elektron bombardımanıyla üretiliyor. Ve dün anlatmaya çalıştığım proteinin yapısının çözülmesi işleri aynı ‘makine’lerde yapılıyor.
Bu makineler öyle sıradan makineler değil ve öyle doğrudan mühendisler tarafından da yapılmıyor. Bu makineleri tasarlayanlar da, bizzat icat edenler de doktoralı fizikçiler oluyor.
Türkiye, maalesef bu alanda Batı ülkelerinin ve Çin ile Japonya gibi uzak doğu ülkelerinin 60-70 yıl gerisinden geliyor. Ve bu fark her boşa geçen gün biraz daha açılıyor.
Bilgisayarlar sınırına gelmiş, bu çağ en verimli dönemini artık geride bırakmışken bizim Silikon Vadisi’ni keşfetmemiz gibi, korkarım 21. yüzyılın yeni bilimini ıskaladığımız için onunla birlikte gelecek teknolojiyi de fena halde ıskalayacağız.
Bu yıl Alan Turing yılı
BU yazıyı bir bilgisayarda yazıyorum, bazılarınız da internet üzerinden bilgisayarda okuyorsunuz.
Bilgisayarlarımızı var eden matematik teorisini borçlu olduğumuz bir insan var: Alan Turing.
Eğer yaşasaydı bugün 100 yaşında olacaktı ama maalesef çok genç yaşta ve aslında en verimli çağında Britanya hükümetinin yasaları tarafından intihara zorlandı.
Sebebi, Turing’in homoseksüel olmasıydı. 2. Dünya Savaşı sırasında en gizli Alman şifrelerinin çözülmesinde çok önemli roller oynamıştı. Bu şifreleri çözmek için ilk bilgisayarı yapmıştı.
Ama savaş sonrasında, Britanya’nın homoseksüelliği suç sayan yasaları tarafından mahkum edildi. Bunun acısına dayanamadı, zehir sürdüğü bir elmayı ısırarak intihar etti.
Apple bilgisayarlarının bir kenarı eksik (ısırılmış) elma şeklindeki sembolünün buradan geldiği spekülasyonu çok yapıldı. Bu hikaye doğru değil ama olsa güzel olurdu denecek cinsten bir hikaye.
Britanya, bir zamanlar intihara sürüklediği bu büyük insanı bu yılı ‘Turing yılı’ ilan ederek anıyor. Birkaç hafta önce Turing’in doğumgünüydü, o gün kutlamalar en yüksek seviyesine çıktı.
Paylaş