AK Parti’nin kendi kendine buharlaşması mı bekleniyor?

Ülkede neredeyse elle tutulur bir muhalefet enerjisi var.

Haberin Devamı

Gezi olaylarıyla bu enerji patlama yaptı; sönmek de istemiyor; bir biçimde canlı kalıyor.
Belli ki hükümet de bu enerjiden ürküyor, bu enerjinin toplu olarak dışa vurulma ihtimali bulunan şeylere, furbol maçları başta olmak üzere, çeşitli kısıtlamalar getirmek için çaba içine giriyor.
Bu muhalefet enerjisini bir araya getiren ve bir arada tutan belki onlarca unsur sayılabilir ama bunlardan bir tanesi merkezi öneme sahip: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında Ak Parti iktidarından memnun olmama ve demokratik yollarla o iktidardan kurtulma özlemi.
Bundan daha doğal, bundan daha meşru bir özlem olamaz. Demokrasilerin ayırt edici bir sürü özelliğinden bir tanesi de, muhalefetin varlığıdır. İktidar her rejimde olur; o iktidarın eleştiricisi ve gelecekteki alternatifi manasında muhalefet ise sadece demokrasilerde vardır.
Türkiye’de herhalde beklenen şey, Ak Parti’nin ve Başbakan Erdoğan’ın dönüp bir özeleştiri yapması ve ‘Bizden geniş kitleler memnun değil, öyleyse biz iktidarı bırakıyoruz’ demesi değil.
Mevcut muhalefet enerjisinin bir siyasi güce dönüşmesi ve Ak Parti’yi sandıkta yenmesi gerekir.
Gezi olaylarını sadece muhalefete ve siyasete indirgiyor değilim. Gezi’nin Türkiye’ye verdiği önemli kültürel ve parti siyasetini aşan siyasi mesajları oldu. Onları kimse inkar edemez. Ama bugün konumuz parti siyaseti.
Muhalefet partilerinin sokaktaki bu muhalif enerjiyi alıp kendi lehlerine kullanmanın akıllıca yollarını bulmaları gerekiyor ki, Ak Parti’ye karşı biraz daha fazla güçlenebilsinler.
O akıllıca yol nutuklar atmak, bazı siyasi tavırlar göstermek değil. Hepimiz gördük; Gezi Parkı sebebiyle Türkiye’nin dört bir yanında sokağa çıkanlar, en az Ak Parti kadar muhalefetteki CHP ve MHP’den de şikayetçiydi.
Peki bu partiler ne yapmalı ki, bu geniş kitlelerle en azından Ak Parti karşıtlığı platformunda buluşabilsinler, bir çeşit güç birliği yapsınlar?
Bu sorunun cevabı, Gezi olaylarının ardındaki bireysel ama bireyci olmayan, eşitlikçi, çoğulcu ve demokratik genç enerjide gizli.
Örnek vereyim: Tam 8 ay sonra Türkiye genelinde yerel seçimler yapılacak. Muhalefet bu sekiz ayın beş ayını, tam da Gezi katılımcılarını bir araya getiren yöntemle, eşitlikçi, çoğulcu ve demokratik yöntemle aday arayarak geçirebilir mesela.
Partiler, aday adaylarına çağrıda bulunabilir, eşitlikçi, çoğulcu ve demokratik mekanizmalar oluşturup bu aday adaylarının geniş kitleleri siyaset için mobilize etmesine, daha fazla katılımcı yapmasına ve sonunda da belediye başkanı ve belediye meclisi adaylarının bu yolla belirlenmesine kapıyı açabilir.
İşte o zaman, sokaktaki mevcut muhalefet enerjisi sadece eleştirip protesto etmekten ibaret kalmaz; bir ihtimal pozitif bir enerji olarak siyasete dönebilir.
Bir başka örneğim şu: Türkiye bundan tam 12 ay sonra yeni Cumhurbaşkanını seçmek için sandık başına gidecek.
İktidarın cumhurbaşkanı adayı belli gibi: Ya Tayyip Erdoğan aday olacak ya da daha düşük ihtimalle Abdullah Gül ikinci kez aday olacak.
Peki muhalefetin adayı veya adayları kim? Havada uçuşan spekülasyonlar dışında hiçbir şey bilmiyoruz; parti liderlerinin bildiğini de sanmıyorum.
MHP’yi bilmem ama mesela CHP neden, ‘Türkiye Cumhurbaşkanını arıyor’ diye bir kampanya yapmaz ve seçilme yeterliğine sahip herkese ‘Gelin bizim Cumhurbaşkanı aday adayımız olun’ diye seslenmez, anlamıyorum.
Sokağın muhalefet enerjisini pozitife çevirmenin başka bir yolu var mı? Muhalefet yapmanın başka bir yolu var mı? İktidar olmaz, seçim kazanma azmini göstermeden seçim kazanılır mı? Somn dakikada şapkadan çıkan tavşan misali çıkacak bir adayın yüzde 50 oy alma ihtimali ne kadar güçlü olabilir ki?
Seçilecek olan Cumhurbaşkanı olacağı için aday adaylarında partili olma şartı da aranmaz ve ortaya çıkacak yüzlerce, belki binlerce aday adayının 8-9 ay sürecek yarışından ortaya müthiş bir şey çıkabilir.
Yoksa, sahiden Ak Parti’nin kendi kendine buharlaşması mı bekleniyor?

Yazarın Tüm Yazıları