Uluslararası Adalet Divanı ve soykırım

BOSNA Hersek’in Sırbistan aleyhine açtığı dava sonucunda Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) 26 Şubat’ta aldığı karar yoğun tartışmalara yol açtı. Divan kararı, Türkiye’de, Ermenilerin "soykırım" iddiaları bağlamında da değerlendirildi.

Kararın bu iddiaları hukuken geçersiz hale getirebilecek önemli bir emsal yarattığı izlenimi kuvvetli. Özellikle bu açıdan bir irdeleme yapmaya çalışacağım.

* * *

İlkönce şunu belirtmek gerekir, UAD’den önce, BM Güvenlik Konseyi’nin kurduğu bir özel mahkeme, 1995 Temmuz’unda Srebrenica’da yapılan katliamın bir soykırım teşkil ettiğine karar vermiş ve iki Bosnalı Sırp subayı suçlamıştı.

Aynı suçtan yargılanan eski Yugoslavya’nın Başkanı Miloseviç ise yargılanması sona ermek üzere iken, 2006 Mart ayında ölmüştü. 26 Şubat kararı ile sonuçlanan, 1993’te Bosna’nın Sırbistan’a karşı UAD’de açtığı dava, değişik nitelikte. Doğrudan Soykırım Sözleşmesi’nin 9. maddesine dayanıyor ve bu açıdan bir ilk oluşturuyor.

9. madde soykırım suçunda bireylerin yanı sıra devletlerin sorumluluğunu da kapsıyor. Devletler fertler gibi cezalandırılamayacağına göre, onlar ancak tazminat ödemeye mahkûm edilebilirler. UAD, kararında, Srebrenica dışındaki eylemlerin "bir grubu yok etmek" niyetiyle işlendiğini, dolayısıyla soykırım oluşturduğunu kabul etmedi.

Buna karşılık, BM mahkemesi gibi, Srebrenica’da, Bosnalı Sırpların kurduğu "Srpska Cumhuriyeti" ordusunun soykırım suçu işlediğine hükmetti. Bu cumhuriyete destek veren Sırbistan’ın ise soykırımını önlemek için tedbir almadığını, ancak doğrudan soykırıma girişmediğini ve bu yüzden tazminata mahkûm edilemeyeceğini kararlaştırdı. Srpska Cumhuriyeti’nin Sırbistan’ın bir parçası olmadığı savını özellikle kullandı.

* * *

UAD’nin kararı, Ermeni iddialarını bertaraf etmek için hukuk yoluna başvurduğumuz takdirde başarılı olacağımız anlamına gelir mi? Ben, bu kararın bize hukuk alanında mutlak bir avantaj sağladığını düşünenlerden değilim.

Bir kere, hele uluslararası bağlamda, salt hukuk kurallarından pek bahsedilemeyeceği kanaatindeyim. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dahil, bütün uluslararası hukuk mercilerinin kararlarında siyasi unsurların hukukla bağdaştırılması için bir büyük bir çaba sarf edildiğini, hukuk biliminin zengin imkán ve inceliklerinin ustalıkla kullanıldığını görüyoruz. UAD kararı da bunu kanıtlıyor.

Tavsiye edildiği gibi tahkime gittiğimiz takdirde Osmanlı Devleti’nin "soykırım" ile suçlanamayacağına, bu nedenle Türkiye’den tazminat istenemeyeceğine hükmedilse bile, kararda bizi çok rahatsız edecek başka unsurlar bulunmayacağından nasıl emin olabiliriz?

Soykırım Sözleşmesi’nin geriye dönük olmamasının bize sağladığı hukuki zırhtan vazgeçerek, bu sözleşmeyi 1915 olaylarına uygulamayı kabul etmemizin riskleri küçümsenebilir mi? Tahkimi biz ve Ermenistan kabul edersek, sürecin 10-15 yıl kadar uzun olacağını ve bugün karşılaştığımız siyasi baskıların devam edeceğini de hesaba katmak gerekir.

Ermenistan tahkimi reddederse bunun bize bir koz kazandıracağı da kesin sayılamaz. Tarihçilerin bir araya gelmesi önerimizin Ermenistan tarafından reddedilmesinin aleyhimizdeki çabaları engellemediğini hatırlayalım.

* * *

Yanılabilirim, fakat soykırım iddialarına karşı kestirme bir çözüm bulabileceğimize inanmakta güçlük çekiyorum. Bu iddiaların asılsızlığını kanıtlamak amacıyla giriştiğimiz faaliyetleri bir yandan daha etkin bir şekilde devam ettirirken, diğer yandan meseleyi aşmaya elverişli bir ortam yaratacak siyasi inisiyatifler üzerinde durmak galiba daha ihtiyatlı ve basiretli olur.
Yazarın Tüm Yazıları