Paylaş
Kısa adı PISA olan ‘Uluslararası Öğrenci Ölçme Programı’ isimli ‘test’ ülkelerde 15 yaşındaki öğrencilere uygulanıyor. Elbette bütün öğrencilere de değil ama onları temsil ettiğine inanılan bir örneklem üzerinde üç yılda bir yapılıyor bu ‘test.’ (Dünya çapında 40 bin öğrenciye uygulanıyor, bunlar içinde Türkiye’nin payı yıldan yıla farklılık gösterebiliyor.)
Testin amacı, katılımcı ülkelerdeki öğrencilerin seviyesini kıyaslamak, gelişmişlikle eğitim ve eğitimle gelişme arasındaki ilişkiyi ölçmek. Türkiye de bu teste katılıyor, öğrencilerimiz pek de parlak olmayan sonuçlar elde ediyorlar.
Test başlıca üç alanda yapılıyor: Okuma becerisi, matematik becerisi ve bilim becerisi.
Ülkemizin PISA sonuçlarının kötülüğü öteden beri eleştiri konusu. Eğitimimiz iyi olmadığı için kötü çıkıyor sonuçlarımız, özel bir kasıttan ötürü değil.
Ancak kabul etmek gerek ki PISA aslında çok da iyi bir ölçme aracı değil. Çünkü Türkiye’deki toplam öğrenci sayısı içinde küçük sayılabilecek bir örneklem üzerinden bütün ülke için sağlıklı sonuçlar almak çok mümkün değil.
İşte bu yüzden, daha Ömer Dinçer’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde, adı ‘sınav’ olmayacak bir ölçme yönteminin bütün ülke çapında bütün öğrencilere nasıl uygulanabileceği üzerinde kafa patlatılmaya başlandı.
Aslında SBS gibi sınavlar, bütün öğrencilerin katılımı sağlansa bu işi görmeye yeter ama bizde bir şeyin adına ‘sınav’ denince hemen devreye dersaneler giriyor, koca bir sektör oluşuyor ve dersaneler yüzünden okulların başarısı ölçülemez hale geliyor.
O yüzden Milli Eğitim Bakanlığı, TÜBİTAK’la işbirliği içinde, adı ‘sınav’ olmayan bir ölçme yapılması için çalışmış, anlaşılan bu çalışmalarda bir sonuca da varılmış, TÜBİTAK şu sıralar harıl harıl bu yöntemi hayata geçirmek için çalışıyor. Yeni Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın da bu projeye karşı çıkmadığı varsayılıyor.
Ülke çapında bütün öğrencileri ölçecek ve sonunda ortaya iyi bir analiz malzemesi çıkaracaksak, bence bakanlık ve TÜBİTAK’ı bu çabasında desteklemek gerek.
PISA, o beğenmediğimiz haliyle bile mesela özel okul-devlet okulu farkını çok iyi ortaya koyan, daha eğitim çağında nasıl bir eşitsizliğin yaratıldığını ap açık gösteren bir ‘test.’
Bakalım Milli Eğitim Bakanlığı ile TÜBİTAK’ın hazırladığı ‘test’ bize ne gibi faydalı sonuçlar verecek?
YGS’de acaba dershaneler ne kadar başarılı?
Kabaca Türkiye’de 4 bin civarında dershane var ve bunlara 1.5 milyon civarında öğrenci devam ediyor.
Bu 1.5 milyon öğrencinin ne kadarının YGS’ye hazırlanmak için dershaneye gittiğini bilmiyoruz ama toplam kapasitenin en az üçte birinin üniversite sınavı için olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.
Bu durumda, aslında geçen hafta sonu YGS sınav sonuçlarından hareketle Milli Eğitim Bakanlığı için söylediğim hemen hemen her şey, büyük bir mali kaynağın aktarıldığı dersane sektörü için de söylenebilir.
Şöyle ki:
Dershaneye giden öğrencilerin bir biçimde eşitsizlik yaratıyor olması lazım. Öyle ya, okul dışında gidip bir de dershaneye zaman veriyorsunuz, orta halli aileler için ciddi bir yük oluşturacak kadar para veriyorsunuz, bunun karşılığında çocuğunuzun YGS başarısının artmasını bekliyorsunuz.
Peki artıyor mu?
Bunu bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, bu dershanelerin ‘sınav birincileri’ çıkardıkları; onu da reklamlardan öğreniyoruz.
Peki acaba ülke genelinde dershanelerin sınav kazandırma oranı nedir? Dersanelerin birçatı örgütü var, ÖZDEBİR, bu örgütün web sitesinde aradığım hiçbir sorunun cevabını bulamadım.
Acaba zahmet edip Türkiye’nin dershane sektörünün YGS sınavı başarısını bizlerle paylaşırlar mı? YGS sonuçlarına bakınca ben ne bakanlık ne de dersaneler için ortaya övünülecek bir şey çıktığını düşünmüyorum.
Paylaş