Paylaş
Daha sonra bu suçlamaya ‘İrticayla mücadele eylem planı’ adı verilen belge de eklendi.
Yine başlangıçta İlker Başbuğ’un da aralarında bulunduğu bir grup için bu sözünü ettiğim suçlamalarla ayrı bir dava açılmıştı. Ama bu dava gitti Ergenekon ana davasıyla birleşti. Ve birden bire İlker Başbuğ kendini Ergenekon davasının içinde buldu.
Ergenekon davası, biliyorsunuz Bayramın hemen öncesinde sonuçlandı, geçen pazartesi günü mahkeme sanıklarla ilgili kararları açıkladı.
İlker Başbuğ’la ilgili verilen kararda şöyle deniyordu:
“Sanık, Mehmet İlker Başbuğ hakkında TCK 314/1. ve 312/1. maddeleri gereğince ayrı ayrı cezalandırılması talebi ile Kamu davası açılmış ise de, sanığın eylemleri bir bütün halinde TCK 312/1. maddesindeki suçu oluşturduğu anlaşıldığından, sanığın eylemine uyan, ‘cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek’ suçunu işlemiş olduğu sabit olduğundan, TCK 312/1. maddesi gereğince ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılması, yargılama sürecindeki tutum ve davranışları nedeniyle, ceza indirimi yapılarak neticeten müebbet hapis cezası ile cezalandırılması”.
Şimdi burada ciddi bir karışıklık var.
Mahkeme İlker Başbuğ’u TCK 314/1’den cezalandırmıyor. Bu karar Başbuğ’un o ceza maddesinde yazılı ‘silahlı örgüt kurma’ suçunu işlemediği anlamına mı geliyor acaba?
TCK 314/1 aynen şöyle diyor: ‘Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’
Mahkemenin kararında bu ceza maddesinden bir cezalandırma yapmıyor. Neden yapmadığını yazmayarak da ve muğlak bırakarak da kafa karıştırıyor. En başta İlker Başbuğ’un kendisinin de kafası karışmış, dün Hürriyet’te yayımlanan mektubunda bunu tartışıyordu. Tartışmakta da haklı, çünkü mahkeme bu önemli suçlama konusunda bir hüküm kurmamış durumda.
Başbuğ’un mahkum edildiği 312/1 ise şöyle: ‘Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.’
Orijinal suçlamalar olan intenet andıcı da, irticayla eylem planı belgesi de, benim bildiğim kadarıyla ne cebir ne de şiddet içeriyor. Başbuğ’la bağlantılandırılan bir cebir-şiddet eylemi de mahkemeye yansımadı.
Evet bu iki belgeyi ‘Hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye’ yönelik olarak yorumlamak mümkün. Ama kanun ‘cebir ve şiddet’ şartını açıkça yazıyor, bunu suçun asli unsuru sayıyor.
Kararın açıklandığı andan itibaren kamuoyu ilgisinin İlker Başbuğ’la ilgili verilen karara çevrildiğini söylemek yanlış olmaz.
Ve kimse kusura bakmasın ben mahkemenin bu kararını okuyunca, İlker Başbuğ’un neden cezalandırıldığını anlamadım.
Başbuğ’un ‘silahlı terör örgütü’ yöneticisi olmakla suçlanması zaten tuhaftı. Şimdi mahkeme onu bu suçlamadan ötürü mahkum etmiyor (mahkemenin kararı bu suçlamadan ‘beraat’ anlamına mı geliyor acaba?); onun yerine ‘cebir ve şiddet kullanarak hükümeti devirmeye teşebbüs’ten mahkum ediliyor Başbuğ.
Peki ama Başbuğ ‘cebir ve şiddet’i nasıl kullanmış olabilir? Mahkemenin önünde bu konuda hiçbir suçlama ve delil yok ama varsayalım ki Başbuğ’u ‘Ergenekon Terör Örgütü üyesi’ saydı mahkeme. Fakat hayır, öyle olsa mahkemenin Başbuğ’u ‘örgüt üyeliği’nden de mahkum etmesi gerekmez miydi?
Şu anda İlker Başbuğ, tek başına darbeye teşebbüs etmiş gibi gözüküyor mahkemenin kararına göre. Gerekçeli karar yazıldığında belki bazı soru işaretleri ortadan kalkacak ama mahkemenin özet kararda daha özenli olması gerekmez miydi?
Yeniden sorayım: İlker Başbuğ neden ceza aldı?
Paylaş