Paylaş
Kampanyalar neyin üzerine kurulacak?
Herhalde adaylar ve partiler, Anayasa’nın 104. maddesinde yazılı Cumhurbaşkanı yetkilerini nasıl daha iyi kullanacaklarını anlatacakları bir kampanya yapmayacaklar.
Benim birinci tahminim, kampanyaların ana siyasi kimlikler üzerinden yapılacağı. Yani, bir yanda benim isimlendirmemle ‘İslamcı’ kimlik, diğer yanda ‘Türkçü’ kimlik.
Kimliklerin altının çizilmesi bizde daha çok öteki kimliğin kötülenmesi yoluyla yapıldığı için, kampanyanın kimliklerle ilgili bölümünün bugüne kadar görülmemiş sertlikte geçmesi beklenmeli.
Kampanya temaları için ikinci tahminim, cumhurbaşkanı adayının ve partisinin geleceğe ilişkin vizyon çizmesi.
Burada, ister Başbakan Recep Tayyip Erdoğan adaylığını koysun ister koymasın, AK Parti’nin destekleyeceği aday büyük olasılıkla 2023’e ilişkin geniş çaplı ve makro hedefler içeren bir vizyonu anlatacak meydanlarda.
Bunu anlatırken de, elbette iktidarı da temsil ettiği için daha bir rahat konuşacak, hatta somut proje (havaalanı, yol, baraj vs) vaatleri bile olabilecek AK Parti’nin desteklediği adayın.
Peki muhalefetin, özellikle de CHP’nin adayı ne anlatacak vizyon olarak? Bir olasılık, AK Parti adayının anlattığı vizyona itiraz edecek; bir başka olasılık ‘Şimdi beni seçeceksiniz, sonra da partimi iktidar yapacaksınız ve biz iktidar olunca şunları şunları yapacağız’ diyecek.
Kampanyanın bu bölümü, yani geleceğe ilişkin vizyon açıklama bölümü, muhalefetin en çok zorlanacağı bölüm olacak, çünkü burada muhalefetin pozitif kampanya yapması bir hayli zor olacak.
Ve üçüncü bölüm, adayların kişiliklerine yönelik kampanya.
Diyelim bir tarafta Başbakan Erdoğan, diğer tarafta CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu aday. Bir diğerine ‘Genel Müdür’ diyecek, diğeri de ona ‘Başçalan’ diye hitap edecek.
Kampanyanın ne kadar sert olacağını gözünüzün önüne getirebiliyorsunuz eminim.
Başbakan’a bir düşman lazım...
BURAYA kadar yazdıklarım tahmini görece kolay şeyler. Ama bir de işin ‘seçim mühendisliği’ tarafı var, hem AK Parti’nin hem CHP’nin ciddi enerji harcaması gereken...
2010 referandumunda evet kampanyasını Başbakan Erdoğan yaptı. Meydan meydan dolaştı, seçmenini mobilize etti ve 21.8 milyon oy aldı. Buna karşılık hayır oyları 15.8 milyonda kaldı. Yani 4 milyon fark vardı.
Son 30 Mart seçimlerinde ‘İslamcı’ kimliğin partileri AK Parti ve Saadet ile ‘Türkçü’ kimliğin partileri CHP ve MHP oy toplamlarına baktığınızda, 2010 referandumuna göre CHP ve MHP’nin 3 milyonu aşkın fazla oy aldığını görüyorsunuz.
Yalnız burada şöyle önemli bir fark var: Referanduma katılım yüzde 71’de kalmış, buna karşılık yerel seçime katılım yüzde 90’ı geçti.
Yani, referanduma katılmamayı tercih edenlerin önemli bölümünün ‘Hayır’ oyu verme taraftarı olduklarını varsaydığımızda, seçmenini mobilize etmeye en fazla ihtiyacı olan tarafın CHP-MHP cephesi olduğu anlaşılır. CHP ve MHP’nin bu yerel seçimdeki gibi bir ‘heyecan’ yaratarak potansiyel seçmenini sandığa götürmesi gerek.
CHP ve MHP’nin seçmenini güçlü bir biçimde sandığa motive etme ihtimalini AK Parti görmezden gelemez; onların bu noktada yapabileceği en iyi şey, kendi seçmenlerini sandığa yönlendirmek için yoğun çabaya girmek olur.
Geçmiş seçimlere baktığımızda, Başbakan Erdoğan’ın ve AK Parti’nin devasa propaganda makinesinin seçmeni sandığa gitmeye motive ederken kullandığı en büyük silahın bir düşman yaratmak veya var olan bir düşmana karşı seçmeni ortak mücadeleye çağırmak olduğu görülüyor.
Yerel seçimdeki düşman ‘Darbeye teşebbüs eden cemaat’ bugün de geçerliğini sürdürüyor ama biraz tavsadı.
Bakalım Başbakan bu sefer kimi veya neyi bulacak? Belki de dönecek tarihteki eski düşmana, taa İsmet Paşa’ya kadar gidecek...
Hep birlikte göreceğiz...
Paylaş