Paylaş
Hani arabanız önden veya arkadan başka bir otomobile ya da cisme yaklaşırsa sesle sizi uyaran sistem.
İşte o sistem, ses dalgalarıyla çalışan bir çeşit yakın mesafe radarı aslında. Şimdi o sistemin sadece arabanızın önünde ve arkasında değil dört bir tarafında olduğunu düşünün.
Buna arabanızın önünde ve arkasında yer alacak ve kısa mesafede etkili ses dalgaları yerine daha uzun mesafede etkili elektromanyetik radyasyonla çalışan radarları ekleyin.
Daha bitmedi, arabanızın önünde iki, arkasında bir ve yanlarında birer kamera da olacak. Ki bu kameralardan önde olanlarından biri, gördüğü objeleri birbirinden ayırt etme becerisini de taşıyan bir programa sahip.
Bütün bu dış sensör veya ‘algılayıcı’ların bağlı olduğu bir de bilgisayar var. O bilgisayar ayrıca aracınızın gaz ve fren pedallarına, vites kutusuna ve diğer hayati motor fonksiyonlarına da hükmedecek ‘algılayıcı’lara da bağlı.
Bir de aracınızın bir yerindeki GPS uydu bağlantısıyla bulduğunda WiFi, bulamadığında 3G veya 4G üzerinden internete bağlantı sağlayan antenleriniz de bilgisayarınızla birlikte çalışıyor.
İşte bunların hepsi birden arabanızı ‘akıllı otomobil’ yapacak.
Ne mi yapacak ‘akıllı otomobil’?
Garajlı bir evde oturacak kadar talihli bir insansanız, sabah çıkmak istediğiniz saatte arabanız kendi kendine çalışacak, içeriyi sizin istediğiniz kadar ısıtacak ve kapınızın önüne gelip sizi bekleyecek.
İçine bindiğinizde sizi alıp işyerinize veya gitmek istediğiniz yere kadar götürecek. Siz o sırada direksiyonda olacaksınız ama araç kendi kendine gidecek siz izin verirseniz. Trafik sıkıştığında öndekine çarpar mıyım diye düşünmeyecek, kontrolü arabanıza vereceksiniz ve siz o arada ne yapmak istiyorsanız onu yapacaksınız.
İşyerine vardığınızda arabanız sizi bırakacak ve sonra kendi kendine gidip park yeri arayacak ve oraya kendini park edip kilitleyecek. Ta ki siz onu yeniden çağırana kadar.
Evet, ‘akıllı otomobil’ bu.
Burada anlattığım fonksiyonların tamamını yerine getirmeye en yakın araç şimdilik Tesla ama mesela Mercedes buna çok yakın; KİA ve Hyundai yakın olduğunu söylüyor, Toyota, BMW, Honda ve bazı Amerikalı üreticiler de öyle.
Pek çok firma, otomobil firmaları için bu ‘akıllı platform’ları hazırlamış durumda. DENSO, Bosch, NVIDIA, Qualcomm vs Las Vegas’taki CES fuarında platformlarını gösteriyor zaten.
Aslına bakacak olursanız, ‘akıllı araba’ları var edecek teknolojiler epeydir var ve her geçen gün daha da gelişiyor. Gerek algılayıcılar ve gerekse bilgisayarlar Türkiye’dekiler dahil mühendislerin zaten emrinde. Ama nedense
Türkiye’den kimse bu ‘akıllı araba’ için çalışmıyor bile. Oysa hiçbir engel yok.
‘Akıllı otomobil’ler dünyayı baştan sona değiştirecek; çünkü bu araçların kaza yapma ihtimali çok azalacak. O yüzden araçlar ve motorları hafifleyecek, daha az yakıt harcayan yepyeni otomobillerimiz olacak.
Arabanızın gösterge tablosuyla vedalaşın
HEPİMİZ otomobil kullanıyoruz. Hepimizin önünde bir gösterge tablosu var, hızımızı ve motor devir hızını gösteren kadranlar, yakıt ve motor sıcaklığı göstergeleri, belki bir de saat.
Bazılarımızın arabasında bunlara ilaveten bir de ‘eğlence sistemi ekranı’ var; işte radyomuz vs, belki bazılarımızda bir de navigasyon sistemi.
Artık bütün bunlar sona eriyor; arabamızda gösterge tablosu olarak duran eğri büğrü yer olduğu gibi bir bilgisayar ekranına dönüşüyor. İsterseniz oraya yine hız göstergesi ve devir saatini koyabilirsiniz ama navigasyon haritası da
gelebilir oraya, sıkışık trafikte gidiyorsanız televizyonun görüntüsü de... Ne görmek istediğinize siz karar vereceksiniz yani.
Otomobilinizle ilişki kurduğunuz ‘arayüz’le vedalaşın, yenisi geliyor hem de pek yakında.
Hanife için...
RADİKAL gazetesinin Ankara Temsilcisiydim ama büroyu sevgili arkadaşım rahmetli Hakkı Erdem kurdu. Hakkı ile gazetecilik anlayışım birebir örtüştüğü için onun seçimlerini ve kararlarını hiç sorgulamadım.
Büro kurulurken en çok önemsediğim alan makroekonomiye bakacak olan muhabirdi, Hakkı’ya bu konudaki kriterlerimi de söylemiştim.
Hanife Şenyüz’le böyle tanıştım; daha görür görmez de bilgisinden ve ahlakından etkilendim.
Radikal’in Ankara bürosunda çok sayıda üstün nitelikli gazeteciyle birlikte çalışma onuruna sahip oldum. Onlardan çok şey öğrendim. Ben yönetici olarak görevimi onları doğru bildiğim yönde serbest bırakmak olarak gördüm.
Şimdi dünyanın öteki ucunda, gecem gündüzüme girmiş biri olarak az önce öğrendim Hanife’yi de kaybettiğimizi, hatta onu toprağa verdiğimizi.
Berbat bir hastalık yüzünden mesleğine erken veda etmek zorunda kalmış dünya iyisi bir insandı; çok da iyi bir gazeteciydi.
Bürodaki herkesin, ben dahil, daha iyi gazeteci olmasına ama daha önemlisi daha iyi insan olmasına katkısı olmuştu.
Arkadaşların ölümü ardından yazmak kolay değil, Hanife’yi çok özleyeceğim. Nur içinde yatsın.
Paylaş