Paylaş
Bu köşede okuyorsunuz, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mutlaka yaşanan fiili durumu (de facto) hukukiye (de jure) çevirmek için bir girişimde bulunacağını yazıyorum.
Elde bir ‘A planı’ var, bir de ‘B planı.’
A planı, elbette tüm kurumlarıyla eksiksiz bir başkanlık sistemi getirmek, bu arada parlamentonun işlevlerini yeniden tanımlamak anlamına geliyor. B planı ise basitçe Cumhurbaşkanı’nın partisinden ilişkisinin kesilmesi kuralının kaldırılmasını içeriyor.
SİYASİ İSTİKRAR ÇANTADA KEKLİK Mİ?
AK Parti’nin bu planlardan hangisini hangi biçimde ve hangi zamanlamayla gündeme getireceğini tam olarak bilmiyoruz ama bu işin bir an önce olması herkesin yararına. Planların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini görmeden siyaset huzura eremeyecek çünkü.
Türkiye’de siyaset uzun yıllar istikrarlı yönetimler çıkaramadı. Örneğin 90’lı yıllarımız hep uyumsuz veya iş yapmakta yavaş kalan koalisyonlarla geçti. Benzer şekilde 70’li yıllarımız da öyle geçmişti.
Ama 2002’den beri tek parti hükümetleriyle yönetiliyoruz. Ancak bu siyasi istikrarın kalıcı olmayabileceğini 7 Haziran seçimiyle gördük.
İSRAİL DE AYNI YERDEN GEÇTİ
İsrail’in siyasi deneyimi bizden hayli farklı. Bu ülkede siyaset irili ufaklı çok sayıda parti arasında bölünmüş durumda. O yüzden de, ülke çok uzun yıllardır koalisyonlarla yönetiliyor; küçük partiler bu koalisyonlardan orantısız biçimde kazançlı çıkıyorlar.
İsrail parlamentosu, 1992-96 döneminde yönetimde istikrarı sağlamak için bir yasa değişikliğine gitti. (İsrail’in gerçek bir anayasası yok, onun yerine anayasa gibi kullanılan bazı kanunları var, dolayısıyla böyle değişiklikleri yapmak orada daha kolay.)
İsrail, yapılan bu değişiklikle seçimlerde başbakanı ayrı, parlamentosunu ayrı seçmeye, yani başbakanlarını doğrudan halkoyuyla seçmeye başladı. Böyle ilk seçim 1996’da yapıldı, bugünkü başbakan Benyamin Netanyahu o yıl sürpriz biçimde başbakan seçildi.
Seçildi ama bir türlü yaşayabilir, parlamento çoğunluğuna dayalı hükümet kuramadı, kurduğu hükümetler kolayca dağıldı vs.
Bunun üzerine 1999’da İsrail erken seçime gitti, hem parlamentosunu hem başbakanını yeniledi. Bu kez Ehud Barak seçildi ama onun koalisyonu da Gazze’deki ikinci intifada ile yakıldı. Yeniden erken seçime gitti İsrail 2001’de bu kez Ariel Şaron geldi. Şaron’un zaferinden sonra parlamento eski sisteme dönülmesine karar verdi.
PEKİ AMA NEDİR ‘SİYASİ İSTİKRAR’ DEDİĞİMİZ?
İsrail tecrübesi çöktü; çünkü ülkedeki siyasi bölünmüşlük parlamentodan ortak kararlar çıkarılmasını çok zorlaştırıyordu ve zaten var olan bu zorluğun üzerine doğrudan halkoyuyla seçilmiş bir başbakanı (Şaron mesela yüzde 60’ı aşkın oyla gelmişti ama partisi yüzde 30 bile alamadı) ekleyince zorluk ve çatışma kaçınılmaz oluyordu.
Peki bu tecrübeden Türkiye’nin edinebileceği dersler olabilir mi? Evet, bence olabilir.
Bizim en önce ‘siyasi istikrar’ kavramını tanımlamamız gerekiyor. 4 veya 5 yıllığına seçtiğimiz bir ‘başkan/başbakan’dan mı söz ediyoruz, yoksaparlamentodaki çoğunluktan mı?
Şu sıralar yapılan bütün tartışmalarda bizim ‘siyasi istikrar’ diye 4 veya 5 yıllığına seçeceğimiz bir başkan/başbakandan söz ettiğimiz peşin kabul gibi kullanılıyor.
YA MECLİS’TE ÇOĞUNLUĞU ALAMAZSA?
Peki ya o başkan veya başbakan seçildiği halde parlamentoda çoğunluğu elde edemezse?
Amerika’da sistem başkanın parlamento çoğunluğunu elde edememesi üzerine kuruludur. Partisi parlamentonun iki kanadında birden çoğunluğu elde etse dahi gerek senatörlerin gerekse milletvekillerinin bağımsızlık alanı o kadar büyüktür ki, başkan Kongre’den bir yasa veya kanun geçirmek için sürekli koalisyon arayışındadır. (Bakanlarını, büyükelçilerini, yüksek bürokratlarını da Kongre onayından geçirmek zorundadır başkan.) Amerikan Kongresi’nin denetim işlevlerini saymıyorum bile; çoğu zaman sistemi kilitler Kongre denetim yaparken ve bütün hükümeti titretir.
Peki ya bizde? Bizim parlamentolarımız uzun zamandan beri denetim işlevini yerine neredeyse hiç getirmiyor. Ama öte yandan Meclis bir çeşit yasa çıkarma fabrikası gibi çalışıyor; çünkü sürekli yasalarımızı yenilememiz veya yeni yasalar çıkarmamız gerekiyor. (Şu gerçekleşemeyen vize serbestisi için bile 6’dan fazla yasa çıkardık.)
Yani bizim doğrudan halka seçtireceğimiz başkan veya başbakan tek başına siyasi istikrarı sağlamaz aslında. Ondan daha önemlisi parlamento çoğunluğuna sahip olabilmek.
Orada da Şaron örneği geliyor: Aynı anda yapılan seçimde kendisi yüzde 60’ın üzerinde oy aldığı halde partisi parlamentoda çoğunluğu alamayan güçlü ama güçsüz kalmış lider...
Paylaş