Paylaş
Geçen hafta sonu Van’da gerçekleşen depremle büyük bir acı yaşadık. Üzerinden geçen bir hafta içinde kimi zaman Azra Bebek ile sevindik kimi zaman küçük Yunus ile ağladık.
Nefesleri tuttuk, enkaz kaldırma çalışmalarını izledik...
Mucizelere tanıklık ettik...
Acılara şahittik.
19 Ağustos depreminde de benzer görüntüler yaşamıştık. Çisem Uğur vardı mesela, beş saat sonra enkaz altından çıkarılan... Enkaz altında kalmayı anlattı Çisem. O, ömrü oldukça unutmayacağı beş saati... Yanı başındaki abisinin ölümünü kendisi gibi yaşam mücadelesi veren annesine nasıl hissettirmediğini, “Anne, abim pencereden atlayıp kaçtı” deyişini... O beş asır gibi gelen beş saati. Annesiyle idareli kullandıkları oksijeni, sesini duyuramayışını, dozerler gelince, “Kepçeyi üzerimize vurmayın” diye attığı çığlığı, bir küçük delikten hava almaya çalışmasını...
Sonrası, dedim, hayata yeniden gelmek bu değil mi? Hayatta kalmak için bu kadar çaba harcadıktan sonra neden geçen nisan ayında intihara kalkıştın?
Önce özetleyeyim:
Çisem bugün 33 yaşında... Depremde evini, abisini, her şeyini kaybetti.
2001’de diğer depremzedelerle birlikte Irak Kızılayı’nın yardım için yolladığı 10 milyon dolarlık ham petrolün satışıyla yapılan Arızlı Irak Kızılay Konutları’na yerleştirildi. Dört katlı, körfez manzaralı 217 binadan birine...
Evler neredeyse davulla zurnayla teslim edilirken, ömürleri boyunca burada yaşayabilecekleri söylendi. Ancak 2002’de valilik tarafından kira istendi.
Diğer depremzedelerle birlikte dava açtılar, bütün iç hukuk yolları tıkanınca AİHM’ye kadar gittiler. Bu sırada ‘üst düzey bürokratlar’ yerleştirildi bu ‘körfez manzaralı ve hayli lüks’ konutlara. İtiraz ettiler, yürüyüşler yaptılar, dava üzerine dava açtılar, haklılıklarını ispat edip bürokratların buradan çıkarılmasını sağladılar.
Ama yine olmadı.
ÜZERİNE BENZİN DÖKTÜ
Bu kez kendilerine adres olarak, 380 + 100 lira aylık ödemeli TOKİ konutları gösterildi. 10 katlı binalar Çisem’in değil içine girmek, yanından bile geçmeyeceği kadar korkutucuydu. Enkazdan çıktıktan sonra bir kez asansöre binmiş, asansörde kalmış, hastanelik olmuş. Bir daha da hiç çok katlı bir binaya girememiş. Diğer depremzedelerin de yaşadıkları travmadan sonra çok katlı binalarda oturamayacakları anlaşılınca onlara yeni bir adres gösterilmiş: “Kent Konut yapsın yeni evleri ve 750 lira geri ödemeli olarak oraya taşının.”
Çisem’in aylık geliri 680 lira...
Daha çok detay var da kafalar karışmasın diye yazmıyorum.
Geçen Nisan’da bir basın duyurusuyla içlerinde bulundukları durumu anlatmak için toplandı evlerini geri vermek istemeyen depremzedeler. Çisem, iki depremzede hanımla evlerinin çatısına çıktı. Duruma dikkat çekmek için çadır kurdular ve bir hafta orada yaşadılar.
Basına açıklama yapılacağı gün artık bu yaşananlara daha fazla dayanamayan diğer abisi Recep Uğur’un bir anda üzerine benzin boca ederek kendini ateşe verdiğini gördü. Abisinin elleri ve yüzü yandı.
“Abimi aşağıda alev alev görünce hiç düşünmedim artık ne olacağını, ben de döktüm elimdeki benzini üzerime, o arada da ağzımdan burnumdan içeri girdi. Ayağım kaydı, aşağıya düşüyordum tuttular” dedi.
Yani diyeceğim o ki, deprem oluyor evin başına geçiyor, içinden sağ çıkıyorsun ama buna bile sevinemiyorsun çünkü sonra yaşamaya çalışmak daha büyük çaba gerektiriyor. Tıpkı Çisem ve hâlâ onunla birlikte mücadelesini sürdüren 40 depremzede aile gibi...
Paylaş